İnsanlar artırdıkları zamanlarını değerlendirerek yeni
çocuk yapma ve artan nüfusu besleyebilme araçlarını üretmeye başladılar.
Böylece bir taraftan nüfus arttı ve insanlar dünyaya yayıldı, diğer taraftan
daha az emekle daha çok insana besin temin etmeyi başardılar. Bugün bizim tepe
tepe kullandığımız uygarlık imkânları atalarımızın altmış bin yıldır artırıp
biriktirdikleridir; yalnız bizim atalarımızın değil, tüm insanlığın
ürettiklerinin birikimidir.
Yani onlar âhiret için çalıştılar da biz şimdi yaşıyoruz.
Biz de gelecek nesiller için ve gelecekteki insanlar için
çalışıyoruz.
Demek ki benim ürettiklerimi tüm insanlık gelecek içinde
tüketecektir; ben de tüm insanlığın geçmişte ürettiklerini şimdi tüketip
yaşıyorum. O halde insanlık `acile üzerinde değil `âhire üzerinde
kurulmuştur.
Şimdi kişi olarak sorunu ele alalım.
Ben anne karnına düştüğüm günden itibaren başkaları bana
baktı, yedirdi içirdi, doğurdu büyüttü. Ben borçlanarak büyüdüm. Çalışacak yaşa
geldiğim zaman evlendim, çocuk sahibi oldum ve ben onları büyüterek borcumu
ödedim. Evlenmeyip gününü gün edenler âcileyi sevdiler, evlenenler ise borçlarını
ödeyerek âhireyi sevdiler, kendilerinden sonra gelecekleri yani kendi
geleceklerini düşündüler. O esnada kendilerini büyüten anne-babaları yaşlandı,
onlara da baktılar. Böylece alacaklı oldular, âhireti sevdiler. Çünkü
yaşlanınca çocukları da onlara bakacaklardır.
Kişi insanlıkla borçlu-alacaklı olmaktadır.
Bu borçların iadesi girdilere göre değil ihtiyaçlara
göredir ve dayanışma içindedir.
Kişi bütün bunları dünya düzeni içinde düşünür ve ona
göre amel edip yaşar. İsraf bunun için herkese haramdır. Çünkü sen borçlusun.
Bu borcun edası da artırmakla mümkün olur. Kişinin özel hayatı da `âcile ile
değil `âhire ile sağlanmakta ve yaşayabilmektedir.
Demek ki Kur an da `insan dendiği zaman iki şey
anlayacağız.
Biri, Hazreti Âdem den kıyamete kadar gelip giden
insanlık anlamındadır. Kişiler ise o insanlığın birer ferdidirler. Bu millet
görüşüdür. Hazreti İbrahim milletinden kasıt budur.
İnsan kelimesinin diğer manası ise insanlığın hücresi
olan kişinin kendisidir. Eğer insanın ayrı kişiliği olmasaydı insan kelimesine
iki mana veremezdik. İnsan özel olarak hem fert hem kişi olarak yaratıldığı
için iki ayrı mana verilecektir. İnsan hayatta iken toplulukla yani insanlıkla
yakın ilişkisi vardır. Oysa âhirete gittiği zaman insanlıkla ilişkisi sona erer.
Herkes kendi başına hesabını verir. Oradaki hesap kendisini var eden Rabbine
karşıdır.
İnsanın iki kişiliği olmakla beraber bu iki kişilik çıkar
paralelliği içindedir. Yani kendisi için iyi olan topluluğu için de iyidir,
kendisi için kötü olan topluluğu için de kötüdür.
Dünya hayatı gelip geçecek, zevki de sıkıntısı da
geçmişte kalacaktır. Kişi için dünya hayatı yok hükmündedir. Asıl hayat ölümsüz
hayattır. İnsanın yaratılışı buna göredir. Allah bizi kendi ilâhlığının gereği
yaratmıştır. Abesle iştigal olmasın diye bize kişilik vermiştir. Adeta her
birimiz kendi içimizde bir tanrı gibi kendi kendimizi oluşturuyoruz.
Sonuç olarak insan âcileyi sever ve âhireti sonraya
bırakır.
Bugünkü Batı düzeni bunu yapmakla meşguldür. İşçiyi
haftada kırk saat çalıştırır, ona maaş verir; sonra verdiği maaşı geri almak
için barlar açar, fuhuşhaneler açar, orada israf ettirerek gerisin geriye
insanların günlük kazançları ile yetinmelerini ister. Sigorta icat ederek
insanların biriktirme ve çocuk yapma arzusunu köreltir. Kendisi de ayrıca faiz
almak ister.
Veresiye alıp yemek âciledir; sipariş verip beklemek ise
âhiredir.
Faiz almak âciledir; yatırım yapmak âhiredir.
Demek ki insan âhiret hayatına göre yaratılmıştır. Her
şey ona göre düzenlenmiştir. Ama insan âcileyi istemektedir.
İşte bu iki çelişkili durum denge durumudur. İsteklerine
kapılıp gününü düşünenler elenir, âhireti düşünenler kazanırlar. Dünya düzeni
buna göre oluşmalıdır. Yaşayan insanların günlük ihtiyaçlarını topluluk
karşılamalı ama bütün insanlar gelecek için çalışmalıdırlar. (s.3-4)