Görülüyor ki savaş meşrudur ama hakem kararlarına
uyulmadığı takdirde meşru olur. Hakem kararlarına uyuluyorsa savaşa gerek
yoktur. Adil yargı sistemi savaşa gerek kalmadan sorunları çözer. Kuvvet
düzeninde yargı kuvvetin emrindedir, kuvvetin dediğini yapar. Adil Düzen de
ise siyaset ve kuvvet yargının emrindedir. Onun verdiği hükümleri uygulamak
için siyasiler vardır, silahlı güçler vardır. / Evet, İslâmiyet te barış için
savaş vardır. / Kuvvet düzeninde ise sömürü için savaş vardır, çıkar için savaş
vardır. / Düşman teslim olduktan sonra savaş alanında savaşa ait hükümler
uygulanır ve barışa geçilir. Kur an buna harb evzarını vazetmesi ifadesini
kullanmaktadır, harb yüklerini dökünceye kadar denmektedir. Barış olduktan
sonra savaş unutulur, barışın hükümleri geçerli olur.
Devletler topraklarını bölgelere ayırırlar, her bölge
ayrı savunulur. Türkiye 12 bölgeye ayrılmalıdır. Karadeniz bölgesi Samsun dan
savunulacak, denizden gelen saldırıya karşı savunulacaktır. Trakya Tekirdağ dan
savunulacak, Avrupa dan gelen düşmana karşı savunulacaktır. Ege adalardan gelen
düşmana karşı savunulacak, deniz ordusu ile savunulacaktır. Akdeniz den gelecek
saldırıyı Adana savunacaktır. Irak tan gelecek saldırıyı Diyarbakır ordusu,
İran dan gelen saldırıyı Van daki ordu, Kafkasya dan gelen saldırıyı
Erzurum daki ordu savunacaktır. Ayrıca Bursa daki ordu Boğazları ve Marmara yı
koruyacaktır. Afyon da, Konya da, Kayseri de ve Ankara daki ordular hava
saldırılarına karşı savunma yapacaklar. O halde ülke ona yakın bölgeye ayrılacak,
her bölge ayrı savunma merkezi olacaktır. Ülkedeki bütünlüğü sağlamak için tüm
ülke halkından isteyenler orada askerlik yapacaklardır. Yani bir bölgedeki ordu
o bölgenin savaşanlarından değil de tüm ülkeden orada askerlik yapmak
isteyenler tarafından oluşacaktır. Savaşa girildiğinde ordu bütün ülke
halkından olacak, halkı da savaşta savunmaya geçecektir.
İşte, biz bir ülkenin bir bölgesini işgal ederiz ve onu o
ülkeden koparırız, teşrid ederiz. Buradaki him/onlar zamiri savaşan düşman
ordusuna ve savaş alanındaki halka racidir. Onu ana vatanlarından ve kendi
uluslarından koparacaktır. Yani bir bölgeyi işgal ettiğimizde onları tehcir
etme yetkimiz yoktur. Onları tehcir etme, zorla vatanlarından koparma demek,
onlar için soykırım demektir. Hicret vardır ama tehcir yoktur. Cizye alıp
toprakları onlara bırakma vardır. Yahut esir alıp vatandaş eğitiminden sonra
vatandaş yapma vardır. O bölgede savaşan ve ülkenin başka yerlerinden gelen
askerlerin durumu farklıdır. Orası onların yerleştikleri yer olmadığı için
onları bedelli veya bedelsiz serbest bırakırız. Onların vatanları vardır.
Evlerine dönerler. Ama fethettiğimiz topraklardakilerin başka iskân olacakları
yerleri olmadığı için onları kovamayız. Esir almıyorsak cizye verir ve
otururlar. Cizye miktarı üzerinde uzlaşma sağlanır. Sağlanamazsa hakemlere
gidilir, hakemler cizye miktarını tayin ederler. Mü min olan olursa, mü min
olandan cizye alınmaz.
Demek ki uluslararası ilişkilerde karar verme yetkisi
başkana aittir, kararlarını re sen alır. Çünkü uluslararası ilişkilerde
gizlilik esastır. Düşman ne yapacağını bilmezse gafil avlanır. Bu sebepledir ki
Hazreti Peygamber Mekke fethinde kimse ile görüşmedi, Mekkeliler ahdi bozunca
ne yapacağını herkes merak ediyordu. Ebu Süfyan işin vahametini kavramış ve
görüşmek üzere Medine ye gelmiş, Hazreti Peygamber ile görüşmek istemiştir.
Hazreti Muhammed görüşmedi. Görüşmedi çünkü görüştüğünde yalan söyleyemezdi.
Sonra Resul bir savaşa karar verdiği zaman hazır olun cenge der ama kimlerle
cenk edeceğini bildirmezdi. Kimse de sormazdı. Her birliğe yerinizde durun, biz
sizi alacağız emrini verirdi. Kendisi birlikleri toplamaya başlardı. Nereye
gideceği belli olmasın diye gelişigüzel dolaşır ve ordusu oluştuğunda yola
devam ederdi. Eğer istişare yapsaydı bu gizlilik sağlanamazdı. Bu âyetlerde sen
böyle yap dediğine göre savaş kararını başkan re sen vermektedir.
Tekel sömürü sermayesi ise günümüzde bunun böyle olmasını
istemiyor. Mecliste görüşülüp savaş kararı alınmadıkça hükümetler savaş
kararını verememektedirler. Böylece sermaye her şeye vâkıf ve hâkim olmakta ve
ona göre tedbirler almaktadır. Oysa dış ilişkilerde bütün yetkiler başkana
aittir. Devlet başkanı iç işlerinde hiçbir şeye katılmamakta, doğrudan atamalar
yapmamaktadır. Oysa büyükelçileri devlet başkanı doğrudan atamaktadır. Yani
dışişleri bakanının atama yapması gerekmemektedir. / Adil Düzen Anayasası nda
devlet işleri üç kişi arasında devam eder; Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve
Başkan. Başkan, Genelkurmay Başkanı na böyle bir savaşı yapacak durumda olup
olmadığını sorar, Başbakan a da savaşın ikmalini yapıp yapamayacağını sorar,
kararı kendisi verir.