* Libya darmadağınık edildi… Hâlâ ne olacağı belli değil bu ülkenin!
* Afganistan’ın, Yemen’in durumu ortada!
* Irak işgal edildi. Bir ülke neredeyse haritadan silinmek istendi. Uyduruk, taşeron, payanda örgütlerle ülkenin altı üstüne getirildi. Tüm değerleri ve kıymetleri yağmalandı. Kadınların ırzına geçildi, çocuklar yetim ve öksüz kaldı.
* Suriye’de taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmadı. Milyonlarca Müslüman perişan edildi. Milyonlarca Suriyeli memleketinden, evinden, vatanından başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Kadim bir medeniyet yok edildi.
* İslam dünyası kan ve gözyaşında boğulmak isteniyor, adeta!
* Ortadoğu’nun göbeğine malum şer odaklarınca getirilip yerleştirilen İsrail’le son dönemde atılmak istenen ‘normalleşme’ adımları… Şaşırtıcı bir şekilde kanun, hukuk, nizam, düzen tanımayan terör devleti İsrail’le aynı safta yer alan bazı Arap ülkeleri…
* Tüm bunların yanında Amerika’nın yıllardır güney sınırlarımızı da içine alan bir terör devleti kurdurma çabaları… Böl, parçala ve yut taktiği… Bölgede işletilmek istenen ‘devletçikler’ planı… Plan hâlen yürürlükte…
* Ve de terör devleti İsrail’in, hiçbir dönem rafa kaldırmadığı ‘Arz-ı Mev’ud (Vadedilmiş Topraklar) Planı. 1990 yılında İskoçya'da yapılan NATO toplantısında Sovyetlerin dağılmasından sonra yeni düşman olarak İslam'ın ilan edilmesi, Büyük İsrail'i kurma gayesinin tek engeli olarak görüldüğü içindir. ABD önderliğinde yürütülen siyasi, askeri, iktisadi bütün operasyonlar dünyaya Mesih inanışı istikametinde Siyonizm adına bir ayar çekme operasyonundan başka bir şey değildir.
* Vaat edilmiş topraklar üzerinde Büyük İsrail'in kurulması, bunun emniyeti için Afganistan'dan Yemen'e, Endonezya'dan Fas'a kadar bütün İslam coğrafyasının hizaya getirilmesi kutsal bir görevdir (!) Çünkü bu görevin tanrı tarafından verildiğine inanılmaktadır. Thomas Jefferson'un şu beyanı bu inanışın bir delilidir: “Tanrı, İsrail oğullarına tarih boyunca nasıl rehberlik ettiyse, Amerika'nın kurucularına da öyle rehberlik etmiştir.”
Hiç kuşkunuz olmasın; ABD'yi yöneten ister Bush olsun, ister Hüseyin Obama, ister Trump olsun bu görev asla ve kat’a değişmeyecektir.
***
Bütün bu çerçeveden baktığımız zaman “Doğu Akdeniz” kapsamında çevrilmeye çalışılan tüm fırıldakların, katakullilerin, oyunların, planların, pusuların, tuzakların temelinde Ortadoğu’nun çıbanbaşı durumunda olan terör devleti İsrail’in olduğu kesin.
Her şey bir bakıma İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlamaya yöneliktir…
Oyun gayet açıktır ve kısa net adı şudur; Made in Siyonizm! (Siyonizm malı!)
CİHAT YAYCI’NIN FERYADINA KULAK VERMEK!
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Kurmay Başkanı müstafi Tümamiral Cihat Yaycı diyor ki;
* “Yunanistan’ın bundan sonraki adımı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) antlaşması imzalamak olacaktır. Bunun da haberleri Yunan ve Rum basınında yayılmaya başlamıştır.”
* “Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden ilgili ülkelerle antlaşma yapmışçasına Doğu Akdeniz’de ivedilikle MEB ilan edilmesinde fayda mütalaa ediyorum.”
* “Öncelikle uluslararası hukuka göre Doğu Akdeniz’de Yunanistan bizim muhatabımız değildir. Yunanistan ile Doğu Akdeniz’de müzakere etmeyi kabul etmemiz ihtimali geri dönülemez zararlar verecek bir tutum olur.”
* “Bu durumda Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı muhatap alarak müzakere etmek demek, Yunanistan’ın talebini nasıl karşılayacağımızı konuşmak, yani hakkımız olandan ne kadarını Yunanistan’a vereceğimizi görüşmek anlamına gelebilecektir.”
* “Sonuç olarak Yunanistan’ın Girit ve Rodos adaları arasında deniz yokmuşçasına düz esas hat çizerek karasuları sınırı oluşturması ve bu hattan itibaren Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) belirlemesi Türkiye’nin deniz hak ve menfaatleri bakımından asla kabul edilebilir olmadığı gibi, uluslararası deniz hukukuna da aykırıdır ve hukukun ihlalidir.”
***
Bunlar önemli uyarılar… Gökçen Göksal’ın Millî Gazete’de yer alan Cihat Yaycı ile gerçekleştirdiği kapsamlı ve çarpıcı röportajını yeniden bir kez daha okumanın tam zamanı…
MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE (MEB) NEDİR?
Cihat Yaycı’nın üzerinde ısrarla durduğu Münhasır Ekonomik Bölge kavramı (MEB) ne anlama geliyor? Ne demek, Münhasır Ekonomik Bölge? Türkiye’ye ne tür faydalar getirecek? Bakalım mı;
* Münhasır Ekonomik Bölge demek, karasularının başlangıcından itibaren 200 deniz mili alan genişliğindeki canlı ve canlı olmayan kaynaklar üzerinde kıyı ülkelerin bazı ekonomik haklar elde etmesi anlamına geliyor.
* Artı, MEB kavramı kıta sahanlığı haklarını da içeriyor.
* MEB kavramı, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) ile uluslararası hukuka girdi. Kıyı devletine deniz yatağı sularında, deniz yatağında, bölgedeki toprak altında canlı ve cansız kaynakların yönetimi konusunda (araştırma, işletme, muhafaza gibi) haklar tanıyor.
* Ayrıca, akıntı, rüzgâr gibi enerji kazanımı sağlanacak alanların da kullanımına dair egemen haklar veriyor.
* Balıkçılık anlamında da MEB ilan etmek kıyı devleti açısından kritik önemde. MEB ilanı ile ilan edilen alandaki balıkçılık uluslararası düzenlemelerden çıkartılarak kıyı devletinin düzenleme yetkisi altına giriyor.
* MEB ilanı ile balıkçılık kotalarını belirleme hakkı da kıyı devletinin yetki alanına girmiş oluyor.
***
Bu anlamda da baktığımız zaman, Akdeniz’de suların gittikçe ısındığı böyle bir konjonktürde Cihat Yaycı Paşa’nın uyarılarına daha bir kulak vermek gerekmiyor mu?
Peki, ya sizce?
TÜRKİYE’DE YAYINCILIĞIN HAFIZASI (TYH) PROJESİ
İLEM (İlmi Etüdler Derneği) tarafından düzenlenen Türkiye’de Yayıncılığın Hafızası (TYH) Projesi'nin tanıtım toplantısının 12 Eylül 2020, Cuma günü saat 10:30'da Adile Sultan Kasrı'nda (Üsküdar) yapılacağını, projenin T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından da desteklendiğini, projenin amacının ‘Türkiye'de fikri üretimin kök saldığı yayıncılık faaliyetlerini belirlemek’ olduğunu ve geçtiğimiz yıldan bu yana projenin uygulamaya konulduğunu, biliyor musunuz?