Kur’an Nizamı Açısından Millî Görüş Hareketi-2

Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devem edelim…

Medenî (Medine’de nazil olan) ayetler ile oluşturulması istenen düzenin genel esasları tanzim edilmiştir. Bu düzenin oluşturulabilmesi için devlet yönetiminin nasıl ıslah edileceği veya sıfırdan ne şekilde inşa edilmesi gerektiği tebliğ, uzlaşı ve kurumsallaşma çabaları olarak peygamberimizin sünneti ile ortaya konulmuştur. Düzenin kurulabilmesi için merkeziyetçi bir güvenlik ağının örülebilmesi gerekir. Bu güvenlik ağının oluşturulabilmesi için de genel esasları ihtiva eden bir anayasaya ihtiyaç vardır. Böylece genel esaslara bağlı olarak bütün din/düzen mensuplarına çoklu özgürlük alanı tanınmış olacaktır. Kâfirûn Suresi’nde ifade edilen “sizin dininiz/düzeniniz size” ifadesi genel düzeni değil bu genel düzen içinde herkesin kendi inancına dayalı ilmi, iktisadi, hukuki olarak kurumlaşmasını ifade eder.

“Sizin dininiz/düzeniniz size, benim dinim bana” (Kâfirûn Suresi 6. ayet)

“Din de/düzende zorlama yoktur.” (Bakara Suresi 256. ayet)

Kâfirûn Suresi ile ifade edilen “sizin sosyal kurumlarınız size, bizim sosyal kurumlarımız bize” denilebilmesi için yine Bakara Suresi 256. ayette ifade edildiği gibi zorlama ve engellemeye maruz kalınmadan sosyal kurumların oluşabilmesi için merkezi bir otoriteye ihtiyaç vardır. Mekke döneminde bu otorite arayışı ilk etapta İslam topluluğunun üyelerine yaşam hakkı tanıyan Habeşistan’a hicret ile kendini göstermiştir. Ama orada kurucu olarak bir otorite teşkil edilmediği müddetçe mevcut düzen içinde varlığınızın her zaman devam ettirilmesinin mümkün olamayacağı da açıktır. Bu durum Hac Suresi 41. ayette şöyle belirtilmiştir: “O müminler ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame ederler, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.”

Bir otoriteye sahip olup mücadele etmenin emredildiği ayetler ile de Habeşistan gibi bir ülkenin himayesinin de yeterli olamayacağı açık idi. Yoksa sadece Müslümanların inançlarını yaşama imkanını buldukları yerler yeterli olur idi. Zaten bunun da güvenlik açısından mümkün olamayacağı Hac Suresi 41. ayet ile belirtilmiştir.

“Fitne kalmayıncaya, dinin/düzenin hepsi Allah’ın oluncaya kadar çarpışın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah yaptıklarını görendir.” (Enfal Suresi, 39)

“Sana haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkâr etmek, insanları, Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Bakara Suresi, 217)

Bu ayette onların da zaten sizinle kendi düzenlerine tehdit oluşturduğunuz ve menfaatlerini hiçe saydığınız için savaşacakları belirtilmiştir. Yani sizi yolunuzdan çevirmek için sürekli engel olacaklar ve sıkıntı vereceklerdir.

Bu ayetler gereğince insan haklarının temininin bütün devlet yönetimleri tarafından da sağlanması için mücadele edilmesi gerekmektedir. Çünkü genel esaslar bütün insanlığın, bütün devletlerin kabul etmesi gereken zorunlu olan esaslardır. Bu esaslar ile insan hakları gereği çoklu sosyal kurumlaşma teminat altına alındığı gibi, insanların mal, can, akıl, nesil ve namus güvenliği de teminat altına alınır. Genel esaslar bütün bu hakların sağlanabilmesi için vergi sistemi gibi, tekelleşmenin önlenmesi gibi ekonomik genel esasları da içinde barındırır. Bu nedenle bütün devletlerin genel esaslara tabi kılınmaları için anayasası olan devletler üstü bir organizasyona ihtiyaç olduğu da görülmektedir.

Nitekim Erbakan Hoca’mızın D-8 kurma mücadelesi de bunun içindir.

(Devamı var…)