Kur?an ve ilim, savaş ve barış-3

Abone Ol

Görülüyor ki savaş meşrudur ama hakem kararlarına

uyulmadığı takdirde meşru olur. Hakem kararlarına uyuluyorsa savaşa gerek

yoktur. Adil yargı sistemi savaşa gerek kalmadan sorunları çözer. Kuvvet

düzeninde yargı kuvvetin emrindedir, kuvvetin dediğini yapar. Adil Düzen de

ise siyaset ve kuvvet yargının emrindedir. Onun verdiği hükümleri uygulamak

için siyasiler vardır, silahlı güçler vardır. / Evet, İslâmiyet te barış için

savaş vardır. / Kuvvet düzeninde ise sömürü için savaş vardır, çıkar için savaş

vardır. / Düşman teslim olduktan sonra savaş alanında savaşa ait hükümler

uygulanır ve barışa geçilir. Kur an buna harb evzarını vazetmesi ifadesini

kullanmaktadır, harb yüklerini dökünceye kadar denmektedir. Barış olduktan

sonra savaş unutulur, barışın hükümleri geçerli olur.

Devletler topraklarını bölgelere ayırırlar, her bölge

ayrı savunulur. Türkiye 12 bölgeye ayrılmalıdır. Karadeniz bölgesi Samsun dan

savunulacak, denizden gelen saldırıya karşı savunulacaktır. Trakya Tekirdağ dan

savunulacak, Avrupa dan gelen düşmana karşı savunulacaktır. Ege adalardan gelen

düşmana karşı savunulacak, deniz ordusu ile savunulacaktır. Akdeniz den gelecek

saldırıyı Adana savunacaktır. Irak tan gelecek saldırıyı Diyarbakır ordusu,

İran dan gelen saldırıyı Van daki ordu, Kafkasya dan gelen saldırıyı

Erzurum daki ordu savunacaktır. Ayrıca Bursa daki ordu Boğazları ve Marmara yı

koruyacaktır. Afyon da, Konya da, Kayseri de ve Ankara daki ordular hava

saldırılarına karşı savunma yapacaklar. O halde ülke ona yakın bölgeye ayrılacak,

her bölge ayrı savunma merkezi olacaktır. Ülkedeki bütünlüğü sağlamak için tüm

ülke halkından isteyenler orada askerlik yapacaklardır. Yani bir bölgedeki ordu

o bölgenin savaşanlarından değil de tüm ülkeden orada askerlik yapmak

isteyenler tarafından oluşacaktır. Savaşa girildiğinde ordu bütün ülke

halkından olacak, halkı da savaşta savunmaya geçecektir.

İşte, biz bir ülkenin bir bölgesini işgal ederiz ve onu o

ülkeden koparırız, teşrid ederiz. Buradaki him/onlar zamiri savaşan düşman

ordusuna ve savaş alanındaki halka racidir. Onu ana vatanlarından ve kendi

uluslarından koparacaktır. Yani bir bölgeyi işgal ettiğimizde onları tehcir

etme yetkimiz yoktur. Onları tehcir etme, zorla vatanlarından koparma demek,

onlar için soykırım demektir. Hicret vardır ama tehcir yoktur. Cizye alıp

toprakları onlara bırakma vardır. Yahut esir alıp vatandaş eğitiminden sonra

vatandaş yapma vardır. O bölgede savaşan ve ülkenin başka yerlerinden gelen

askerlerin durumu farklıdır. Orası onların yerleştikleri yer olmadığı için

onları bedelli veya bedelsiz serbest bırakırız. Onların vatanları vardır.

Evlerine dönerler. Ama fethettiğimiz topraklardakilerin başka iskân olacakları

yerleri olmadığı için onları kovamayız. Esir almıyorsak cizye verir ve

otururlar. Cizye miktarı üzerinde uzlaşma sağlanır. Sağlanamazsa hakemlere

gidilir, hakemler cizye miktarını tayin ederler. Mü min olan olursa, mü min

olandan cizye alınmaz.

Demek ki uluslararası ilişkilerde karar verme yetkisi

başkana aittir, kararlarını re sen alır. Çünkü uluslararası ilişkilerde

gizlilik esastır. Düşman ne yapacağını bilmezse gafil avlanır. Bu sebepledir ki

Hazreti Peygamber Mekke fethinde kimse ile görüşmedi, Mekkeliler ahdi bozunca

ne yapacağını herkes merak ediyordu. Ebu Süfyan işin vahametini kavramış ve

görüşmek üzere Medine ye gelmiş, Hazreti Peygamber ile görüşmek istemiştir.

Hazreti Muhammed görüşmedi. Görüşmedi çünkü görüştüğünde yalan söyleyemezdi.

Sonra Resul bir savaşa karar verdiği zaman hazır olun cenge der ama kimlerle

cenk edeceğini bildirmezdi. Kimse de sormazdı. Her birliğe yerinizde durun, biz

sizi alacağız emrini verirdi. Kendisi birlikleri toplamaya başlardı. Nereye

gideceği belli olmasın diye gelişigüzel dolaşır ve ordusu oluştuğunda yola

devam ederdi. Eğer istişare yapsaydı bu gizlilik sağlanamazdı. Bu âyetlerde sen

böyle yap dediğine göre savaş kararını başkan re sen vermektedir.

Tekel sömürü sermayesi ise günümüzde bunun böyle olmasını

istemiyor. Mecliste görüşülüp savaş kararı alınmadıkça hükümetler savaş

kararını verememektedirler. Böylece sermaye her şeye vâkıf ve hâkim olmakta ve

ona göre tedbirler almaktadır. Oysa dış ilişkilerde bütün yetkiler başkana

aittir. Devlet başkanı iç işlerinde hiçbir şeye katılmamakta, doğrudan atamalar

yapmamaktadır. Oysa büyükelçileri devlet başkanı doğrudan atamaktadır. Yani

dışişleri bakanının atama yapması gerekmemektedir. / Adil Düzen Anayasası nda

devlet işleri üç kişi arasında devam eder; Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve

Başkan. Başkan, Genelkurmay Başkanı na böyle bir savaşı yapacak durumda olup

olmadığını sorar, Başbakan a da savaşın ikmalini yapıp yapamayacağını sorar,

kararı kendisi verir.