Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Avrupa Birliği uyum sürecinin de gerekçesi olduğu, zahiren iyi görünen, hasta hakkını koruduğu düşünülen malpraktis yasasını çıkarırlar. Bu yasaya göre hekim hata yaparsa yargılanır ve yüksek tazminat öder, hatta hapis cezası bile alır. Ne güzel bir yasadır güya; doktorlar daha dikkatli olacak ve hastaların zarar görmesi önlenecektir.
Oysa batını bilenler bunun böyle olmayacağını hemen görürler. Hasta doktora gelir ve doktor hastanın iyileşmesi ile ilgilenmez, kendini korumak derdindedir. Buna “defansif tıp” denir. Hasta başım ağrıyor der; doktor hemen beyin MR veya tomografi ister. Midem bulanıyor der; ultrason, MR ister. Midem yanıyor der; gastroskopi ister. Karnım ağrıyor der; kolonoskopi ister. Her hekim bunları her hastadan istemeye başlayınca artık randevu süreleri uzar. Çok basit şekilde tedavi edilecek hastalar bile hastanelerde sürünmeye başlar. Aylar sonraya görüntüleme randevuları alırlar. Sonra çekilen filmde, MR’da, tomografide, ultrasonda şüpheli bir görüntü çıkar. Onun için daha ileri bir tetkik istenir. Hastada korkular başlar. Kanser olduğunu düşünmeye başlar. Zaman geçer, hastaya hâlâ tanı konamamıştır!
Çünkü hekim hastaya tanı koymaktan çok kendini koruma derdindedir. Kesin ispat etmeden vereceği tedavi ile hastada bir şey olursa veya milyonda bir olan bir problem onun baktığı hastaya rastlarsa mahkemeleri ve ödeyeceği tazminatları düşünmektedir. Hastalara verdikleri tedaviler bile konvansiyonel tıbbın tedavileridir. Hekimlik sanatını uygulayamazlar!
“Hekim” demek “hükme varıcı” demektir ama hükme varma özelliği kaybolmuştur.
Hekimler Sermaye’nin desteğindeki uluslararası hastalık derneklerinin tedavi kılavuzlarının dışına çıkamamaktadırlar. Tüm doktorlar tahlillerden tedaviye kadar sadece kılavuzları uygular haldedir. Bu kılavuzlarla da hiçbir hasta tedavi olmamakta, sadece hastalıkları idame ettirilmektedir. Hiçbir şeker hastasının, hiçbir tansiyon hastasının, hiçbir astım hastasının, hiçbir migren hastasının, hiçbir romatizma hastasının, hiçbir mide-bağırsak hastasının hastalığı ortadan kalkmamakta, sadece Sermaye’nin tedavi kılavuzlarına uygun olarak Sermaye’nin ilaç firmalarının ilaçlarını ömür boyu kullanarak sürünmeleri sağlanmaktan öteye gidilememektedir. Zahire göre yapılan işler işte bu sonucu doğurur. Çoluk çocuk dâhil tüm dünyayı kronik hasta haline getirir ve bunun iyi olduğunu sanan ve insanların çoğunluğuna göre hareket eden siyasiler de sistemi beslemek adına devasa hastaneler inşa ederek iyi bir şey yaptıklarını sanırlar ve bununla övünürler. İnsanların çoğunluğu ise hastaneler yetmiyor, daha da büyüğünü yapın diye siyasilerden taleplerde bulunur.
İşte size fasit daire, çoğunluğun taleplerine uyarak çözsünler de görelim. İnsanların çoğunluğunun bildiği tek şey zahir olanlardır. Ahirete aldırış etmemekteler ve ancak zahire göre yaşamaktadırlar. Tüm dünya ise kararlarını insanların çoğunluğuna göre almaktadır.
Çoluk çocuk bile aralarında karar verirlerken hemen bir oylama yapmakta ve çoğunluğun kararını uygulamaktadırlar. İlkokullarda bile öğrenci temsilcisi seçimi yapılmakta, küçücük çocuklar vaatlerde bulunmakta ve çoğunluk üzerinde algı oluşturmayı öğrenmektedirler. Bazı siyasi partilerin vaatleri vardır. Onlar vaatlerinden rahatlıkla cayarlar. Bunun çok sayıda örneği vardır.
Oysa Allah’ın da vaatleri vardır ve O vaatlerden caymaz. İnsanların çoğunluğu bunu bilmez, zahiri bilir ve ahiretten gaflettedir. Allah’ın vaadini bilmediklerinden Allah’ın vaatlerine değil zahir olan vaatlere kapılırlar.
Siz ise hakkı söylersiniz, Kur’an böyle diyor dersiniz. Sizin söylediklerinizin ütopik fikirler olduğunu söylerler. ‘Üç beş kişi olarak dünyayı değiştireceğinizi mi sanıyorsunuz’ demekte ve arkanızdan alay etmektedirler. Oysa dünyayı değiştirecek olan Allah’tır. Allah’ın vaadidir, O’nun düzeni gelecektir ve insanlar fevc fevc o düzene gireceklerdir. Size düşen insanların çoğunluğuna uymamak, çoğunluk sistemi içinde algılar oluşturarak başarılar aramadan Hakkı anlamak, anlatmak ve uygulamalar yapmaktır.
Keşke Kur’an okusalar ya da anlayarak okusalar da o şekilde olmayacağını görseler.