Ucu kaybolmuş bir ip yumağı gibi karmaşık bir durum arz ediyor eğitim konusundaki vaziyetimiz. Elbette işin içinden çıkmak kolay değil, o sebeple üst perdeden acı, muhalif bir dil benimsemenin doğru bir tavır olmadığını evvelen belirteyim. Bahsini ettiğimiz sorunlar yumağının bir yerine makas atmakla ipin ucunu yakalamak mümkün evet ancak çok geçmeden diğer ucunu elimizde bulacağımızı da hatırlatayım ayrıca.
Yöneticilerimizin eğitimde fizikî ve teknolojik donanım açısından yapıp ettiklerini görmezden gelmeyelim. Bu konuda ciddi eksiklikler atılan adımlar neticesinde büyük oranda giderildi. Ancak altyapı çalışmalarının gerekli ve fakat yeterli olmadığı hususu uzun süredir Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere meselenin muhataplarının gündeminde. Peki, ne eksik de Türkiye , hem akademik hem meslekî hem de insanî kalite bakımından bir nitelik sorunu yaşıyor?
AB süreci bağlamında birçok alanda olduğu gibi eğitim hususunda da başarı ölçülerimiz istatistiksel bazı oranları tutturmaya dönük olarak belirleniyor. Bunun nisbî bir standartlaşma getirdiğini kabul edelim lakin daha çok rakamları memnun etmek gibi tuhaf, nafile bir çabaya zorluyor. Bir nevi rakamlarla kendini kandırma oyunu bu. Bir önceki paragrafın sonundaki soruya böyle özet bir cevapla devam edelim yazıya.
En küçük birimden en büyük birime kadar Türk Milli Eğitiminde istatistiklere duyulan sadakat çoğu zaman eğitim faaliyetlerinin temel amacı haline geliyor. Sınav başarıları, yüzdelik dilim vb. sayısal veriler, ilgili kurum ve kurulların ana gündem konusu. İstatistik elbette gerekli ancak bizi yeterli hale getirecek şey bu değil bunu da bilmemiz lazım.
Bizim meseleye yaklaşımımız istatistikî bazı ölçülerle sınırlı olduğu için ister istemez sınavlar hayat tarzımız haline geldi. Çünkü eğitim adına rakamlardan başka itibar ettiğimiz bir gaye kalmamış ve yavrularımızın kıymeti sınavlara endekslenmişse netice şu oluyor: Türkiye’de eğitim, şıklar arasında öğütüm.
Birçok sosyal ve psikolojik sorunun kaynağı olan sınavların acımasız bir rekabete kapı açtığı; açılan bu kapıdan türlü çeşit simsarların girdiği açık. Bu açık kapı aynı zamanda eğitimin bir “sektör”e dönüşmesine neden oldu. Daha acısı FETÖ örneğinde görüldüğü gibi yavrularımızın sözüm ona “başarı rüşveti” ile uçuruma sürüklenmesi acı tecrübeler üretti. Bu hususta soyut bir kum torbası olarak sistemi yumruklamak meseleye bir çözüm sağlamıyor ne yazık ki. Her birimiz topu taca atmadan hatamızı görmek zorundayız.
Lise ve üniversite sınavlarına ilişkin yapılmaya çalışılan değişikliklerle hedeflenen, sözünü ettiğimiz atmosferden bu ülkenin çocuklarını kurtarmak. En azından niyet olarak buna inanmak istiyoruz. Ancak kabul edelim ki büyük bir ekseriyetle ne aileler ne eğitim yöneticileri ne de öğretmenler şıkların ötesine geçecek bir hayale, cesarete ve çabaya sahip değil. Belki zaman alacak alışkanlıkları değiştirmek ama bu konuda yetkililerimizin ısrarla dirayetli adımlar atması gerektiğini düşünüyorum
Bu hususta geçtiğimiz günlerde Habertürk’e konuşan PISA Direktörü AndreasSchleicher’in öğretmen yeterliliği ve hükümete düşen vazife hususunda söyledikleri de önemli:
“Öğretmenlere daha fazla fırsat verin, meslektaşlarını gözlemlesinler, birlikte çalışsınlar. En iyi skorları alan Şanghay’da, öğretmenler Türkiye’deki meslektaşlarına kıyasla daha az öğretiyorlar. Zamanlarının çoğunda yeni eğitim teknikleri geliştiriyorlar. İyi öğretmenler araştırmacıdır, sadece ders kitabında ne yazıyorsa onu öğretmezler. Hükümet öğretmenliği hem finansal hem entelektüel açıdan çekici kılmalı.”
Konunun konuşulması gereken birçok boyutu var ama yerimiz dar. Schleicher’in hem bu söylediklerine hem de öğrencilere yaptığı şu tavsiyelerin altına imzamızı atalım ve bitirelim:
“Hata yapmaktan, yeni fikirlerden korkmamalılar. Sınavlara daha az, hayata daha çok kafa yorsunlar.”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.