KURAN VE İLİM 768. hafta seminer notlarından

Abone Ol

Bundan önce anlatılanlara kıyas ederek diyoruz ki; sosyal güvenlik zaruri ihtiyaçlardan sonra önemlidir. Zaruri ihtiyaçları kesip sosyal güvenliği sağlamak yanlıştır. Sağlıklı kişilerden besini kesip hasta kişilere ilaç vermek yanlıştır. Sosyal sigortanın dengede tutulması gerekir. Önce kişiden alacağımız sağlık primi kendi hayatına etki etmeyecek, açlıktan hasta etmeyecek. Sonra sağlık hizmetlerine harcadığımız para vatandaşları işsiz bırakmayacak. / Ben ülkemi dış borçlara boğdum, hastahaneleri çoğalttım! Devlet hastahaneleri çoğaltmakla değil, hastahaneleri azaltmakla iftihar emelidir. Devlet okuma yıllarını çoğaltmakla değil, okuma yıllarını aynı bilgileri vererek azaltmakla öğünmelidir. Okuma yılını artırdın ama bilgi seviyesi düştü, üretim azaldı, nüfusun artması azaldı. Bu sebepledir ki kişi başına hâsıla payı değil de, biz uzun ömürlü nüfusun artmasını gelişme kabul ediyoruz. Bir saat çalışan bir insan, kaç gün bir insanı besleyebilir, biz onunla ölçeriz... (s. 5–6)

Müçtehitler gramer kurallarını yorumlamayınca adeta yorumda kuralları bırakıp kıyl-u kal ile yetinmişlerdir. Biz size ‘falan söyledi, filan söyledi’ demiyoruz. “Kur’an Arapçası”nın kuralları ve “usul” kurallarının gereği ile yorum yapıyoruz. Görünürde manasız gibi olan pek çok ifadeler bir de bakıyorsunuz ki sadece bir kitap değil, bir kütüphane olabiliyor... (s. 7)

Allah müminlerden mallarını ve canlarını ahitleşerek satın almıştır. Ahitleşen kimselerden bazıları ahitlerini ifa ederler, bazıları ifa etmezler... / “İfa etmek” demek eksiksiz bir işi yapma demektir. / Bazı işler vardır ki biraz eksik yapsanız da yine işe yarar, oysa birçok işlerde ya hep veya hiç kaidesi vardır. Varsa tam var, yoksa da hiç yoktur. Mesela yarım insan olmaz, ya vardır ya yoktur. Böyle işleri yapmak ifa etmek demektir. Savaşın kuralı budur. Ya kazanırsınız ya da kaybedersiniz. Savaşta yüzde şu kadar kazandım olmaz. Bu sebepledir ki sözleşmelerde bir maddeyi bozanlar bütün sözleşmeyi bozmuş olurlar... / İman üzerinde anlaşma bir defaya mahsus olmak üzere olmaz. Güvenliği sağlamak üzerinde söz verirsiniz, ne zaman gerekirse o zaman ve o kadar savaşırsınız. Akitlerde sözlerin yerine gelmesi yeterlidir. Ahitlerde ise sadece sözleri yerine getirmek yeterli değildir, sonuç alınmalıdır. Anne çocuğuna süt vermekle değil doyurmakla yükümlüdür. Bu ahittir. Ama bir ücretli doyurmakla değil sadece söz vermekle yetinir. İşçilik bir akittir, işçi saatinde gelir, saatinde gider. Ahit ise saatinde gelip gitme değil, o işi yapmadır. Günde beş saat okumak değil âlim olmak ahittir. Müslimler akit yaparlar, müminler ahit yaparlar. / Allah’a söz veriyorsunuz. Verilen söz topluluğa verilen sözdür, onu yerine getireceksiniz. Şimdi insanlar işçilik dönemindedir. Maaşlarını alsınlar da; iş olsun olmasın, üretim olsun olmasın, bu onları ilgilendirmiyor! Oysa İslâmiyet akitlere değil ahitlere dayanır. Akitler yerine gelmelidir ama ahitler de ifa edilmelidir. / Bu ayetler bizim için çok önemlidir. Düzen ahit üzerinde kurulmalıdır. / Bunu nasıl başaracağız; çünkü kimse böyle bir ahde girmemektedir, herkes sadece akitlerle yetinmektedir! / Adil Düzen Çalışanları ahit yapan kimseler olmalıdır.  Biz de işlere girişeceğiz, zarar edeceğiz ama ahit yapan kimseleri arayacağız. Allah bizim mallarımızı ve canlarımızı satın almıştı ya; o halde neyimiz var neyimiz yoksa ahitleşme üzerine harcamalıyız. / Sonra ne olur / Bundan önceki denemeler; Millî Görüş, Süleyman Tunahan grubu ve diğer İslâmî cemaatlerin çalışmaları hep meyvelerini vermiştir. Allah hiçbir kimsenin amelini boşa çıkarmaz. / Bir gün ahitleşen insanları Allah bize gönderecektir; biz aramaya devam etmeliyiz... Evet, eğer mümin isek, Allah için malımızı ve canımızı verebilecek duruma gelmişsek, artık müjdelenmiş oluruz. Arkadaşlarımız vardır. Geçimlerini temin etmek için iş yapmaktadırlar. Ama kalan zamanlarını hep Allah’ın şeriatını yani “Adil Düzen”i getirmek için neleri varsa vermektedirler. İşte bunlar kendi kendilerine müjde verenlerdir... / Allah’a cennet karşılığı mallarını ve canlarını verenlerin yapmış olduğu ahit “biat” ile tarif edilmektedir. / Biat nedir / Birlikte hareket etmemiz için içimizden birisini başkan olarak seçeriz. / Bu seçim nasıl olur / Herkes biat etmekle yükümlüdür, biat almakla değil. / Biri diğerine ‘sen benim başkanım ol’ der; diğeri ‘hayır, sen başkan ol’ der. / Başkanlığa tercih edilecek kurallar vardır. / Birincisi yaştır. 15 yaşından 65 yaşına kadar, yaşlı olan genç olandan başkan olmaya daha layıktır. Eğer diğer şartlar eşitse yaş öne alınır. / İkincisi ilimdir. İnsanlar 33 yaşına kadar öğrencidirler. 33 yaşından sonra uygulayıcıdırlar. 66 yaşından sonra öğreticidirler. Başkan 33 ile 66 yaşları arasındaki insanlardan seçilmektedir. Bunların içinde kim daha âlim ise o başkanlığa layıktır. / Üçüncüsü deneyimdir. Başkanlık yaş ve ilmin içinde iken, bir işi meslek olarak daha çok yapmışsa, o başkandır, çünkü o hususta deneyimi vardır, daha iyi becerir. / İktidar, o işi becerme kabiliyetidir. / Biat eden artık rahattır. Kendisine verilen emri yerine getirmiştir. Biat alana ikinci yük binmiştir. Kendisine ve ona biat edene başkan seçecektir. İşte böylece sayı gittikçe azalır ve sonunda iki üç kişi kalır. Bunlardan hiçbirisi başkan olmak istemez. Ama birinin başkan olması gerekmektedir. Hakemlere başvururlar ve sonunda hakemler birini başkan ilan eder. Hakemler başkan seçilinceye kadar dağılmazlar. İşte “biat sistemi” budur. / Güvenlik üzerine biat sağlanacaktır. Malları ve canları verme üzerinden biat sağlanacaktır. Üst ne derse o yapılacaktır. Gerektiğinde ölünecektir. İşte bu ordu İslâm ordusudur. Üstü değiştirme caiz olduğu gibi ülkeyi terk ederek de bu ahitten vazgeçebilirsiniz. Tabii ki bunu yaptığınızda ahdi feshetmiş olursunuz. (s. 12–14)

Ramazan-ı Şerif, iki cihanda ulaşmayı murat ettiğimiz bütün hayırlara vesile olur inşallah…