Küresel Bir Güç Olarak Futbol

Abone Ol

9. yüzyılda İngiltere de ortaya çıkan, 19.yy.ın

sonlarında Türkiye de oynanmaya başlanan futbolun; yerel ve uluslararası

kamuoyunu harekete geçirebilecek bir boyuta geleceğini tahmin etmek zordu. İlk

olarak İzmir ve Selanik gibi şehirlerde oynanan futbol 1880 lerde İstanbul da

da yine yabancılar (gayri Müslimler) tarafından oynandı. İngiliz elçiliği

personeli, İtalyan, Fransız ve Rum okullarının öğrencileri futbol oynamaktaydı.

1890 lı yılların sonuna doğru Türkler de futbol oynamaya başladılar. 1904 te

İstanbul Futbol ligi kurulup maçlar yapılmaya başlandı. II. Abdülhamit güvenlik

gerekçesiyle futbola mesafeli durduğu; hatta top oynayanların eşek sudan

gelinceye kadar dövülüp dağıtılmasını istediği belirtilmektedir.

Futbolun yalnızca oyun olmadığının ve kitleleri peşinden

sürükleyen bir güç olduğunun farkına varılmasıyla birlikte; egemenlik peşinde

koşan birey, kurum-kuruluş, istihbarat örgütleri ve devletler; direkt veya

endirekt olarak futbolla hep iç içe olmuşlardır. Futbolun etkilemediği alan yok

gibi; bireyden topluma, ekonomiden siyasete, savaştan barışa, medyadan inanç

boyutuna kadar her şey; onun etki alanında.

Mabedi stadyum, azizleri futbolcular, ibadet karakterli

söylemleri ve ritüelleri (ayin) olan Futbol; modern bir inanç sistemi olarak,

diğer inanç sistemlerini de etkilemektedir. İngiltere nin Milli takım

kaptanlarından David Beckham ın heykelinin Bangkok ta bir Budist tapınağında

kendine yer bulması , şehir meydanlarına oyuncuların heykelinin dikilmesi,

Camilere vaaz ve hutbe konusu, kilise ve sinagoglarda günün konusu olması;

futbolun çarpıcı rolüne örnek olarak verilebilir. Stadyumlardan öte evlerinde

veya toplumsal mekânlarda TV başında maçları izleyenlerin; heyecan ve iştiyak

içerisinde, vecd halinde karşılaşmaları takip etmeleri futbolun aşkın boyutuna

işaret etmektedir.

Milli/ulusal bilincin uyarılmasında kullanılan ciddi

öğelerden birisidir futbol. Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde

futbol; toplum ve siyaset mühendisliğinin en önemli argümanlarından biridir.

Latin Amerika ülkelerinden Arjantin, Honduras ve El Salvador; Avrupa da

İngiltere, İtalya ve İspanya; Asya da Türkiye ve İran örnek olarak

söylenebilir. Öyle ki İran ın 1997 yılında dünya kupası elemelerinde elde

ettiği başarıyı: siyasi bir zafer olarak nitelemesi; futbolun durduğu yeri

göstermektedir.

Batı ve batılı değerlere savaş açtığı ve Batı tarafından

Cihadist olarak anılan Usame Bin Ladin in 1994 te Londra da bulunduğu

sıralarda kısa bir süre içerisinde dört defa Arsenal takımını izlemeye gittiği;

hatta Sudan a dönerken kulüp mağazasından oğluna hediyeler aldığı

söylenmektedir. 

Medya ve ekonomide ciddi göstergelere sahip olan futbol;

egemenler tarafından hiç de boş bırakılacak bir alan değil.  Uluslararası / Dünya kupası karşılaşmalarında

bir ay süreyle 100 milyon yakın insanın yakından takip ettiği, TV yayın

haklarının çok yüklü maliyet içerdiği bir oyun alanının kendi haline

bırakılması tabi ki mümkün değildir.

Müspet ve menfi anlamda kullanılmaya müsait olan; kısa

zamanda organize olabilecek bir yapı taşıyan futbol oyunu; milli bilincin

oluşmasına katkı sağlayacağı gibi; ülkelerin yumuşak karnı olma özelliğini de

sürdürmektedir. Ciddi anlamda kontrol edilmediği takdirde; kargaşa,

istikrarsızlık ve iç savaşa neden olabilmektedir. Gezi kalkışması sırasında

futbol taraftarlarına bir rol verilmek istendiği gibi; Fenerbahçe Kulübü

futbolcularına yönelik yapılan silahlı saldırı ile de bir kaos ortamı

planlanmış olabilir.

Düne kadar İslami gazete sayfalarında yer bul(a)mayan

futbol; futbolun üstlendiği toplumsal rol, yerel ve küresel güç olması

konumuyla; Anın vacibi gereği Müslümanlar tarafından yeniden değerlendirmeye

tabi tutulmalıdır. Bireyi, aileyi ve toplumu; ekonomiyi, kültürü ve inanç

gruplarını; sosyal refahı ve güvenliği yakından etkileyen futbola karşı;

Müslümanlar ve dindar çevreler yeni bir bakış açısı geliştirmek zorundadırlar.