Dr. Ernest Berhardt, çocukların eğitiminde babanın etkin bir rolünün olduğunu ifade eder ve aile dinamiklerinin zayıflamasını babanın rolünü icra edememesi ile ilişkilendirir. Berhardt, aile bağlarının güçlendirilmesi için babanın varlığını çocuğuna hissettirmesi veonun eğitimine aktif olarak dâhil olması gerektiğini belirtir.
Bugün çocuklarda görülen baba eksikliği sadece ABD ve Batı’dadeğil, sömürgeleştirilen tüm toplumlardaöne çıkan bir sorun olarak görülüyorve ne yazık ki teknoloji çağının çocukları dünyaya yetim olarak geliyorlar. Pahalı oyuncaklara, konforlu ortamlara sahip olan çocuklar, babanın sadece gölgesini hissedebiliyor ve güven duygularını geliştirme fırsatı bulamıyorlar. Babanın ilgi, sevgi ve etkisinden mahrum kalan çocuklar, çağın getirdiği sorunlarla başa çıkmakta güçlük çekiyor ve kurulan hain tuzaklara daha rahat düşebiliyorlar. Çocuklar babanın eksikliğini doldurabilmek için derin girdaplara kapılıyor ve bu girdaplardan çıkabilmek için tek başına mücadele ediyorlar. Baba ile aynı evi paylaşıyor ve aynı atmosferi soluyorlar ama onun sevgisini vevarlığını hissedemiyorlar. Oysa çocuk, gelişimini sağlıklı şekilde sürdürebilmek için ekmek gibi sevgiye de ihtiyaç duyar ve babadan güç almak ister.
Babanın varlığını hissedemeyen çocuk, otoriteyi yok sayıyor veözgürlük kavramı adı altında bütün sınırları ihlal edip, uyumsuz tavırlar sergilemeye başlıyor. Çocuk, ebeveyni ile çatışıyor ve onlarla ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtamıyor.
Geleneksel kültürün baskın olduğu dönemlerde bizler babadan korkardık ama bu, şiddete dayalı bir korku değildi, sevgi ve güvene dayalı bir korkuydu. Baba hep yanımızda olurdu ve o bir konuda uyarıda bulunmuşsa bunu özgürlüğümüze yapılmış bir darbe olarak algılamaz,hayrımıza yaptığını bilir, dikkate alırdık. Babanın sözüne itaati eğitimin bir parçası olarak kabul edip tavsiyelerine kulak verir ve işaret ettiği tehlikelere bulaşmamak için çaba gösterirdik.Babaya itaati bir zayıflık olarak değil, sorumluluk olarak algılar ve onu, yaslandığımız bir duvar olarak görürdük.
Bugün toplumumuzda çocukların büyük çoğunluğu hayatlarını babanın ilgi ve desteğinden mahrum olarak sürdürüyorlar. Çocuk babayı sabahın ilk ışıkları ile evden çıkıp işe giden ve eve ekmek parası getiren bir işçi, bir çalışan olarak görüyor ve ne sevgisini ne de otoritesini hissedebiliyor. Çocuk, yaslanacağı duvardan mahrum kalıyor ve hayatın güçlüklerine karşı direnç gösteremiyor. Baba mevcut sistemin kendisine verdiği rolü yerine getiriyor veçocuğun sadece maddi gereksinimlerini karşılamakla yetiniyor. Baba, çocuğun sevgi ve güven ihtiyacını karşılayamıyor ve onun hayatında bir duvar değil gölge olarak kalıyor.
Çocuk, baba ile aynı evi paylaşıyor, aynı sofraya oturuyor, aynı ortamda yaşıyor ancak ruhenbir yakınlık kuramıyor ve gittikçe uzaklaşıyor. Çocuk, babanın varlığını, ilgisini ve desteğini hissedemiyor ve bu gereksinimlerini anneden karşılamaya çalışıyor. Çocuk, yaslandığı duvarınyıkıldığını hissediyor ve hayatın güçlükleri karşısında zayıf kalıyor.
Oysa geleneklerimizde aile devletin küçük bir versiyonu olarak değerlendirilmiş, baba iseailenin direği otoritesi olarak görülmüştür. Ama bugün aileyi güçlü kılan bu direklerin bir bir yıkıldığını ve mevcut hiyerarşinin yerle bir olduğunu görmekteyiz.
Bireyler kendilerine güven telkin eden şahıslara, kurumlara ve devlete baba unvanı ile hitap eder ve bu unsurlara sevgi ve hürmeti borç bilirler. Aile küçük bir devletçik gibidir ve insanlar gücü ve güveni ifade eden devleti baba kavramı ile ilişkilendirirler. Zira baba, güç ve merhametin bir simgesidir.
Günümüzde aile değerlerinin zayıfladığını ve çocuğun hayatında önemli bir yere sahip olan babanın sahneden çekildiğini görmekteyiz. Baba, çocuğun beklentilerine cevap veremiyor ve bu açığı ona sağladığı konforla telafi etmeye çalışıyor. Ne çocuk babanın varlığını hissedebiliyor ne de baba tasavvurundaki yerini koruyabiliyor. Çocuklar babasız, babalar ise evlatsız bir hayat sürüyorlar.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Okuyucu - Fatma Hanım, yine çok değerli tespitler barındıran bir yazı kaleme almış. Tebrik ederim.
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.