Sayıların aritmetik ifadeleri ve matematik simgeleri olma yanında mecazi anlamları içermeleri de söz konusu edilegelmiştir. Sözgelimi Sisamlı Pythagoras (Fisagor), evrenin ilkesinin sayılar olduğunu ileri sürmüş ve her bir sayının simgesel bir anlam taşıdığını savunmuştur. Geometride bir sayısı nokta, iki, iki noktayı birleştiren çizgi, üç üçgen, dört dörtgen, on sayısı ise iç içe geçmiş iki karenin birleştirilmesidir. Yine bir sayısı “Birliği”, on sayısıysa mükemmelliği simgeler. Öyleyse, evreni, dünyayı, varlıkları, nesneleri, meydana gelen hareketleri, olayları, olguları sayıların simgelerine başvurmak suretiyle tanımlamak, anlamak, açıklamak, yorumlamak mümkün olmalıdır. Eski Hint inanç ve düşüncesinde de benzer bir yaklaşım söz konusu olmuştur. İslam düşüncesinde Hurufilik olarak adlandırılan anlayışları hatırlamak gerekir. Rönesans döneminde tipik temsilci olarak G.Bruno’yu anabiliriz. Nitekim bu düşüncesinden dolayı Engizisyon’un takibine uğramış, Fransa, İngiltere, Almanya, İsviçre gibi ülkelerde kaçak yaşamış ve İsviçre’deyken bir tanıdığı vasıtasıyla gerçekleştirilen tertip, kumpas ile Roma’ya getirilip ateşte yakılarak cezalandırılmıştır (1600).
Türkçede bazı sayılara mecazi bir anlam yüklendiğini görüyoruz. Yeni doğmuş bebeğin kırkına varması, adeta onun kişilik kazanma sürecine girdiğini anlatır gibidir. Yine bir kimsenin kırk yaşına basması, kendiliğinden bir olgunluğu elde etmesi şeklinde değerlendirilir.
Yazıya böyle bir giriş yapmaktan maksadım, Üstad Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983)’in ölümü (25 Mayıs)nü hatırlatmaktır. Gerçi ölümü üzerinden 39 yıl geçmiştir, ama bu kırkıncı yıldan gün aldığı varsayılarak kırk yıl olarak düşünülebilir. Onun için yazının başlığını “Kırk” olarak yazdım.
Necip Fazıl’ın Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde kendine özgü bir yeri ve konumu olduğunu öncelikle belirtmek gerekir. 1923’te Yeni Mecmua’da yayınladığı ilk şiir serüvenini 1983’te son olarak yazdığı “Zehir” şiirine kadar sürdürdü. Yani sanatçı kişiliğinin oluşumu şair kişiliğinde temellenmiştir. Edebiyatın tiyatrodan hikâyeye, hatırattan denemeye kadar bütün türlerinde eserler ortaya koymuştur.
Sanatçı kişiliğinin tam olarak anlaşılması için onun kültürel, toplumsal ve özellikle siyasal mücadelesini mutlaka dikkate almak gerekmektedir. Bu bağlamda çeşitli gazetelerde köşe yazarlığının ve 1943 yılından itibaren çıkarttığı Büyük Doğu dergisinin önemini ve değerini belirler. Öyle ki, 1943 yılında yayınlamaya başladığı Büyük Doğu dergisiyle dönemin otoriterliğine karşı, ilk olmasa da, tutarlı ve haklı bir karşı koyma örneği verir. Bu aynı zamanda, toplumda devinmekte olan baskının da açık bir şekilde dile getirilmesi demekti. Asıl olarak da, toplumda var ve yaşamakta olan bir inancın, ondan kaynaklanan düşüncenin, hatta dünya görüşünün önünü açma çabası ve mücadelesiydi. Her ne kadar toplum, yaşamakta olduğu baskının mahiyetini ve niteliğini sağlıklı bir biçimde tahlil etmekte yetersiz kalmış olsa da, böyleydi bu. Nitekim, 27 Mayıs 1960 İhtilali sonrası süreçte, Anadolu’nun belli başlı kentlerinde verdiği konferanslar, İslam’dan kaynaklanan duygu ve düşüncelerin dile getirilmesi imkânını sağlamış, toplumsal bilinç altının derlenip toparlanmasını hazırlamıştır.
Eserlerini ve fırsat bulunduğunda yayınlanan Büyük Doğu dergilerini elde etme imkânının bir hayli sınırlı olduğu 1964 yılında, Kahramanmaraş’ta Abarabaşı’ndaki Ortaokul’un salonunda verdiği konferansta Üstad’ı vicahen, yüz yüze ilk olarak görmenin ve dinlemenin verdiği heyecan ve mutluluğu anlatamam. Üstelik, konferanstan sonra Yılmaz Ercan’ın yardım ve cesaretlendirmesiyle katıldığım özel toplantıda bulunmam benim için ayrı bir mutluluk olmuştu.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.