İnsan, kendi türünün seçkinleri tarafından güdülmesi gereken bir varlık değildir. Herhalde çokça unutkan olduğundan bu hususun ona mütemadiyen hatırlatılması gerekir. Kendi türünün sadece eliti değil, herhangi bir ferdi de algısal bağlamda onun yaşamına doğrudan müdahil olamaz, değiştirip dönüştüremez. Seçkinliğin çerçevesi nasıl belirsizse insanın güdülmeye, güdülenmeye, güdümlenmeye duyduğu ihtiyaç o denli gereksizdir. İnanarak ve her ne hikmetse mükafatını da Allah’tan umarak gücü tanrıdan aldığını zannedenler, seçilmek, seçkinleşmek, biricikleşmek hususunda bir parçası oldukları toplumların ezeli aymazlığını kullanır. Kutludurlar, kutsanmıştırlar, kutsallaşırlar. İcabında kut alıp kut satarlar; çarşı pazarı kut olup çıkar. Böylece bir başka insanın yaşamını yönlendiren tahakküm, sırasında tüm paydaşların onayı alınarak meşrulaşır. Bir devlet kurup, muhkem bir yapı oluşturup onu anayasayla berkitmek gibidir. Oluşturulmuş yahut uydurulmuş yasaları esnetmek, görmezden gelmek ya da hiçe saymak kimin haddinedir? Onlar adeta kutsaldır! Hiç değiştirilemeyenleri, değiştirilmesi teklif bile edilemeyenleri bulunur. Neden? Nedeni bilinmez, sorgulanmaz da. Tanrı buyruğu desen bu denli rağbet görmez.
İnsan eliyle ve insan zihninden mütevellit kurallar, birlikte yaşamanın, yahut hâlihazırda can taşımakta olanların hayatını kolaylaştırmanın yanından bile geçmez, ölenlerinse ruhunun sükuna kavuştuğu iddia edilemez. Yasa, sadece gücü ele geçirenin daha iyi yönetebilmesini, ‘yönetmek’ denen şeyin meşruiyetini, yönlendirmenin doğallaşmasını sağlar. Kolluk kuvveti diye anılmayıp çoğunlukla emniyet, asayiş, güvenlik şeklinde dile getirilen yapının kimi ve neyi koruduğunun, kimin ve neyin güvenliğini sağladığının gayet iyi bilinmesi ama aynı yapının potansiyel suçlu gördüğü kişilerce aşkla, şevkle, gayretle kutsanması gibi. Muhtemelen bu durum güce karşı gönüllü bir boyun eğişle yahut korkuyla tarif edilemez. Kurallar koyup işletmenin, yasalar ve de yasaklar belirleyip uygulamanın, kısacası yönetmek denen şeyin hak olduğunun, hatta zorunluluk barındırdığının kabul görmesinin neticesidir. Aslında üstün bir varlığın koyduğu kurallar bazında sorun yoktur. Lakin insan kendi türünün kendisi üstüne tahakküm kurmasına yol veren sorgusuz, sualsiz, üstelik üstünde toplumsal mutabakata varılmamış böyle bir yapıyı tümden meşru zanneder.
Yazıya dökülüp kayda geçmesi insandan menkul herhangi bir yasaya kutsiyet bağışlamaz. Yazıya dökülmüş kurallar da tıpkı sözel olanları gibi gücü ele geçirenin gücünü pekiştirmekten başka bir şeye yaramaz. Sonra, “Ne yaptıysam sizin için yaptım, beni sizler var ettiniz, size hizmet için varım” gibi muktedir ama gönül okşamaya yarayan söylemler halk nezdinde karşılık bulur, itibar görür. Aynı halk nasılsa “O zaman bizim için ölüver de cenazeni gömelim, şu hayatta bizim de sana bir yararımız olsun” demez.
Bir yandan türün yeni yetmeleri, özellikle erken ve de geç dönem ergenleri insanın yönetilmesi gereken bir varlık olduğu hususunda muhkem bir kanaate sahiptirler. Muhtemeldir ki bu kanaat onları yetiştirenlerin yerleştirdiği, yahut kendilerinden evvel yaşamışların yaşamından müşahede ettikleri kadarıyla hayata geçirdikleri bir şeydir. Türün fertleri insanı yönetilmek ihtiyacı duyan bir varlık olarak kabul eder. Hatta ötesine geçip derin devletin sığ mafyalarının ‘biz çökmezsek başkası çöker’ mealli pek meşhur beyanı gibi ‘ben yönetmezsem başkası yönetir’ inancına sahiptir. Üstelik neyi nasıl yapacağına dair bir müktesebata da sahip değildir. Sadece bir makamı doldurmak, bir kontenjanı işgal edip başkasının kullanımından çıkarmak, bir koltukla prestij elde etmek derdindedir. Meseleyi kendince çözmüştür ve elinde hadsiz bir özgüvenden başka bir şey bulunmaz. Hemen her üniversite kazanan, okuyacağı bölümün en tepesinde yer alacağına emindir. Her kamu yönetim okuyanı kaymakam, hukuk okuyanı hâkim, savcı, icabında AYM başkanı olmak emelindedir. Bankacılık kazananın paraya hükmedeceğine inandığı görülür.
Aslında durum dünden farksızdır. Hani o okulun ilk gününde ‘kim sınıf başkanı olmak ister’ sorusuna aday çıkan çapsızlar vardır ya, işte tıpkı onlar gibidir. Hani daha ilçe başkanıyken genel başkanlığa oynamak isteyen tipler vardır ya, tam da onlar gibi… Aslında hangi istediği gerçekleşse yapabileceği hiçbir şey olmayan, başkalarının aklı ve de planıyla hareket eden, dünya ve ahiret adına hüsrana düşen, böyle olduğunu hiç de fark etmeyen insanlar… Heyhat, devran onlar için döner. Dünya onlarındır ve inananların yegâne tesellisi “İstemez misin ya Ömer, dünya onların olsun, ahiret bizim” cümlesidir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.