İlginç bir dönemden geçiyoruz hep birlikte.
İlginç dediğime bakmayın, aslında toplumun büyük çoğunluğunu mutsuzluğa sevk eden, zaman zaman ümitsizliğe götüren can sıkıcı, buhranlı bir dönemin yaşanmasını kastediyorum.
Dikkat ederseniz, ne siyasetimizde bir tat var ne de ekonomimizde.
Ne bireysel yaşantılar huzur veriyor ne de toplumsal ruh halimiz. İç huzura sahip olamayınca haliyle toplumla da barışık olamıyoruz.
Sokakta, evde, işyerinde, dost meclisinde, dergâhta, kafede… Hülasa her nerede bulunuyorsak insanların büyük bir çoğunluğunun asık suratlarıyla arz-ı endam eylediğini gözlemliyoruz.
Çoğu zaman birbirimizin kalbini kırıyor, dedikodusunu yapıyor, ümidini zayıflatıyoruz. Hatta belki de şu satırları okurken dahi ruhunuzu daraltıyoruz.
Karanlığın etrafı çepeçevre sardığı, korku ve kaygı düzeyinin yükseldiği, sonuçsuz-faydasız tartışmalara boğdurulan bir ruh halini resmetmek elbette pek de istenilesi bir durum değil.
Ama ne yapalım, bize düşen de gördüğümüzü kâğıda dökmek!
Şu zor zamanlarda yazmak, gerçekten zor ama gerekli.
Zira herkes kendi imkânlarıyla imtihan oluyor.
Kalem sahiplerinin imtihanı da yazması ya da yazmaması gerekenleri yazıp yazmadığıyla ölçülecek elbette.
Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi ve siyasi ortam herkesin malumu. Ekonomik krizin detaylarını bu satırlarda tekrar tekrar dile getirmenin çok bir anlamı bulunmuyor.
Bunun için herhangi bir şehirde herhangi bir markete ya da işyerine alışveriş maksadıyla girmek yeterli oluyor. Nitekim bunu insanımız her gün bir şekilde yapmak zorunda kalıyor.
Dahası Türkiye’deki temel sorun, ekonomik problemler de değil.
Türkiye’de bugün insanları huzursuzluğa, ümitsizliğe doğru götüren esas temel neden, siyasetin çözüm üretme noktasında gösterdiği zafiyet ne yazık ki.
Siyasi partiler vatandaşlara ümit veremiyor. Bu durum iktidar açısından zaten böyle, ancak muhalefet partileri de bu noktada iktidarın oluşturduğu boşluğu dolduramıyor.
İşte bu siyasi belirsizlik, siyasi zafiyet görüntüsü insanımızı boşluğa sürüklüyor. Bu ise fevri çıkışları, lüzumsuz gerilimleri tetikliyor. Bundan nemalanan ya da nemalanmak isteyen partiler için elbette oldukça elverişli bir ortam.
Ancak yalnızca siyaset penceresinden değerlendirme yaparak ya da iktisadi iyileştirmeler düşünerek çözümlenecek bir ruhsal çöküntü hali yaşanmadığını da bilmek gerekiyor.
Değerlerin yozlaştırıldığı, ahlaksızlığın-sapkınlığın normalleştirildiği bir sosyal yapıdan; faizin ve aldatmanın hâkim kılındığı bir iktisadi yapıdan; kayırmacılığın ve liyakatsizliğin etkisindeki bir idari yapıdan ne denli sağlıklı, huzurlu bir insan ya da toplum yapısı ortaya çıkabilir ki!
Bozuk tezgâhtan bozuk ürün çıkıyor. Yöneticisi de böyle oluyor, yönetileni de.
“O halde yapacak bir şey yok, böyle gelmiş, böyle gidecek” şeklinde anlaşılmasın söylediklerimiz. Aksine, tespiti doğru yapalım diye bunları dile getiriyoruz.
İstiyoruz ki, tezgâhın başındaki kişileri değil tezgâhı değiştirmeyi konuşalım. Uzmanlarla, dertlilerle, davasının delileriyle birlikte yeni bir tezgâh modellemesi yapalım.
Unutulmasın ki, Millî Görüş’ün daha ilk yola çıktığında “önce ahlak ve maneviyat” bayrağını açması bir tesadüf değildir.
Önce ahlak ve maneviyat bayrağının açılması, doğru tezgâhın yapılabilmesi için ön koşulu ortaya koymak demektir. Bütün bir sistemin bu sağlam temel üzerinde yükselmesine işaret edilmesi demektir.
Bugün bu temeller üzerinde gerekli adımları atmak, düne göre çok daha zaruridir. Biliyoruz ki, insanların çıkış yolu aradığı anlar, en ufak bir sese kulak verdiği vakitlerdir.
Bu yüzden bugün çalışmak, adım atmak hem zor hem kolaydır.
Geleceğe dair ümitvar olmak insana zindelik katar, güç ve kuvvet verir. İçinde bulunduğu zorlukların üstesinden gelmede ferahlık sağlar.
Biliyoruz ki, karanlığın en koyu zamanı aydınlığın en yakın olduğu zamandır. Bununla birlikte insan için asıl olan, aydınlığa ulaşmak için gösterdiği çabadır.
Siyasi zafiyetin oluşturduğu bu boşluğu doldurması gereken kadrolar, yalnızca Türkiye’nin değil, bütün bir dünyanın saadetini şekillendirmeye ahdi olan önce ahlak ve maneviyat bilincine sahip kadrolardır.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.