Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-85

Abone Ol

Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…

“Kûnûkavvamiyne / Siz kavvamlar olunuz.” (Maide 8)

Kavvam” mübalağa ile ismi faildir, “kaim”in mübalağasıdır. “Kıyam etmek” ayakta durmak anlamındadır. Istılah manası, başında durmak, onun takipçisi olmaktır, korunması demektir. “Hadim” hizmet ettiği kimsenin emrindedir. “Hâkim” ise hizmet edilen kimsedir, hizmet eden onun emrindedir. “Kayyum” ise eşit durumdadır. Hizmet eden ile hizmet edilen eşit seviyededir. Çıkan ihtilafları hakemler halleder. Yargı üstünlüğü budur. Batılılar bunları İslâmiyet’ten almışlar ama ya anlamamışlar ya da anlamak istememektedirler.

Bize emredilen nedir?

Bize emredilen ne hadim olma ne de hâkim olmadır.

Bize emredilen “kayyum” olmadır.

Mübalağa sıygasını getirmekte, bu hususta hatanın kabul edilmeyeceği bildirilmektedir. Biz hakemlerin kararları kesindir diyoruz. Bu kesinlik ayetin gereğidir. Karara kayıtsız şartsız uyulacaktır. Hakemlerin kararı topluluğun kararıdır. Hakemlerin kararı takdir-i ilâhidir. Hakemler karar verip idam sehpasına gönderirlerse, haklı da olsak gideceğiz ve ahirette şehitlerden olacağız. Kararı hakemlerin değil bizim verdiğimizi hatırlamamız gerekir; çünkü onları yani hakemleri baştan biz kendimiz seçtik.

Evet, hakemlerin kararlarını temyiz etmek yoktur. Yerli hakemler doğru karar vermez, merkezde oturanlar doğru kararlar verir mantığı saçmadır. Olaydan yıllarca sonra ve olay yerinden yüzlerce veya binlerce kilometre ötedekiler doğru karar vereceklerdir mantığı kadar saçma bir mantık yoktur.

İnsanlar üzerinde sosyal baskı vardır. Göz göre göre ve herkesin gözleri önünde insanın zulmetmesi az muhtemeldir. Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar asla tecviz edilemez. Olayı yaşayanların olmadığı sözde açık muhakemenin bir anlamı yoktur.

İnfaz da olayın üzerine ve olay günlerinde olmalıdır ki caydırıcı olsun. Yargılama adaletin tesisi için değildir, caydırıcılık içindir. İslâmiyet adaleti ahirete bırakmıştır. Biz adil olacağız ama adaleti yeryüzünde ikame etmek bizim görevimiz değildir. Çünkü bu dünyada adalet sağlanamaz. Bu dünya adalet dünyası değil adil olma dünyasıdır.

“Kavvamîn” kelimesi erkek kurallı çoğul getirilmiştir; bu görev müminlere verilmiştir, sahte değil gerçek güvenliği sağlayacak olan mümin topluluğa verilmiştir.

***

“Kûnûkavvamiynelillahi / Siz Allah için kavvamlar olunuz.” (Maide 8)

Yani topluluğunuz için onlar görevi yerine getireceklerdir.

Bugün de mahkemeler ulus adına hükmettiklerini ifade ederler.

Hakemleri taraflar seçerler ama hakemler artık tarafların hukukunu koruma durumunda değildirler. Topluluk daima adil hükmedecektir. Adaletle hükmetmezlerse sonra kendileri sorumlu olacaklardır. Buradaki “Lillahi” kelimesi hakemleri mahkûm eder.

Allah için” ifadesi sebebiyle; ben hakemim, beni hakem yapanın hakkını korudum, onun için öyle konuştum diyemez.

Hâlbuki bugün avukatların müvekkili aleyhine beyanlarda bulunması suçtur. Onlarda çatışma düzeni vardır. Biz ise adil hükümle hükmetmekle mükellefiz.

Hakemler teşekkül ettikten sonra artık onların kişiliği oluşmuş olur. Onların bağımsızlığı buradan gelmektedir. Diğer taraftan hükmü topluluk adına verdiklerinden, mağduriyeti giderme de topluluğa aittir. Dava hakemler aleyhine açılacaktır. Mahkûm olmaları halinde kısas yapılmayacak, tazminatı karşılamada hakemler değil topluluk sorumlu olacaktır.

Buradaki “Lillahi” bunu ifade etmektedir.

Kur’an’ın başka yerinde “kâtip ve şahit zarara sokulmaz” denmektedir.

Demek ki hakemlere rücu ancak kastın kati olduğunun belirlenmesidir.

(Devamı var.)