Herkes, her fikir/görüş sahibi kendisinde, birliğe beraberliğe çağırıyor. İyi de hangi adreste, nerede, hangi yolda/hangi dinde birlik?
Hidayette mirasçılık yoktur. Örnekler:
-İlk insan Adem (A.S.) topraktan, eşi Havva annemiz de ondan yaratılmış. Dünyaya indirilmişler, onlardan türemiş, yeryüzüne. Oğullarından Kabil, kardeşi Habil’i öldürmüş, ilk kan dökülmüş.
-İkinci atamız sayılan Hz. Nuh (A.S.) gemisine eşi ve oğullarından birisi binmedi. Hz. Nuh’un (A.S.) oğlu için yaptığı dua reddedildi.
-Hz. İbrahim’in (A.S.) babası Azer putperestlerdendi. Babası için yaptığı duayı Allah-u Teala reddetti, kabul buyurmadı.
-Hz. Lut (A.S.) eşi kendisine asiydi, mücrimlerdendi.
-Hz. Musa (A.S.) kavminden (amcaoğlu) Karun, kendisine iftirada, hasette bulundu. Bedduasıyla hazineleriyle birlikte yere batırıldı. Karun, Firavun’un safında yer almıştı.
-Firavun’un hanımı (Asiye) Hz. Musa’ya inanan müminlerden oldu. Bu yüzden şehit edildi, Müslüman olarak. Yine Firavun’un etrafındaki sihirbazlar, Hz. Musa’ya (A.S.) inandıkları için şehit edildiler, mümin olarak öldüler.
-Hz. Yakup (İsrail) oğulları, kardeşleri Yusuf’u (A.S.) kıskanarak ölümü için kuyuya attılar.
-Son Peygamberin (S.A.V.) amcası Ebu Leheb, müşriklerdendir. Ebu Leheb’in çocukları mümindiler, Firavun’un amcaoğlu müminlerdendi.
-Ebu Cehil’in oğlu İkrime (R.A.) ashab-ı kiramdandı.
-Hz. İbrahim (A.S.) hem Arapların, hem de beni İsrail’in atasıdır. Araplar, Hz. İsmail’in soyundan, beni İsrail de Hz. İshak’ın soyundan gelmişler.
Tüm farklı kimlikler, ancak/sadece İslam egemenliğinde kendi kimliklerini koruyarak ötekilerle birlikte güvenle yaşayabilirler. Bu hem söylemde, hem de uygulamada ortada bir gerçektir. İşte İspanya, Balkanlar, Filistin Müslüman kendi inancını kimseye dayatmaz, zorlayamaz. Bu, dine (İslam’a) aykırıdır. “Dileyen inanır, dileyen de inkâr eder.” Bu, başka hiçbir dinde ve sistemde mümkün değildir. Tarih, bunun örnekleriyle doludur. Bu nedenle İslam’a tüm insanlık muhtaçtır.
Medine’de Müslümanlar, Yahudiler, Evs, Hazrec kabileleri, “Medine Vesikası” (yazılı ilk anayasa) ile bir araya gelebildiler. Osmanlı’da tüm gayrimüslimlerin tam bir dini hürriyetleri vardı. Müslüman, Yahudi, Hıristiyan barış içinde bir arada yaşayabiliyorlardı. Temel hak ve hürriyetler en kâmil anlamda İslam’da. Batı ilk kez İngiltere’de 1215’de “Magna Carta” ile hükümdarın yetkilerinin sınırlandırılmasını kabul ediyor, evrensel insan hakları beyannamesi de Veda Hutbe’sinden on üç yüzyıl sonra o da söylemde (uygulamada değil) benimsenebilmiştir. Bugünkü uygulamaları ise bütün dehşetiyle/vahşetiyle gözlerimizin önünde değil mi?
Tefrika gerçeğine örnekler:
“Ümmetim ahir zamanda 73 fırkaya ayrılacak. Biri hariç ötekiler ateştedir. En zararlısı haramın helal, helalin de haram olarak algılanmasıdır.” Efendimizin miraçtaki tefrika olmasın duası reddolunmuş. “Ahir zamanda gayrimüslimlerin başımıza çullanacağı, bizi kuşatacağı, bunun nedeninin dağınıklık ve de vehn (ölümden korkup dünyayı çok sevme hastalığı) olduğu bildirilmiş.
“De ki: Allah size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi muhtelif gruplara ayırıp birbirinize güçlerinizin acısını tattırmaya kādirdir” (En’am, 65).
Tevhidimizin dışındaki tüm farklılıklarımız bizim için zenginliktir, rahmettir; hikmet, adalet ve maslahattır, meşrudur... Bunlar bizim için çatışma nedeni olmamalıdır. Irk, mezhep farklılıklarımız bizi çatıştırmamalı. Bu silahları düşmanlarımızın elinden alalım. Rabbimiz dileseydi bizi tek ümmet kılardı. Bizi farklı meşreplerde, yeteneklerde yaratmış ki, tüm ihtiyaçlarımızı karşılayabilelim. Hepimizi birbirimize muhtaç kılmış. Ve hepimizi “Samed” (İhlâs) “Gani” sıfatıyla kendisine muhtaç kılmış.
Ayrı kavimlere, kabilelere ayırmış, tanışalım, yardımlaşalım, “Çatışmayalım, egemenlik kavgası yapmayalım. Adalet ve barış içinde yaşayabilelim. Zulüm ve savaşta huzur mümkün mü? Gelin tanış olalım, barışalım, kardeş olalım... Dünya kimseye kalmaz”. “Zulmün geçici olduğunu”, “zalimlerin de nasıl devrimle devrileceklerini” yaşayanlar görür. “Zulüm ile abat olunmaz.” Ve adalet/tevhit ile zulüm/şirk mücadelesinde elbette “hizbullah” kazanacaktır.
Rabbimiz zerreden küreye her şeye her an tasarruf etmektedir. Her şey her an değişimdedir. Kâinatta aynı olan şey yoktur. Her şey (aidiyetlerimiz)hepimiz her yönden farklıyız, benzeriz, ama ayrıyız.
Her şeyimiz farklı. Yüzümüz, sesimiz, parmak izlerimiz daha bilemediğimiz nice özelliklerimiz birbirinden farklı değil mi? Hatta kendimiz bile biraz önceki ve sonraki değiliz...
Bu farklılıklar, benzerliklere rağmen Rabbimiz Melikün Muktedir’in sonsuz ilim, kudret ve hikmetlerine birer ayet değil mi?
Erkekler kendi aralarında uzlaşabiliyor gibi, kadınlarla aramızda kadın-erkek çatışmasını cinsiyet üzerinden yürütüyoruz.
Türkler, Kürtler, Araplar, Farslar kendi aralarında barışıkmış gibi ırk/üstünlük/çıkar çatışmaları yaşıyoruz.
Aileler arasında bile çatışmalar, gerginlikler sürebiliyorken, biz neyi, nasıl, neyle çözebiliriz? Tüm sorunlarımız/çatışmalarımızı sonlandırabilecek biricik nizam/yol/din İslam’dır. Çünkü İslam barış demektir. Adalet demektir.
Irklar ve mezhepler ancak tevhitle birleşebilirler. Birlik ancak iman kardeşliğiyle, bağıyla ve tekrar Allah’ın eşsiz, benzersiz, üstün kitabına yüzümüzü çevirmemiz, gösterdiği “tarik-i müstakim”e girmemizle mümkün olabilecektir. Haydi öyleyse toptan tevbeye, istiğfara… Yeniden İslam’a… Vesselam…
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.