Müslümanlar, güçle, iktidarla, dünyevi nimetlerle olan imtihanlarında alenen bir başarısızlığa, bir fiyaskoya uğramış durumda. İmtihanda başarının ölçütü seçim kazanmak değildir, “işi ehline verme” prensibini hiçe sayarcasına kadrolaşmak veya Karun’u kıskandırırcasına mal-mülk sahibi olmak, lüksün, gösterişin, şatafatın ve dünyevi hazların dibine vurmak hele hiç değildir. Başarının tek bir ölçütü vardır; sırat-ı müstakimde dosdoğru gidebilmek! İktidar olmayı, güce sahip olmayı amaç haline getirmenin ve dava, ideal, ülküyü sadece araç bağlamında ele almanın neticesi bugünkü yozlaşmadır.
Artık ayyuka çıkan ve ilgili çevrelerin kendi içlerinde bile rahatsızlık kaynağına dönüşüp ufaktan ufağa tartışmaları ve çatışmaları da beraberinde getiren yolsuzluk iddiaları da, İslam’ın temel felsefesine tamamen aykırı olan lüks, gösteriş, şatafat ve dünyevileşmenin zerre tepki görmemesi de gelinen noktanın özetidir. Daha doğrusu, sırat-ı müstakimden, gidilmesi gereken yoldan sapıp çıkmaz bir yola girildiğinin alametidir.
Allah’ın yasakladığı ve “alana da verene de lanet olsun” diye tasvir olunan faizi giderek içlerine sindiren, bir “dünya gerçeği” olarak görmeye başlayıp gazetelerine, televizyonlarına reklamlarını alan Müslümanlar için “haram lokma” tanımı değişmiştir artık. Daha doğrusu, haramın korkutuculuğu yerini ılımlı bir bakışa, “insani bir zaaf”a doğru bırakmıştır. Bunu anlamak için son 12-13 yılda sebepsiz zenginleşen muhafazakarların varlığına bakmak yeterlidir.
Sırf iktidar gücüne halel gelmesin diye faize, suç olmaktan çıkarılan zinaya, iktidar partisinin Türkiye’yi temsilen katıldığı eşcinsellik seminerine vs ses edemeyen alimler(!) de bu “yozlaşma”nın birer taş taşıyıcısına dönüşmüştür. Allah’ın emrettikleri ortadayken hesaplı kitaplı olmanın neticesi budur haliyle. Allah’ın emri yerine iktidar nimetleri galip gelirse, yozlaşmadan başka bir netice çıkmaz tabi.
Muhafazakarların “sahte cennetlerine” bir göz atmak, gelinen noktayı olduğu gibi gösterir. Milyonluk evler, yüzbinlerce liralık ve son model otomobiller, lüksün ve şatafatın dibine vurulan butikler… Dünyevi muhafazakarlar, her şeyin en iyisini, en lüksünü, en gösterişlini hak etmektedir ne de olsa. Bilmemkim hocanın sohbetine gidip “bir lokma, bir hırka”ya dair menkıbeleri gözyaşları içinde dinleyip, hayatına bir gramını bile tatbik etmeyen insanlar, olsa olsa Lale Devri’ni yaşamaktadır.
Milyonlarca insan asgari ücretle sürünürken, daha yakın zamanlarda üç otuz paralar için madenlere inenlerin sefaletine şahit olmuşken, ayakkabısı yırtık pırtık Anadolu insanının zavallılığı gözümüzün önündeyken ve hayatını idame ettiremeyen köylünün, Anadolu halkının büyük şehirlere göçünü anbean yaşarken, hala birileri lüksü ve israfı “prestij” diye, “yakışır” diye, daha başka bir sürü saçma sapan gerekçelerle savunmaya devam etmektedir. İnsanların garibanlığı artık birilerini zerre ilgilendirmemektedir. Onlar ne de olsa yardım kuruluşlarına üç kuruş yardım yaparak, muhteşem servetlerini, milyonluk evlerini, yüzbinlerce liralık lüks otomobillerini, lüks ve şatafatın harmanlandığı hayatlarını meşrulaştırmışlardır.
Lale Devri, “zevk ve sefâ devri” olarak bilinir. Devlet, giderek güçsüzleşirken, halkın büyük bir kısmı sıkıntı içerisindeyken bazı devlet adamları gayet rahat bir yaşam sürüyor, eğlence ve gösteriş gırla gidiyordu. Yatağa aç girenlerin, borç batağındakilerin, işsizlerin derdiyle dertlenmek değil, onların verecekleri oylarla kendi ikballerini sürdürmenin hesabında şeytanı bile çırak çıkaran muhafazakarlar için yeri geldiğinde faiz de, yolsuzluk da, zinanın serbest olması da göz ardı edilebilir.
Lale Devri’nin en güzel yerinde rüya yarıda mı kalsın yani