Hiç bu kadar aşınmamıştı bu ‘dava’ kelimesi. Bir şeyi biraz fazla istiyorsanız size yönelecek yadırgama duygularını izale etmek için ‘dava’ kelimesine sarılırsınız.
‘Kendim için bir şey istemiyorum’ demektir bu. Koltuk ve dava hiç bu kadar birbiriyle ilişkilendirilmemişti. Kazandıklarınız mı kaybettikleriniz mi davanızın hanesine yazılmalı? İnsan davası için bir şeylerden geçer, bedel öder ve fedakârlıkta bulunur. Sonucunda nefsanî getirisi olan şeyler olsa olsa ‘tersine dava’ sayılabilir.
Hani bizim Yunus’un söyledi gibi: “Ben gelmedim dava için / Benim işim sevi için” Niyetiniz ne ise davanız odur. Ya insanlık davası ya da dünyalık davası. Ne çoktur böylesi davalar, mahkeme koridorlarından taşar: Arazi davası, kan davası, namus davası, mal mülk davası… Adam milletvekili aday adayı oluyor, ağzından düşürmediği yine o kelime ‘dava!’
Aynı adam listeye giremeyince bir daha ‘dava’ kelimesini ağzına almaz oluyor. Madem dava erisin hayatın diğer alanlarına yönel, hayır yap, öncü ol, örnek ol, hiçbir şey olamıyorsan iyi bir insan ol be adam diyorum. Hiç oralı olmuyor. Hırs ve ihtirasa dönüşmüş hiçbir çaba ‘dava’ hüviyeti taşımaz. Bu tür insanların samimi olup olmadıklarını yüzlerine baktığınızda anlarsınız. Kendileri yerine bir başka dava tutkunu(!) listeye girdiğinde sevinmeleri gerekirken taarruza başlarlar. Şayet önemli olan dava ise ‘sen dur ben hizmet edeyim’ diyenlere yol açmak gerekmez mi? İnanın ben bu dava edebiyatından bir şey anlamış değilim.
‘FUARDAN GELMİŞİM YÜKÜM KİTAPTIR. YAZAR YORGUN, OKUYUCU BİTAPTIR ‘
Diyanet Kitap ve Kültür Fuarı 37. kez açıldı. Bu sene fuar geleneğine uygun bir yerde, çadır görüntüsünden uzak bir ortamda Ayasofya ile Sultanahmet meydanlarının birleştiği bir mekânda ziyaretçilerini ağırlıyor. Daha merkezi bir yer olması hasebiyle dilerim yayıncıların yüzünü güldürür. Sultanahmet fuarı beni alır ta çocukluğuma kadar götürür. Birçok kitabımın ön sayfasında bu fuarı işaret ederek otuz yıl öncesinin tarihi vardır. Yayınevlerinin birçoğu değişmiş, kitap kapaklarından stant düzenine kadar çok şeyler her sene biraz daha yenilenmiş, son raddede zamanın ruhunu yansıtıyor. Okuyucu profili de eskisi gibi değil. Daha yorgun ve daha iştahsız bir okuyucu profili göze çarpıyor. Kitap son yıllarda okuma unsuru olmaktan çok biriktirme ve bulundurma vasıtası haline gelmiş durumda. İnternet ve elektronik ortamlar derinlemesine bilgiye ulaşmak yerine sathi bilgi konusunda kitleleri ikna etmiş gibi. Bu yüzden kitap fuarları kalabalık olsa da tenha ve ıssız. Kitaptan yazara ya da yazardan kitaba gitme dönemleri geride kalmış. Şimdi daha çok yaldızlı yayınevleri ve çok satan tezgâhlar ilgi görüyor. Kimi ciddi yayınevlerinin bile ‘çok satan’ popüler yazarları kendi bünyesine katmaktan geri durmaması meseleyi çok iyi özetliyor. Edebiyat kitaplarında -başta şiir olmak üzere- geçmişe göre bir heyecan durgunluğu gözden kaçmıyor. Diyanet Fuarına bu sene 400 yayınevi katılıyor. Gündüz hareketlilik yok denecek kadar az. Teravih öncesi ve sonrası kısa süreli bir yoğunluk olduğunu söylüyor yayıncılar. Reklâm ve duyuru hiç yapılmamış gibi. Söyleşi platformu daha kullanışlı bir yerde olabilirdi ayrıca.
Hangi bahaneye sığınırsak sığınalım bundan yirmi yıl öncesinin okuyucusu yok artık. Herkes her şeyi herkesten, hatta kitaplardan bile daha iyi biliyor. Korkunç bir özgüven patlaması yaşanıyor kalabalıklarda. Kalabalık dedim, zira anlamlı birliktelikler kalabalığa karışıp kitleselleşiyor. İrili ufaklı her şehirde kitap fuarları organize edilmesi ise işin cabası. Fikrin piyasaya düştüğü bir ortamda elbette kitap da nesneleşecektir. Türkiye’de kitap satın alımı ile kitap okuma oranını birbirine karıştırmamak icap ediyor ayrıca. Özellikle yeni kuşağın kitapla ilişkisi tetkike ve sorgulanmaya değer niteliktedir. Sultanahmet fuarını gezip dolaştıktan sonra dışarı çıkınca içerisinin ne kadar havasız olduğunu fark ettim. Hâlbuki kitaplı hava sahasının daha oksijeni bol bir ortam olması gerekmez miydi? Haydi, iyi okumalar…
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Ali Büyükçapar - okudum hikmet dolu ifadelerinizle gönendim sahi kitap nasıl da değişti baki selam ali büyükçapar
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.