Koğuşu pırıl pırıl yapıyor.
Dokunduğu her şeyi hizaya sokuyor.
İki saniye sürmedi benim dağınık bıraktığım masayı adam etmesi.
Su şişelerini asker taburu gibi bir tarafa topladı, kitaplarımı intizama soktu.
Yemek tabldotundan artan ekmek parçasını peçeteye sarıp saklayacaktım,
Kaldırıp çöpe attı.
Başhemşire etrafı dağınık görürse çok kızar, dedi.
Nitekim eski filmlerdeki gibi lacivert etek üzerine beyaz makam ceketi ile kuaförün değil de kendi elleri ile fönleyip biçimlendirdiği saçları ile başhemşire gözüktü.
Odanın kusurunu bulmakta geç kalmadı.
Refakatçi koltuğu simetriyi bozmaktaymış.
Başhemşire gidince temizlikçi bayanın bana öğrettiği düzen ve intizamı not alarak onunla koyu bir sohbete giriştim.
Aklı erken emeklilikte.
Ve çok kızgın.
Ben hastalanınca mı emekli parasını yiyeceğim, dedi.
Doğrusu bu soru hayatım boyunca aklıma hiç gelmemişti.
Emekli olunca İç Anadolu’daki şehrine gidecekmiş.
Köyün var mı diyorum, git oraya yerleş,
Hayır, diyor, şehirde ev aldım orada oturacağım.
İyi de İstanbul’dan kaçıp yine şehirde oturacaksın biraz önce bu şehrin trafiğinden, kalabalığından sıkıldığını anlatmıştın, ne yapacaksın kent merkezinde.
Eşi dostu akrabayı gezeceğim, diyor.
Köyü asla düşünmediğine bu sefer ben kızıyorum.
Babasından kalan yüz dönüm arazinin, traktörlerin kapı önünde beklediğini ağabeylerinin de şehirde oturup tarım yapmadıklarını anlatıyor.
İşçi tutsunlar, diyorum.
Olmuyor dedi, işçi ile de uğraşılmıyor, çalışmıyorlar, aylık beğenmiyorlar abilerim de kızdı, kafamızı ağrıtamayız deyip çekip şehre gittiler.
Olur mu canım, böyle böyle tarımımız ölmekte, diye söyleniyorum.
O zaman sen git topraklarının başına hanımağa ol, çalış, üret,
Bu yaştan sonra başımı ağrıtamam, diyor.
Yaşın kaç, diyorum.
43.
Sadece 43.
Ne kadar genç bir yaş diyorum.
Bu yaşta hâlâ iş arayanlar var, sen bu yaşta emekli olmak istiyorsun.
Bari git köyüne üretime destek ver, çalış, kazan diyorum, kafamı ağrıtamam diyorsun.
Kadıncağıza göstermemeye çabalasam da, elim ayağım titriyor.
Bu ülkede hâlâ iş bulamamış 43 yaşındaki gençlerden utanıyorum.
Hâlâ yuvasını kuramamış, yavrularına kavuşamamış o yaş grubundaki genç insanlardan ar duyuyorum.
Kadıncağız ne bulduğu işe şükrediyor.
Ne aldığı dolgun ücrete hamd ediyor.
Ne de o işte durmak gibi bir niyeti bulunmakta.
Emekli olmak istemekte.
Dünyayı gezmek gibi bir muradı da yok, eş dost ile çene çalacak.
Bari topraklarını ek.
Onu da yapamam, demekte.
Hep yönetenlere kızıyoruz da.
Yönetilenlere de söylenecek çok şey var.
“Böyle başa, böyle tarak” diye boşuna dememişler.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.