Hiçbirimizin, hiç kimsenin son nefeste iman garantisi yoktur. Hiç kimse masum (günahsız) da değildir. Hiçbir kimseye kayıtsız, şartsız itaat edilip, teslim olunmaz. Efendimize (S.A.V.) bile “maruf üzere” biat edilmiştir.(Mümtehine,12) Zemin çok kaygan. Ayaklarımız Hak’ta olsa bile her an kayabiliriz. (Belam B. Baura örneği) Kaldı ki Hak’ta olabilmek, Hakk’ı seçebilmek, sebat edebilmek de yine lütuf... “Allah muttakilere furkan ihsan eder.” Bir kelime bizi nasıl mümin/müslim yapıyor, bunun gibi küfrü gerektiren bir söz, bir tasdik de bizi kafir yapabilir. Onun için ağızdan çıkanlara dikkat etmeliyiz. Sözlerimiz, amellerimiz kaydediliyor. (Kaf,17-18) “Öyle bir zaman gelir ki, insan sabahleyin mümin akşama da kafir olabilir.” buyurmuş, Efendimiz. (S.A.V.) Yine “Ey kalplerimizi çekip çeviren Rabbimiz! Sen kalbimizi dinin üzerinde sabit kıl.” Duasını bize öğretmiş... Bugün hidayette olan yarın dalalete sapabilir. Aksi de mümkün. Kalp öyle bir organımız ki, o doğrulursa/düzelirse tüm organlarımız doğrulur/ düzelir. Yamulduğunda/eğrildiğinde/bozulduğunda da öyle.” Buyurmuş (S.A.V.) Yine ayette “Rabbimiz bizi kalplerimizi hidayetten sonra dalalete düşmekten koru.” (Al-i İmran,8). Ayaklarımızın sabit olabilmesi de şartlara bağlanmış: “Eğer Allah’ın dinine yardım edersek-O’nun yolunda/uğrunda cihad edersek (hak ve adaletin kurulması için) O da bize yardım eder ve ayaklarımızı dininde (İslam) sabitler. (Muhammed, 7)
Günde 40 kez namazda Fatiha’yı okumaya muhtacız. Namazla gafletle de olsak, hem Rabbimizle ruhlar aleminde verdiğimiz ahdimizi “ancak/sadece Sana kulluk ederiz...” hem de tahiyyatta 20 kez Kelime-i Şehadetle imanımızı tazeliyor, yeniliyoruz. Namaz dinin direği. Aynı zamanda “iman” ile “namaz” eş anlamlı da geçiyor, Kitabımızda. (Bakara,143-Hud,87)
Yine namazımızda en önemli/değerli duayı yaptırıyor bize Rabbimiz: “Tarik-i müstakime hidayet...”, öteki yollara sapmaktan da kendisine sığınmak... Doğru yolu seçmek, görmek, o yola girmek, o yolda sebat etmek, şeytani yollara sapmamak... Doğru yol tevhiddir, İslam’dır. Öteki yollar sapkınlıktır. Demek ki doğru yolda sebat etmek de önemli. Yine “Ey müminler! İman edin.” (Nisa,136)b uyrulmuş. Efendimiz (S.A.V.) de “İmanlarınızı yenileyin, eskirler” buyurmuş.
Namaz kılanların bile doğru yol/İslam’a hidayet duaları var ve de onlar bile tehlikedeyse, namaz kılmayanlar doğru yolu nasıl seçebilecek, nasıl girebilecek, ayakları nasıl sabitlenebilecek? Soruları ürpertici değil mi?
Hz. İbrahim (A.S.) (Şuara, 83), Hz. Yusuflar (A.S.) (Yusuf, 101) bile son nefesten emin olmamış, “Bizi Müslüman olarak vefat ettir, salihlere kat” duasında bulunmuşlardır.
Konu ile ilgili birkaç hadis-i şerif:
“Dünya muhabbeti bütün hataların başıdır.”
“Size nasihatçi olarak ölüm yeterlidir.”
“Cihadı terk eden toplumu Allah (C.C.) zillete düşürür.”
“Cihad, her şeyden daha sevimli olmalı. Allah düşmanları da sevilmemeli.
“Zaferi, dininden/ahiretinden vererek, dünyalıkları satın alanlar değil de, her şeyini (mal ve canlarını) cennet karşılığında Rabbimize satanlar kazanacaklar.
“Ahir zamanda çok büyük fitneler olacak. Bu fitnelerden dinini doğru bilerek cihad edenler kurtulacaklardır.”
“Ahir zamanda ümmetim 73 fırkaya ayrılacak. Birisi hariç (fırka-i naciye/ehl-i sünnet) ötekiler ateştedir. Bunların en zararlısı, haramları helal, helalleri de haram sayanlardır. “İlginçtir: Ahzab (hizipler, fırkalar, partiler) suresi de 73 ayettir.
“Her ümmetin bir fitnesi vardır; benim ümmetimin fitnesi dünyalıklardır.” “Vehn” hastalığı bizi zillete düşürdü.
Ali Semerkandi (K.S.): “Dünya tutkusu (vehn) mümini imanından yoksun bırakabilir.”
- Şaban Efendi Hz. (K.S.) : “Son nefeste imansız gitmekten korkmamak da, Allah’ın sevdiklerine düşman olmak, kendisini evliyadan göstermek/iddiasında bulunmak… da imansız gitmenin sebeplerindendir”. “Dünya tuzlu suya benzer, içtikçe insanı yakar.” “Din duvar gibi gürültüyle/sesli yıkılmaz.”
Yine mümin ve müslüman arasındaki farka işaretle “imanında samimi olanların, şeksiz/ şüphesiz imanla birlikte Allah yolunda (tevhid/adalet) mallarıyla ve canlarıyla cihad (mücadele) edenler olduğu açıkça bildirilmiştir.(Hucurat,15) Demek oluyor ki, Hak üzere ayaklarımızın sabit olup, kaymaması için cihad görevimiz var. Cihad, öldürmek değil, diriltmektir; onun içindir. Ölü kalpler nasıl zikirle dirilirse, cihad da mümini öylece diri tutar. Hem büyük cihad (nefis ve şeytanla), hem de küçük cihad (Hakkı tebliğ, ikame, zulümle mücadele) de mümini diri tutar. Kalbini/ayaklarını kaydırmaz...
Mümini daha çok dünyalıklar (makam, servet, şöhret, vb.) nedeniyle nefis ve şeytan, tağutlar... şaşırtır, kaydırır. Zikir, kalpteki dünya sevgisini azaltır, ahiret sevgisini çoğaltır. Böylece de sahibini Hak rızasını/ahiret hayatını öncelemesini sağlar. Bu ise zamanla Hak yolunda cihad şuurunu geliştirir.
Ahmet er-Rufai Hz.(K.S.): “Zikir, tüm organların itaatte olmasıdır” buyurur. Nefisleriyle şeytanlarıyla cihad edenler, küçük cihadı da güzel yapabilirler. Büyük cihadsızlık müslümanı,”kuru cengaverlik” e düşürebilir. Allah yolunda/O’nun için olmayan mücadele, cihad değildir.
Günahlarımız, cehaletimiz/dünya sevgimiz bizim kalplerimizin ayarını bozuyor. Ayar; namazla, zikirle, nefs muhasebesiyle salih amellerle sağlanabilir.
Nefis terbiyesi/eğitimi almamış, nefsini kontrol edemeyenler makam, servet ve şöhret sahibi olduklarında azgınlaşabilirler. Hem kendilerine hem de etraflarına büyük zararlar verebilirler. Bu nedenle hem iç, hem de dış düşmanlarla cihad ilim ve eğitimi çok önemli. İkisinde de rehberlere, önderlere ihtiyacımız var. Elbette ki, şaşırtmayanlara, sadıklara...
Cihadda dost, özellikle de düşman tanımı çok önemlidir. Her şeyin Hayat Kitabımız her şeyin ölçüsünü bize veriyor. O, “Furkan”da, çünkü...
Düşmanlarımız kimlerdir? Sorusunun cevabını ve onlarla mücadele (cihad) yöntemlerini bize İslam bildiriyor. Nefis, şeytan, tağut, Yahudiler, Hristiyanlar, müşrikler... gibi... Bu ölçülere uyarak cihad edersek, Allah yolunda olabiliriz, bu yolda ölür veya öldürülürsek şehadet makamına da ulaşabiliriz. Ama şayet düşmanlarımızı AB’den, ABD’den, BM’den veya başka odaklardan öğrenirsek o zaman dostu-düşmanı birbirine karıştırır, hatta mümin kardeşlerimizi bile “tekbirle” öldürebiliriz. Hatta tağuti düzen ve yollarda savaşarak kendimizi gazi, mücahid, şehid? zannedebiliriz. Hatta asıl düşman, kendisini bize hayali düşmanlar ürettirerek tüm enerjimizi tüketebilir, böylece kendisini bizden gizleyebilir de...
Hz.Yusuf’un duasıyla: “Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere/salihlere kat.”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.