'Kutlu Doğum'u nasıl kutlayalım?

Abone Ol

1989 yılından beri 14-20 Nisan arası Peygamber Efendimizin

dünyayı şereflendirmesi hürmetine Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanıyor.

Her yıl farklı bir gündemle yapılan kutlamalar kuşku yok ki

bu kurak toprakların Peygamberimizin rahmet sağanağından nasiplenmesine büyük

katkı sağlamaktadır.

Resmi planda genelgeyle yerine getirildiği için bu

etkinliklerin yerine oturmayan tarafları da yok değil. Belli bir geleneğe

dayanmayan etkinliklerin bazı eksikliklerle malul olması gayet doğaldır.

Aslında bu tarz anma gün ve haftalarını bir tür mukavemet

vesilesi olduğunu söylemek daha doğru olur.

Modern seküler hayat içerisinde kutsal olanla bağını

gittikçe yitiren kuşaklara yukarıyı, aşkın olanı işaret etme biçimidir Kutlu

Doğum etkinlikleri.

Belli bir örfe dayanmadığından Peygamberimizin günümüz

insanına bir örnek insan olarak ulaştırılma biçiminde bir bütünlük ya da

müşterek dil geliştirilememektedir.

Hal böyle olunca da her hafta bir başkasına şahit olduğumuz

anma günlerinin formatında bir seremoni çıkıyor karşımıza.

Genç kuşaklara çoğunlukla hiçbir teklifi olmayan bu

programların heyecan verici en önemli yanı memleket insanının yıllar yılı

içerisinde Peygamberimizin geçtiği bir özel etkinliğe daha önce hiç şahit

olmamış olması ya da olsa bile geçiştirilerek dikkatlerden kaçırılmasıdır.

Özellikle başta liseler olmak üzere okullarda yapılan Kutlu

Doğum kutlamaları bir paket programın sürekli tekrarından ibarettir.

Genellikle bu kutlamaların en önemli zaafı coşku ve heyecan

eksikliğidir.

Bunun sebebi açıktır. Daha önce gündemde ve yürürlükte

olmayan sadece belli bir haftaya sığdırılan iteklemeli ve yüklenmeli duyarlık

başladığı yerde sona ermektedir.

Gündemle gelen başka bir gündemle gider gereğince hafta

biter bitmez duyarlık da sona erer. Törensel olan şeylerin ortak kaderidir bu.

Her Nisan ayında okulların Din Kültürü öğretmenleri başta

olmak üzere birçok noktada Kutlu Doğum programları için kollar sıvanıyor.

Okul müdürleri biraz tedirgince de olsa bu haftayı üç beş

öğrenciye şiir ve ilahi okutarak tamamlayıp amirlerine karşı mahcup olmaktan

kurtulmuş oluyorlar.

Sonra aynı duyarlıkların yeniden yeşermesi için bir sonraki

yılın Kutlu Doğum haftası bekleniyor.

Hayatın içinde olanın törensel olana galebesi inkâr

edilemez.

Peygamberimizin üstün ahlakını, Kur an kaynaklı hayat

düsturlarını kitapların tozlu sayfalarına terk edip teorik, kronolojik bilgi

kırıntılarını Peygamberi anmak ve anlamak adıyla gençlere sunmaya kalkmak

onlara bir müzeyi gezdirmekten farksızdır.

Peygamberimizi anmak bir kabrin başında Fatiha okuyup sonra

orayı terk etmek suretiyle mesuliyetini yerine getirdiğini sanmak gibi vicdanı

teskin maksatlı bir geçiştirme olmamalıdır.

O ne bir filozof ne bir ideolog ne de bir salt devlet

adamıdır; metafizik, gaybi ve uhrevi temelleri olan bir sistemin en canlı

ifadesidir. Örnektir, timsaldir, düğümlenen hayatın düğümlerini çözen, yazılı,

görüntülü ve sesli hayatı tefsir edendir.

Şayet Peygamberimiz gençlere ve bütün kuşaklara Kutlu Doğum

vesilesi ile anlatılacaksa bu pasta kesilerek falan değil, her yaşta insanların

önünden görünür görünmez putları kaldırarak, iç aydınlığı temin edecek beslenme

çantası takdim ederek olmalıdır.

Muhabbeti tüm dünyaya yayacak enstrümanımız yoksa nafile

uğraşıyoruz demektir. Muhabbet varsa Muhammed(S.A.V) vardır.