“Ben bu şehirde veya köyde, bir şey yapmak istiyorum, bana ne tavsiye edersiniz?”
Sen bulunduğun yerde, kaldığın zaman içinde, kendine veya bir başkasına, “Ben, hava almak istiyorum, yemek istiyorum, içmek istiyorum” diye herhangi birine hiç sordun mu?
Bir şekilde ihtiyacını gidermenin yolunu buluyorsun.
Uyku boyunca farkında olmadan nefesini alıyorsun.
İslami hizmetlerimiz, hava almak gibi, yemek gibi, içmek gibi olmalı ve midemizin açlığını sabahleyin hissettiğimiz gibi, canımızın ve tenimizin kulluk gıdasının açlığını da hissetmemiz gerekir.
Politikacıların her sabah, “Bugün halkın hoşuna gidecek ne söylemek gerekir” diye kendisi düşündüğü gibi, düşünen metin yazarları taşıdığı gibi, yardımcılarıyla karşılıklı konuşmalar, fikir alışverişleri yaptığı ve sonunda basın bildirisi, röportaj, meydan konuşması gibi yollarla hedefe ulaşmaya çalıştığından daha fazla, biz de Hakk’ın rızasını kazanmak için yemek gibi, içmek, gibi, hava almak gibi kulluğumuzu tabii hale getirmek için başlangıçta kendimizi zorlamamız gerekir.
Bu durum, gıdasızlıktan hasta düşmüş birinin, yemek yemeyi terk etmesine benzer.
Gıdasızlıktan hastalandığını duyan en yakınları en gıdalı yemekleri sunsalar onun içi kusmaya yönelir ve yüzünü yemekten başka tarafa çevirir.
Aynı hasta, doktorun himayesinde en yağsız yemeklerden başlayarak tedavisine girişir ve tedavi eder.
En küçük gibi gördüklerimizden başlayıverelim.
Mesela, bugün işe, camiye, daireye, kahveye giderken tanıdık, tanımadık hiçbir kimseyi atlamadan selam vermeye başlayıverelim.
Kapıdan çıktığımızda, ilk gördüğümüz komşuya gülümseyerek selam verelim.
Beni Kaynuka’ Yahudilerinin Hahamı olan Husayn isimli zat anlatır:
“Peygamber (Allah’ın selamı onun üzerine olsun) Medine’ye gelince insanlar koşarak onu görmeye gittiler.
Koşarak gidenler arasında ben de vardım. Ben onun yüzünü araştırdım. Bildim ki, onun yüzü yalancı yüzü değildi. Ondan ilk duyduğum söz:
“Selamı yayınız,
Yemek yediriniz,
Akrabalık bağlarını kuvvetlendiriniz,
İnsanlar uyurken gece namazı kılınız,
Ve Cennete selam/selametle giriniz.”
(Tirmizi Sünen, K. Sıfat’ül-Kıyamet ve’r-Rikak bab 42, İbni Mace, Sünen, K. İkamet’üs-Salat, bab 174, K Et’ıme, bab 1, Nesai, Hâkim Müstedrek, Ahmed Müsned, Abdullah bin Selam hadisi)
Haham Husayn hemen Müslüman olur ve Sevgili Peygamberimiz onun adını Abdullah bin Selam olarak değiştirir.
İran’ın, Kudüs’ün fethinde bulunur ve hicri 43, miladi 663 yılında Medine’de vefat eder. (Allah ondan razı olsun.)
Sevgi bizim kimlik kartımız gibidir.
Selam da parolamız gibidir.
Yolda insanlara ve arabalara zarar verecek bir şey gördüğümüzde onu yol kenarına çekiverelim ve imanımızın alameti olsun.
Arabası yolda kalanın arabasının itilmesi gerektiğinde itivermeye el atıverin.
Yükünü taşımakta zorluk çeken birinin yükünü hafifletiverin.
Gam yükü taşıyan, stres sıtmasına tutulan, kederinden kahrolanların derdini dinleyerek, iyimser yorumlar katarak hafifletmeye ve kurtulmasını sağlamaya çalışıverin.
Belaların bin bir çeşidinin üstünden gelen peygamberleri örnek olarak anlatıverin.
Bulunduğunuz masada yalnız çay içmeyin, yanınızdakilere de çay siparişi teklifi yapınız.
İlkbaharda çiçek görseniz, önce gözünüz, sonra yüzünüz gülsün ve ardından, “Maşaallah” deyiniz.
Çiçeğin yanı başında silah gibi duran dikeni gördüğünüzde, “Çiçeğini ne güzel koruyor” diye iyimser yorum yapın ve gül gibi güzel kokular saçan insanları koruyun.
Sonbaharda dökülen yaprakları gördüğünüzde, dalına yük olmamak, yerine geleceklere yer açmak, topraktan gelip yine toprağa döneceğimizi hatırlatmak istiyor diyerek iyimser yorumlar yapalım.
Yaz mevsiminde meyve ve sebzelerin yapraklar arasından bize, “Ben buradayım” diye el salladığında Rabbimizin bize lütfettiği yiyecekleri güzellikler içinde verişini örnek alarak biz de, başkalarına ikramda, hediyede, bağışta, sadakada bulunurken başına kakmadan, en güzel şekilde vermeye çalışalım.
Rabbimiz:
“Allah’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu iste. Dünyadan nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et, yeryüzünde bozgunculuk isteme. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez” buyurur. (Kasas süresi ayet 28/77).
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.