Onlar yüksek sesle konuşmaktalar. Gürültü ile gülmekteler. Biz onlara göre batıda olduğumuzdan daha alçak sesle konuşup kibar davrandığımızdan,
Onlardan rahatsız olmaktayız.
İtalyanlar da yüksek sesle konuşur, bindiğimiz uçağı sese verirler lakin onlardan huylanmayız.
Bütün gazabımız onlaradır.
Giysilerini bize uydursalar da,
Sakil durmaktalar.
Vapurlarda şarkı söyledikleri de ortaya çıktı.
Bizim ülkemizde eğlenmekteler bile.
Platform pabuç giyen kadınlara rastlayınca suratımızı astık.
Hatta renkli elbiseleriyle düğünlere de gitmekteler.
Şehit abilerinin yasını tutmayan kızları kınadık.
Ramazan ayında üstelik kapalı Suriyeli kadın, sokakta sigara içerken görüldü.
Denizlerimize bile girmekteler.
Alışveriş yerlerinde karşımıza çıkmaktalar.
En pahalı markaları bile almaktalar.
Artık çadırlarda dahi kalmamaktalar.
Devlet kiralarını ödemekte.
Zengin yaşamaktalar.
Onlara maaş bağlanmış.
Birileri bunları söylediğinde inanmaya çok hazır bulmaktayız kendimizi.
Lakin çukurdan bahsetmedik hiç.
O rüyalarımıza giren korkunç, kanlı, ceset dolu çukurdan.
Gerçeğin gün yüzüne çıkacağını unutmuş olmalı ki insanoğlu.
Ardında asla kanıt bırakmamış olduğunu sanmaktaydı ki.
Bir genç askere gider.
Rejim subayının bilgisayarını tamir ederken fark eder katliam belgesini.
Korkudan ecel terleri döker.
Tıpkı katliam videosundaki gibi çukura gözleri bağlı atılıp kurşunlanmak, yakılmak ve üzeri toprakla örtülmektir sonu.
Fakat acemi asker kararını vermiştir, sonu ölüm de olsa bu katliamı duyuracaktır. Uzun kaçış planları üç yılını alır, sonunda Türkiye’ye ulaşır.
Sonra Avrupa’ya geçip elindeki görüntüleri gazetecilere verir.
Uykuları kaçıran videoda, masum siviller. Kurbanlık koyun gibi, gözleri bantlı, elleri arkalarından bağlı.
İnfaz edileceklerinden habersiz, koşmaları istenir. Ceset ve araba lastiği dolu çukura tekme atılarak itilirler.
Sonra kahkahalar eşliğinde kurşunlanırlar.
Ardından cesetler ateşe verilip, çukur kapatılır.
Cehennem bile bu kadar korkunç olabilir mi acaba.
Muhtemelen o masum kayıp gençleri, aileleri hâlâ aramakta.
Hapishanede olduklarını sanmaktaydılar. Görüntüler ortaya çıktığında, pembe gömleklerinden beyaz tişörtlerinden evlatlarını tanıyıp nasıl bir ciğer acısına düştüler. Bu çukurdan acaba kaç tane daha vardı?
Suriye iç savaşı 11 yılı aştı.
Kimyasal silahlar kullanıldı.
Pazar yerleri, fırınlar, okullar, hastaneler, tarihi eserler bombalandı.
Şehirler harabeye döndü.
Bir milyon insan kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden katledildi.
Bir o kadar da insan, uzuvlarını kaybedip sakat kaldı. İşkencelerden büyük bir kitle aklını yitirdi.
Binlercesi tecavüzlerden kan kustu.
Nüfusun yarısı, ülkelerinden ayrıldı.
Sonra gittikleri ülkelerde de, kimse onlara hoş geldin demedi.
Irkçı bakışlarla, nefret söylemleriyle yıldırılmaktalar.
Çukura düşmeyenleri bekleyen çiçek değil.
Sadece hakaret.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.