TBMM'de düzenlenen haftalık Grup Toplantısı'nda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, gündeme dair kritik değerlendirmelerde bulundu.
Genel Başkan Arıkan'ın konuşmasının tamamı şu şekilde:
1. 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Değerli Arkadaşlar,
İki gün önce 24 Kasım Öğretmenler Günü idi.
Başta kendi ilkokul öğretmenim Ayten İlbasmış hocam olmak üzere,
tüm öğretmenlerimizin gününü bir kez daha kutluyorum.
Öğretmenler Günü vesilesiyle
aynı dersi, aynı sürede ve aynı kalitede anlattığı halde
teneffüs saatinde öğretmenler odasında;
öğretmenlerin;
· kadrolu öğretmen,
· sözleşmeli öğretmen ve
· ücretli öğretmen
· adı altında farklı statülerle ve farklı hak edişlerle kategorize edilmelerinin
yanlışlığını bir kez daha ifade ediyorum.
Özel sektör öğretmenlerinin de taleplerini buradan yineliyorum.
Bu öğretmenlerimiz haklı olarak,
· 2014’te kaldırılan taban maaşının geri getirilmesini,
· Kamuda çalışan bir öğretmen ile aynı özlük haklarına sahip olmayı,
· mevsimlik tarım işçisi gibi değil, insan onuruna yakışır bir vaziyette iş güvencesi ile çalışmayı,
· diğer bir çok meslek ile birlikte 10’nulu iş kolunda yer almayı değil,
· sadece eğitimcilerden oluşan bir iş kolunda yer almayı ve sendikalaşma hakkını istiyorlar.
Atanamayan öğretmenlerimizin,
mülakat mağduru olan öğretmenlerimizin
ve KHK mağduru öğretmenlerimizin de
mücadelelerini desteklediğimizi
buradan bir kez daha deklare ediyorum.
2. TERÖRSÜZ TÜRKİYE – YAŞANABİLİR TÜRKİYE
Değerli arkadaşlar;
Hepinizin malumu
Türkiye, bir yıldan uzun bir süredir “Terörsüz Türkiye” adı verilen süreci konuşuyor.
Sözlerimin başında şunu belirtmek istiyorum:
· Saadet Partisi,
sadece ülkemizde değil
tüm yeryüzünde adaletin ve barışın hakim olması için çalışan
kadroların partisidir.
· Bizim kadrolarımız bizim gibi inansın ya da inanmasın
Müslüman olsun ya da olmasın 8 milyarı aşkın insanın her birinin
insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesi için mücadele ederler.
· Saadet Partisiyle
ırkçılığın, mezhepçiliğin ya da bölgeciliğin
yan yana gelmesi asla mümkün değildir.
Şunu da hatırlatmak isterim:
· Saadet Partisi,
bu ülkede ve bu bölgede “adil bir düzenin” kurulması için terörsüz bir Türkiye için
defalarca bedel ödemiş kadroların partisidir.
3. YAKIN BİR ÖRNEK: SURİYE
Biz Saadet Partisi olarak,
tüm samimiyetimizle bölgede bir istikrar, bir kardeşlik olsun istiyoruz.
Bu kardeşliğin de;
· Kan dökerek değil;
· dil dökerek, ter dökerek inşa edileceğine inanıyoruz.
Bakınız komşumuz Suriye’den bahsetmek, resmin büyüğünü göstermek istiyorum.
Suriye’de yıllardır bitmeyen bir kargaşa var.
Ülkede Türkmenler, Sünni Araplar, Nusayriler, Kürtler, Dürziler, Ezidiler var.
Gelinen noktada;
bölgede birbirleriyle komşu olan bu toplulukların hepsi
hem ABD ile hem de İsrail ile temas halinde.
ABD ve İsrail ile temas halinde olan bu toplulukların;
birbirleriyle samimi ve içten bir temasları yok,
Temasa geçecek olurlarsada bu ABD ve İsrail aracılığıyla oluyor.
Kadim komşular birbirleriyle masaya ABD ve İsrail olmadan oturamıyorlar.
Ne ABD ne de İsrail, bölgemizde barışın hâkim olmasını istemiyorlar.
Sadece kendi çıkarlarını önceliyorlar.
Bölge kaynakları üzerinde diledikleri tasarrufta bulunmanın planlarını yapıyorlar.
4. BAZI ŞEYLER İÇİN ADA SEFERİ DÜZENLEMEYE GEREK YOK!
Başta bu gerçeklik den dolayı birçok şeye rağmen bizler;
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer aldık.
Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonunun çalışmalarına sağlıklı devam edebilmesi için;
Biz tüm varlığımızla,
· Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının tanınmasını istiyoruz.
· Kürt Meselesinin çözümünü istiyoruz.
· Hak ve özgürlüklerin önündeki kısıtlamaların kaldırılmasını istiyoruz.
· Kayyım rejiminin son bulması istiyoruz.
· KHK mağduriyetlerinin giderilmesini istiyoruz.
· Harp okulu öğrencilerinin serbest kalmasını istiyoruz.
· Barış akademisyenlerinin kürsülerine kavuşmasını istiyoruz.
· Hukuka rağmen tahliye edilmeyen
Can Atalay’ın, Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın
özgürlüklerine kavuşmasını istiyoruz.
Bütün bu adımların atılması için
İKTİDARIN ADA SEFERLERİ DÜZENLEYİP DURMASINA GEREK YOK.
Biz şunu soruyoruz:
· Türkiye’nin gerçek bir hukuk devleti olması için
kaç sefer yapmak gerekir?
· Anayasa Mahkemesinin kararlarını uygulamak için
Hangi adaya gitmek gerekir?
· Hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamaları kaldırmanız için
daha kaç komisyon kurmak gerekir?
· KHK’lıların, Akademisyenlerin, Gazetecilerin mağduriyetlerini gidermek için
Hangi adada olmaları gerekir?
· Açlık sınırının altında yaşayan milyonların, seslerini duyurmaları için
hangi adaya demir atmaları gerekir?
· Asgari ücreti açlık sınırının üstüne taşımak için
hangi adaya yelken açmak gerekir?
Bizim beklentimiz ve talebimiz,
sürecin yol haritasının ortaya konulması,
gerekli düzenlemelerin hak ve adalet çerçevesinde yapılması
ve hukuka riayet edilmesidir.
Biz bulunduğumuz her platformda
Tüm mağdurların adalet arayışını gündem yapmaya devam edeceğiz.
· Kadınların,
yaşlıların ve
gençlerin haklı beklentilerini gündem yapacağız.
· Emeklinin,
emekçinin,
esnafın ve
çiftçinin geleceğe dair umutlarını yeşertmeyi gündem yapacağız.
Ülkemizde, bölgemizde ve dünyada barışın tesisi için
üzerimize ne düşüyorsa yapmaktan imtina etmeyeceğiz.
Ancak iktidara baktığımızda -öyle görünüyor ki-
· Bütün muhalefeti
kendi keyfiliğini konsolide etmenin aracı yapmaya çalışıyor.
· Kürt Meselesini çözmenin değil,
muhalefeti parçalamanın gayretinde olduğuna dair bir izlenim veriyor.
· Ve -en önemlisi-
Başka hiçbir gündemin konuşulmasını istemiyor.
5. TERÖRSÜZ TÜRKİYE KONUŞULURKEN
Bir gerçeğin de altını çizmek zorundayız:
İmralı konuşulurken,
Türkiye’nin diğer bütün temel meseleleri adeta sessizce rafa kaldırılıyor.
Bugün;
· Ülkenin ekonomisi çöküyor,
· gelir dağılımındaki uçurumlar artıyor,
· yoksulluk derinleşiyor,
· düzen çürümeye devam ediyor…
6. GELİR DAĞILIMDA ADALETSİZLİK ARTMAYA DEVAM EDİYOR
Mesela nüfusumuzun önemli bir bölümü;
artan eşitsizlikten ve derin yoksulluktan nasibini alırken
bu faize dayalı sömürü düzeninin çarkları dönmeye devam ediyor.
· Alın teri ve el emeği ile geçinen işçimiz,
özel sektör öğretmenlerimiz,
tarım üreticimiz,
hayvan üreticimiz,
küçük esnafımız,
sanayi esnafımız,
CAN ÇEKİŞİYOR,
· düşlerini çoktan yitiren çocuklarımız
sigortasız çalıştırıldıkları parfüm fabrikalarında
CAN VERİYOR,
· kırk yıl, köle gibi çalıştıkları halde
yine de bir birikimi olmayan insanlarımız
emekliliklerinde taş ocaklarında
GÖÇÜK ALTINDA KALIYOR
Ama bu ülkenin mutlu azınlığı olan “tefeciler” kazanmaya devam ediyor.
Piramidin tepesinde SERVET,
tabanında SEFALET birikiyor.
Bakınız;
Bankaların Eylül ayı itibariyle net kârı
669 milyar Türk Lirası.
Bankaların en çok faiz geliri elde ettiği kalem
ticari ya da kurumsal krediler değil!
Bankaların kârının 517 milyar Türk Lirası tüketici kredilerinden olmuş.
Yani insanımız;
· çocuğuna ayakkabı alabilmek için,
· evine ekmek götürebilmek,
· kirasını ödeyebilmek için
faizle bankalara borçlanmış.
Yılbaşında “takipteki” tüketici kredisi miktarı
116 milyar Türk lirası iken,
Eylül ayı itibariyle bu rakam
222 milyar Türk lirasına çıkmış.
İnsanımızın önemli bir kısmı
bugün yaşama tutunabilmek için yarınını bankalara teslim ederken;
Türkiye’nin en zenginleri servetlerini dolar bazında %52 artırmış.
Bu rakamlara bakınca
Mehmet Şimşek’in programı, bir konuda gerçekten başarılı olmuş gözüküyor!
Türkiye, geçtiğimiz yıl
dünyanın dolar milyoneri en çok artan ülkesi oldu.
7. KOKUŞMUŞ DÜZEN
Değerli Arkadaşlar,
Haksız kazanç ile servet belirli ellerde birikirken,
sefalet geniş kitlelere yayılıyor.
Böyle oluncada toplumda çürüme, bozulma, kokuşmuşluk -elbette- kaçınılmaz oluyor.
Sadece son bir haftada yaşadıklarımızı düşünelim…
· Seyahat için İstanbul’a gelen Böcek Ailesi,
alüminyum fosfitten zehirlenerek
göz göre göre yaşamdan koparıldı.
· Adıyaman’da KYK yurdunda kalan 70 öğrenci akşam yemeğinin ardından
rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.
· İstanbul Esenyurt’ta Eren Yılgın adlı evladımız yediği tavuk dönerinin ardından
kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
· İstanbul Şişli’de 25 kişi gıda zehirlenmesi nedeniyle hastanelik oldu.
· Dışarıda bunlar olurken,
içeride yani cezaevlerinde de durum pek farklı değil.
· Sakarya Açık Cezaevinde hazır konserve balık yedirilen
266 hükümlü de hastanelik oldu.
Elbette çürümüşlük sadece gıdalarla sınırlı değil!
Ülkemiz; ucuz ölümler ülkesi haline geldi.
Sporumuz, bahis ve şikenin merkez üssü haline geldi.
· Mahallelerde çeteler şiddet saçıyorlar,
· Kadınlarımız, çocuklarımız, insanımız sokaklarda güvenle yürüyemiyorlar,
· Trafikte kaba kuvvet sıradan bir durum haline geldi,
Bütün bunlar olurken de Sayın Cumhurbaşkanı,
“Bugün barış, huzur ve istikrar denince akla ilk Türkiye geliyor” diyor.
8. HALK SAĞLIĞI (!)
Değerli arkadaşlar,
· Böcek Ailesi’nin bir otel odasında zehirlenerek ölmesi
· ya da Eren Yılgın evladımızın yediği yiyecekten sonra yaşamını yitirmesi
sadece denetimsizlikten kaynaklanan
münferit bir olay değildir!
Tablo çok daha vahim.
Yaşananlar,
· halk sağlığı yönetiminin,
· koruyucu hekimliğin ve
· zehirle mücadele sisteminin
“birlikte çöktüğünün” resmidir.
Bunun elbette birçok nedeni var!
· Devlette ehliyet ve liyakatin ortadan kaldırılması bunun nedenidir.
· Partizanca atamalar bunun nedenidir.
9. ASGARİ ÜRET TESPİT KOMİSYONU
Denetimsiz bırakılan “gıda üretiminin” getirdiği nokta ortada,
denetimsiz bırakılan “ekonomi politikaları” ülkeyi ne hale getiriyor ona da bakalım.
Denetimsizlikten dolayı, sağlık sistemi nasıl çöktüyse,
çalışanın alım gücünü koruyacak mekanizmalar da çökmüş durumda.
2026 yılı için;
Asgari Ücret Tespit Komisyonunun toplanma zamanı geldi.
Komisyon toplantılarında;
işçi temsilcileri hangi taleplerde bulunurlarsa bulunsunlar
iktidarın temsilcilerinin dediği olacak.
Uluslararası ünlü finans kuruluşlarından JP Morgan
Türkiye’de 2026 için asgari ücrete %20 oranında zam yapılacağını söylüyor.
Morgan Stanley ise biraz daha esnek davranıp
zam oranını %20-25 olarak açıklıyor.
İktidarın aklından geçen zam oranı ise %20!
Arkadaşlar, soruyorum şimdi:
Bu ülkenin asgari ücretini Mehmet Şimşek mi belirleyecek, Morgan Stanley mi?
Bu ülkenin asgari ücreti
JP Morgan’ın öngörülerine göre mi?
Yoksa bizim insanımızın ihtiyacına göre mi belirlenecek?
Daha açık söyleyeyim!
Bu ülkenin ekonomi politikaları, New York’taki, Londra’daki finans lobilerine göre mi
Yoksa Anadolu’daki esnafımıza, emeklimize, insanımıza göre mi belirlenecek!
Bizim,
Bu konuda dört mücadeleyi “hep birlikte” yapmamız gerekiyor.
1. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun
bir an evvel demokratik bir yapıya kavuşturulmasını sağlamalıyız.
2. Asgari ücretin
insan onuruna yakışan bir seviyeye çıkması için mücadele etmeliyiz.
3. Asgari ücret üzerinden işverenin üzerindeki vergi yükünüde makul bir seviyeye çekmeliyiz.
4. Asgari ücretin gerçekten “asgari” ücret olmadığının farkında olarak
insanımızın bu ücretin altında bir ücretle çalıştırılarak sömürülmesinin
önüne geçmeliyiz.
10. BAKANINA SORSANIZ
Ancak görüyoruz ki;
Sokak röportajı veren sade vatandaşın henüz cümlesi bitmeden ışık hızıyla tutuklandığı,
açlık sınırının, yoksulluğun, bu kadar açık olduğu ülkemizde,
iktidar hâlâ başka bir Türkiye anlatıyor.
İnsanımızın yaşadığıyla iktidarın anlattığı arasında büyük bir uçurum var.
· Tükenmiş bir ekonomiyi; bakanına sorsanız,
Vadiler dolusu hazinelerimiz nehirlerden taşıyor.
· Jest ve mimiklerden ibaret dış politikayı; bakanına sorarsanız,
Devletler sırayla Türkiye'mize biat ediyor.
· Mega müteahhit projesine dönen sağlığı; bakanına sorarsanız
Ülkemiz şifa dağıtan bir cennet bahçesi.
· Geçim derdi yüzünden dağılan, hiç kurulamayan aileyi; bakanına sorarsanız,
Aile yılı ilan ederek yuvalar yeşertecek.
· Sosyal medyada aranan adaleti; bakanına sorarsanız Türkiye bir hukuk devleti!
11. BU KOKUŞMUŞ DÜZEN DEĞİŞMELİDİR
İşte tam da bu yüzden,
Yaşadıklarımız bir tesadüf değildir.
Hepsi aynı zihniyetin, aynı anlayışın, aynı çarpık düzenin ürünüdür.
İşte bizim çabamız, bu güzel ülkeye;
yeniden adaleti, yeniden liyakati, yeniden ahlakı, yeniden üretimi hâkim kılmaktır.
Biz,
86 milyonun yüzünü güldürecek yeni ve temiz bir düzenin kurulması için çalışıyoruz.
Ve Allah’ın izniyle, milletimizin de desteğiyle,
Türkiye’yi bu kokuşmuş düzenden çekip çıkaracağız.
12. İSRAİL’İN KÜSTAHLIĞI
Değerli Arkadaşlar,
10 Ekim’den bu yana yürürlükte olan ateşkes anlaşmasına rağmen,
İsrail bu anlaşmayı en az 497 kez ihlal etti ve
çatışmalarda en az 342 Filistinli yaşamını yitirdi.
Aynı zamanda, İsrail’in
Batı Şeria’daki üç büyük mülteci kampında;
on binlerce Filistinliyi zorla evlerinden çıkardığı,
İnsan Hakları İzleme Örgütünün raporuna yansıdı.
Biz bu sayıları verirken, istatistiki bir bilgi aktarıyor olmaktan Allah’a sığınırız.
Çünkü biz;
· tek bir insanı haksız yere öldürmeyi
· tüm insanları öldürmek sayan
bir inancın mensuplarıyız.
İsrail’in “ateşkese” bile saygı duymadığı bir evrede;
17 Kasım’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
Gazze’de savaşı bitirmeyi
ve bölgede yeni bir düzen kurmayı amaçlayan bir planı kabul etti…
13. TRUMP’TAN BARIŞ GÜVERCİNİ ÇIKMAZ
Çapraşıklık bununla kalmıyor.
Bu planın uygulanması için kurulacak
“Barış Kurulu”nun başına da Trump’ın getirilmesi öngörülüyor.
Bu tablo ortadayken,
“Barış Planı”nı Trump’ın başkanlığında uygulamak;
Tilkiyi kümese bekçi yapmaktır!
Trump’ın Ukrayna için önerdiği planı hatırlayalım.
“Savaşın durması için Ukrayna topraklarından vazgeçsin” yaklaşımı
barış değil, zorla sınır değiştirme teklifidir.
· Filistin’de mazlumun değil işgalin yanında duran,
· Ukrayna’da saldırıya uğrayanı değil saldırganı ödüllendiren,
· Küresel krizlerde hukuku değil şahsi ajandasını önceleyen bir siyasetçinin
dünyaya barış getirmesi mümkün değildir.
Kısacası: Trump’dan barış güvercini çıkmaz.
14. DÜNYA’NIN “ADİL BİR DÜZENE” İHTİYACI VAR
Değerli arkadaşlar!
Dünya’nın herhangi bir yerinde, Trump’a ihtiyacı yoktur.
Dünya’nın “Adil Bir Düzene” ihtiyacı vardır.
O zaman bütün krizlerimiz çözülür.
Geçtiğimiz günlerde;
bir dizi temasta bulunmak üzere Pakistan’daydım.
Dünyanın geleceğine dair,
47 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen toplantılara katıldık.
Ve dün
Pakistan’dan kucak dolusu sevgiyle ve birçok ödevle yurda döndük.
Bir önceki ay da yine aynı şekilde Malezya’daydım.
Her iki ülkede de gördüğüm tablo çok net:
· İhtiyacımız olan
Trump’a bağlı “barış planları” değil,
Müslüman dünyanın kendi içinde birlik oluşturmasıdır.
· Bu birlikten doğacak cesarete ihtiyacı vardır.
Rahmetli Erbakan hocamızın önderliğinde kurulan, D-8 böyle cesur bir adımdı.
Yıllardır;
“Şahsiyetli bir dış politika” derken aslında bunu kastediyorduk.
Bugün dünyada,
· Türkiye’nin “şahsiyetli bir dış politika” izlemesi,
· İslam dünyasının bir araya gelmesi
“Adil Bir Dünya” için büyük bir öneme sahiptir.
Nitekim, bölgemizi ilgilendiren kararlar
Amerika’nın öncülüğünde, Şarm-el Şeyh’te değil;
Türkiye’nin öncülüğünde, Ankara’da alınmak zorundadır.
Biz bunu sağladığımızda:
· Gazze’de de
· Keşmir’de de
· Arakan’da da
· Batı Şeria’da da
zulmü durduracak en büyük güç BU DURUŞ VE BU BİRLİK OLACAKTIR.
Bu vesileyle sözlerimi bitiriyor
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.