Kur’ân-ı Kerîm’i ve hadis-i şerifleri anlamak ile her meseleye

Abone Ol

Kur’ân-ı Kerîm’den veya hadis-i şeriflerden delil aramak farklı şeylerdir

İslam dini, hayatın bütün alanlarını kuşatmaktadır ve bu yüzden de hemen her mesele ile alakalı bir hüküm beyan etmiştir. Fakat her meseledeki hükmün mahiyet ve kapsamı aynı değildir. İslam dininin meseleler karşısındaki tavırları çeşitlilik arz etmektedir:

Bazı meseleler ile alakalı ayrıntılı ve kesin hükümler vardır. İman ve ibadet konuları ile miras ve nikâh bahisleri gibi.

Diğer meselelerin çoğu ile alakalı olarak genel hükümler vazedilmiştir. Adil olmak, ölçülü olmak, yalan söylememek gibi. Fakat bunların ayrıntıları, içtihada bırakılmıştır.

Bazı meseleler hakkında ise ayrıntı ya da genel hüküm koyulmamış fakat usul ve yöntem gösterilmiştir. Mesela birçok işte Müslümanların maslahatının gözetilmesi gibi.

Bunun haricindeki meseleler ise mübah görülmüş yani emir ya da yasak şeklinde bir hüküm beyan edilmemiştir.

Buna göre:

1- İslam dininin, dışarda tuttuğu herhangi bir alandan söz edilemez. Yani hayatın her alanı, insanın da bir bütün olması göz önüne alındığında, İslam dininin hükümlerinin dışında olamaz.

2- Fakat her meselede aynı derecede delil aramak yanlıştır. Yani bir başka ifade ile yaptığımız her işe, doğrudan ayet ve hadis-i şeriflerden aynı kat’îlikte delil bulunamaz.

3- Bu durumda içtihat ile elde edilen sonuçlar nihai değildir. Yani bir başka ifade ile kimse içtihada açık meseleler yüzünden tekfir veya tenkit edilemez; İslam dininin dışında tutulamaz.

4- Kur’ân-ı Kerîm’i okumak, anlamak, öğretmek ve ayetler üzerinde tefekkür etmek farzdır ve de ibadettir. Ayrıca namazdaki huşûnun ilk şartı da ayetleri anlamak ve bu ayetler üzerinde tefekkürdür.

5- Kur’ân-ı Kerîm, her okunduğunda insana farklı bilgiler ve anlamlar ilham etmektedir (bkz. Tâhâ Sûresi 113. ayet-i kerimenin meali ve tefsiri). Bu durumda halis niyetle ve insaf ile ayet-i kerimeler tilavet edildiğinde, illaki zihnimizdeki problemlere çözüm ve dertlerimize deva bulacağız. Buradaki dertlerden kasıt, manevi ve fikri meselelerimizdir. Zira Kur’ân-ı Kerîm, hem hidayet hem de şifadır. Hidayet, rehber ve delil demektir. Şifa ise devam ve çözümdür.

6- Fakat Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak ve tefsir etmek ile zaten zihnimizde olanlara delil aramak farklı şeylerdir. Bir başka ifade ile Kur’ân-ı Kerîm’in ne emir buyurduğu ile bizim ona ne söyletmek istediğimiz, aynı şeyler değildir.

7- Bu yüzden her içtihada ve özellikle de her bilimsel teoriye, Kur’ân-ı Kerîm veya hadis-i şeriflerden delil aramak uygun değildir. Özellikle bazı bilimsel verileri, ayet-i kerimelerin gerçek anlamları olarak görmek, bu bilimsel verilere karşı çıkanları tenkit ve hatta tekfir etmek ya da değişen bu bilimsel veriler yüzünden ayet-i kerimelerin güvenilirliğini zedelemek gibi farklı sakıncaları ihtiva etmektedir.

8- Burada özellikle de yerli yersiz, tüm görüşlerimizi ayet veya hadisle destekleme tavrını sakıncalı ve hatta yanlış bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Böyle bir tavır, herkesin, yanlış ya da doğru, tüm görüşlerine dini bir referans bularak kendini haklı muhalifi de din dışı gösterme gibi tehlikeli bir duruma sonuca sebep olmaktadır. O yüzden her meselede olduğu gibi ayet ve hadisleri referans gösterme meselesinde de itidal esastır.

9- Özelikle ehliyetsiz ve ilmi titizlikten uzak kimselerin, hadis-i şerifleri gelişigüzel her meselede kullanmalarının cahillik ya da ihanet olduğu hususunu belirtmek istiyoruz. Her delil bulma, bir içtihattır. İçtihat ise bir sistem ve usule göre olur. Aksi bir durum içtihat değil, cahilliktir.

10- İnternetin geneli; İslam dini ile alakalı meselelerde ve hatta birçok kritik meselede, bir araştırma ve öğrenme yeri değildir. Tabii ki burada klasik kaynaklar veya güvendiğimiz/bildiğimiz kişi ve kurumlar müstesnadır. Genel olarak internet, İslam dini ile alakalı meselelerde, zaten bildiğimiz bilgilere kısa sürede ulaşmak için bir vesile olabilir. Fakat kopyala/yapıştır mantığı ile fetva, hadis ve tercüme diye birçok bilgi, doğruluğu araştırılmadan paylaşılmaktadır.

11- Son olarak her meselenin ve özellikle de içtihada dayalı meselelerin, medya üzerinden, İslam dini gibi sunulmasının sakıncalı olduğunu ifade etmek istiyoruz. Özellikle da halkımızın farklı anlayış, eğitim düzeyi, örf ve ilgi alanlarına sahip olduğu da dikkate alındığında; halkımıza öncelikli olarak ihtiyacı olanın verilmesi hikmete daha uygundur.

12- Zira ayet-i kerimede, insanların bilgi düzeylerinin üç türlü olduğu ifade edilmiştir:

Hikmet ehli yani meselenin uzmanı kişiler.

Nasihat ve öğüte ihtiyacı olan kimseler yani mesele ile alakalı yeterli bilgisi olmayan kişiler.

Mücadele ile meseleleri kavrayabilenler yani fıtratı itiraza uygun olan ya da meseleye muhalif olanlar. (bkz. Nahl Sûresi, 125. ayet-i kerime).

13- Bu ayet-i kerimenin ifade ettiği bir başka anlam ise (fetva ve ilim ile alakalı diğer hadis-i şerifleri de okumakta fayda var) dini konuların da tıp ve diğer alanlar gibi bir uzmanlık alanı olduğudur. Yani dini meseleler, herkesi ilgilendiriyor diye her önüne gelenin fetva ve karar hakkı yoktur. Nasıl ki hepimizi ilgilendiren hukuk ve maliye alanlarında uzman kişiler yetkili ise İslam ve hatta tarih ve siyaset konularında da uzmanlığa dikkat etmek ve haddini bilmek icap ediyor.