Zamanımızda gelişmişliğin ölçüsü olarak, kullandığımız alet ve vasıtaların teknolojik olarak geldiği nokta kabul ediliyor. Peki, teknolojik gelişmeler insanlığı eskiye göre daha mutlu ve huzurlu mu yapıyor? Bu soruya herkes farklı cevaplar verebilir. Çünkü mutluluk ve huzur anlayışı insandan insana farklılık arz edebilir. Ancak, herkes sevgi ve mutluluğa ayrı bir anlam yüklese de insanı mutlu eden sevgi ve huzurdur. Sevgisiz insan adeta robotlaşmış bir makine haline gelir. Hâlbuki biz makine değiliz. Canlı bir varlığız ve varlıkların da en şereflisiyiz. Bizi Yaratan böyle belirtiyor.
Hemen belirteyim ki, kullandığımız vasıtalar ister istemez hayatımızın şekillenmesinde, zamanın değerlendirilmesinde farklı sonuçlara yol açıyor. Özellikle de kullandığımız vasıtalar, tükettiğimiz her şey hayatımızın şekillenmesinde belirleyici oluyor. Böyle olunca da geldiğimiz noktada gelişme olarak ifade ettiğimiz teknolojik vasıtalar ister istemez insanları maddeye bağımlı hale getiriyor. Bunun da ötesinde tüketimimiz sürekli artıyor. Artan tüketim ise hayatımızda en önemli olarak maddeyi öne çıkartıyor. Kısacası, tüketimimize yetişebilmek için daha çok kazanmak durumundayız. Daha çok kazanmak ise ister istemez insandan insana farklılık arz ediyor. Bir kısım insanlar toplumlarda bulundukları konum ve ruhsal yapıları icabı daha kolay ve daha çok kazanırken; toplumların önemli bölümleri de elde ettikleri imkânlar açısından yetersiz kalıyor. Bu durum ise toplumda kişiler ya da gruplar arasında gelir dağılımında dengesizliği gündeme getiriyor. Buna bağlı olarak mukayese etmeyi ve onun var da benim niçin yok sorusunu gündeme getiriyor.
Bundan 50-60 yıl önce daha memleketimden büyük şehre göç etmemiş iken ilçemizde en zengin ile en fakirin evinde benzer tencereler ve içlerinde benzer ürünler kaynıyor, sofralara geliyordu. Bir başka husus ise zengin yoksullara karşı kendisini sorumlu sayıyor ve ineklerini sağıp ondan elde ettiği süt ya da yoğurdu ineği olmayan komşusuna gönderiyordu. Hem de bunu kendi çocuğu ile yapıyordu.
Memleketimde çeltik ve buğday gibi tahıl ürünleri yetiştirilir, bunların hasadı başladığında söz gelimi çeltiğini fabrikada kabuğundan ayıklatıp kağnı arabası ile evine götürürken, fabrikadan evine gidene kadar yol üzerinde tarlası olmayan hemşerilerinin hakkını daha fabrikadan çıkmadan ayırır, bez torbalara koyarak yol boyu evinin önünden geçtiği komşusunun avlu kapısını açarak bir kenara bırakır evine öyle giderdi. Böyle olunca da tarlası ve ineği olmayan ile olanlar birbirlerinden farklı konumda olmazlar, bir taraf varlık içinde yuvarlanırken, bir taraf yokluk için debelenmezdi.
Zaman değişti, kağnının yerini traktör, kamyon ve otomobil aldı, hayat kolaylaştı, üretim eskiye göre artmış olsa da dünün yokluk görmemiş insanları giderek zenginler ve fakirler olarak ayrışmaya ve bu farklılık sofralarına yansımaya başladı. Tüm bunları gelişmişliği kötülemek adına söylüyor değilim. Ancak, gelişmişlik ister istemez insanlar düne kadar ihtiyaç duymadıkları birçok vasıtayı vazgeçilmesi mümkün olamayan şeyler olarak algılamaya başladılar. Söz gelimi bir evde anne, baba ve çocuklardan oluşan 5 kişi varsa bugün o evde en az 5 telefon var ve bunların aylık ücret ödemesi söz konusu oluyor. Elbette mesele sadece telefondan da ibaret değil bir de hayatımıza internet girdi. Her ay 4 nüfuslu bir eve telefon ve internet ödemesi aylık bin lirayı buluyor. Ama insanların gelirlerinin ihtiyaçlarının artması oranında bir artış olmadığı da ortada. Kısacası insanlar sadece daha çok kazanmak için çırpınıp duran ücretli köleler haline geldi. Artık eskiden olduğu gibi sohbet ortamları kalmadı. Bırakın küçük şehirleri, büyük şehirlerde de sohbet ortamları giderek yok oldu. İnsanlar aynı şehirde yaşadıkları halde aylarca birbirlerini göremez oldular. Galiba bir de insanların giderek birbirlerini görme ihtiyacı da azaldı. Böyle olunca insanlar milyonlar içinde tek başlarına yaşamak zorunda kalıyor. Bir de aynı evin için aile fertleri tek başına yaşamaya başlamış ise artık insanların sosyal varlıklar olduklarının da sorgulanması gündeme gelebilir. Bunun tabi bir sonucu olarak insan ister istemez sosyal varlıklar olma özelliğimizi de mi kaybediyoruz? Ya da insanlar arasında ilişkilerde sevginin ve saygının giderek tükenmesi mi bizleri böyle bir yalnızlığa itiyor diye sormak yanlış olmaz. Derdim kimsenin kafasını karıştırmak değil, biraz olsun birlikte düşünelim istedim.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Ahmet Yahya - Üstadım,yazıları biraz erken koysak
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.