Dini hayatın ve sağlıklı bir toplum olabilmenin temeli olan aile ocağı maalesef can çekişiyor. Son zamanlarda dine, yaratılış fıtratına ve toplumsal gerçekliklere aykırı olarak çıkarılan kanunlar, yapılan yönlendirmeler ve verilen eğitimler aile ocağını adeta yangın yerine çevirmiştir. “Kadınlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz” (Bakara, 187) ilahi buyruğu kadın ile erkeğin birbirine duyduğu ihtiyacı ve birbirlerinin ayıplarını örtme konusundaki gerçekliği beyan etmektedir. “O’nun delillerinden biri de, kendilerine (meyledip) ülfet edesiniz diye kendi(cinsi)nizden size eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve bir şefkat kılmasıdır. Şüphesiz ki bunda, düşünecek olan bir kavim için nice deliller vardır” (Rum, 21).
Aile hayatının sağlıklı bir şekilde devam etmesi için yaşanacak ufak tefek tatsızlıkların bir aile sırrı olarak saklanıp yaranın daha fazla yayılmasına engel olunması gerekirken tam tersine bu gün aile içinde konuşulan her şey, etrafa saçıp savrulmaya ve mahkeme zabıtlarına geçirmeye teşvik edilmektedir. Kadın, kanundan aldığı güçle her geçen gün daha fazla şımartmakta ve serkeşliğe, dik kafalılığa meyletmektedir. Hâlbuki böyle bir yola girdiğinde kendisinin galip gelme imkân ve ihtimali yoktur. Bundan ancak gerilim ve bunalım çıkar. Koca aile çevresinde, akraba ve komşuların arasında karısı tarafından aşağılanmış bir şekilde sokağa atılacak sonra da bu ailenin sevgi temelli devamı istenecek! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Bu tür uygulamalar ancak fitnenin yaygınlaşmasına ve tedavisi imkânsız toplumsal yaraların açılmasına yol açmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği ve 100 ülkeden 250 davetlinin katıldığı Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi’nde Sri Lanka Müslümanları adına katılan temsilci ülkesinde Müslüman kadınların sıkça mahkemelere gidip kocayı evden uzaklaştırma kararı aldırttığını ve bunun neticesi olarak kocaların büyük mağduriyetler yaşadığını söylüyor ve Türkiye’den sokağa atılan kocaların kalacağı bir yerin yapımı için yardım istiyor. Tabii aynı mağduriyetlerin Türkiye’de de yaşandığından haberi yok.
Yapılan istatistiklere göre Türkiye’de her yeni evlenen üç kadından ikisi kocasını resmi makamlara şikâyet ederek sokağa attırmaktadır. Yapılan bu şikâyetler de istisnalar hariç boşanma ile sonuçlanmaktadır. Normal şartlarda boşanma şiddetli geçimsizliklerde istisnai bir yol olarak kullanılması gerekirken, bu gün sıradanlaşmış ve en küçük bir tatsızlıkta başvurulan çıkış yolu olmuştur.
Tabii her bir olayın kendine özgü gerekçeleri vardır. Ama kadını adeta kutsayan AB yasalarının kabulünden sonra boşanmalarda bir patlama yaşanması sorunun nereden kaynaklandığını açıkça göstermektedir. Kadını da, erkeği de mağdur eden ve her ikisinin de mutluğuna kasteden bu yanlışlıklardan bir an önce dönülmelidir. Bu sorumluluk daha fazla taşınmamalıdır.
Ümmetin işlerini üzerine alanlar ateşten gömlek giymektedirler. Bu ağır sorumluluk nedeniyledir ki gerek sahabiler ve gerekse selef âlimleri riyasetten ve devlet görevini üstlenmekten kaçınmışlar, mecbur olmadıkça bu görevleri kabul etmemişlerdir. Halife Hz. Osman (R.A.) kendisinden sonra halife olarak cennetle müjdelenen sahabilerden birisi olan Abdurrahman İbniAvf’ı halife olarak bırakmak istediğini kendisine söylemesi üzerine Abdurrahman İbniAvf (R.A.) korkuya kapılmış ve kendi canını Hz. Osman’dan önce alması için Cenab-ı Hakk’a dua etmiş ve bu duası müstecab olmuştur. İmam Azam’ın kadılık görevini reddetme olayı da herkesin bildiği bir meseledir.
İdarecilerin kötüyü iyiye çevirme konusunda muktedir olamamaları, güçlerinin yetmemesi sebebiyle belki bir mazeretleri olabilir ama iyiyi kötüye çevirmeleri konusunda asla mazur görülemezler. Dolayısıyla ister Avrupa Birliği baskısı ve ister başka iç ya da dış dengeleri gözetme adına olsun, özellikle aile hayatına kasteden yasaların hiçbir şekilde meşru görülecek, savunulacak tarafı yoktur.
2012’de çıkarılan 6284 sayılı kanunla kadına, kanıt göstermeden kocayı sokağa attırma ve kocadan ömür boyu nafaka alma hakkı tanınmıştır. Bazı Avrupa ülkelerinin meclislerinde dahi tartışma konusu olan ve toplumsal uzlaşı için tehlikeli görülen bu kanunların TBMM’den sessiz sedasız geçirilmiş olması manidardır.
Yeni bir seçime gidilirken ülke yönetiminde söz sahibi olmak için meydana çıkacaklar şu Nebevi ikazları unutmasınlar: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz” (Buhârî). “Siz memuriyet alma konusunda pek istekli davranacaksınız. Hâlbuki o yanıp tutuştuğunuz görev, kıyamet gününde bir pişmanlık sebebi olacaktır” (Buhârî, Nesâî). “On kişiye âmirlik eden kıyamette, elleri bağlı olarak getirilir. Âdilse kurtulur, değilse zulmü yüzünden helak olur” (Taberani).
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.