Bölgedeki gezimiz sırasında Ramazan Bey Miryakefalon savaşının yapıldığı yer hakkındaki tartışmaları ve kendisini araştırmaya sevk eden nedenleri anlatırken, bu konudaki bulgularının tarihe ışık tutacağını ifade ederek, gelecekte yapılacak olan yeni araştırmalara da yol göstermesini ve yapılacak olan her türlü müspet tenkide de hazır olduğunu ifade ediyorlar.
Savaş alanındaki gezimiz sırasında Ramazan beyin anlattıklarını aktarmak yerine yeni olan bulgu ve tespitlerini aktarmayı uygun gördüm. Miryakefalon savaşı hakkındaki bilgi ve bulgularının tamamını aktarmaya kalksak öncelikle kitabını aktarmamız gerekeceği gibi sizleri de fazla sıkmış olabiliriz.
Miryakefayon Savaşı ile ilgili iddiaları Ramazan bey şöyle sıralıyor:
A- "Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Doğu Roma İmparatoru Manuel Komnenos arasında 17 Eylül 1176 tarihinde vukubulan ve Türklerin zaferiyle neticelenen Miryokefalon Savaşı‘nın yapıldığı yer bugüne kadar hep tartışmalı olmuştur. Şöyle ki;
1- Tarihçi Osman Turan, İngiliz araştırmacı V. M. Rémzi (W. M. Ramsay) ve tarihçi Vil Tomaşek (While Tomaschek) Uluborlu-Yalvaç yolu üzerinde bulunan Kundanlı kasabası Hoyran Gölü arasında,
2- Abdulhalûk Çay, Karamık Beli ve Yalvaç ilçesinin Kırkbaş ve Sağır köyleri arasındaki arazide, [ki burası Kundanlı kasabasına 7-8 km mesafededir]
3- Bazı araştırmacılar Dinar-Gümüşsu (Homa) ile Sandıklı arasında bir yeri özellikle de Kufi Çayı vadisi ki Çivril civarında,
4- Yine bazı araştırmacılar Beyşehir-Konya arasındaki Kızılören Belin‘de,
5- Gelendostlu Hüseyin Şekercioğlu ise Sultan Dağları ve Anamas Dağları arasındaki ovalarda, özellikle de Yalvaç Eğirler-Madenli (Kötürnek)- Bağıllı (Bağlı)- Gelendost güzergâhında olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bizler o yörenin (Gelendost- Kötürnek köyü) bir ferdi olarak Miryokefalon Savaşı‘na bigane kalamazdık ve öyle de oldu, ister istemez bu savaşla ilgili neşriyatı takip ettik lâkin bir üniversite mezunu ve bilhassa bir haritadan, coğrafyadan, yoldan anlayan bir mühendis olarak anlatılanlardan tatmin olmadık.
Savaş yeri olarak ileri sürülen yerlerin coğrafyası, bu savaşı anlatan Niketas Koniates‘in tarihi ve İmparator Manuel‘in İngiltere kralına yazdığı mektupta anlattıklariyle uyuşmuyordu. Kendi köyüm olan Kötürnek (Madenli) köyünün tarihiyle igilenirken Başbakanlık Devlet Arşivleri‘nde (Muhabe-i Vilayet-i Anadolu Defteri) gördüğüm küçük bir kayıt önümüze yeni ufuklar açtı. Bu kayıt 1530 yazımında geçen Afşar kazasına tabi Yenice Köyü Köprüsü yazısıydı. Bölgenin yol inşaatlarında çalışmış bir mühendis olarak Yenice Köyü Köprüsü benim ilgimi çekti. Araştırmalarım sırasında bu köprünün Eğirdir ve Hoyran Göllerinin birleştiği yerde, Kemer Boğazı‘nda göl suları içinde kalıp yıkıldığını gördüm.Demek ki tarihte Uluborlu‘yu Yalvaç ve Konya‘ya bağlayan yol Hoyran Gölü‘nün kuzeyi ve Kundanlı kasabasından değil, iki göl arasındaki Kemer Boğazı‘ndan geçiyordu. Nisan 2010 tarihinde neşrettiğim "Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı" adlı risalemde de görüreceği gibi o zamanlar Eğirdir ve Hoyran Gölleri iki ayrı gölmüş. İki göl arasında bir ova ve bir ırmak yahut nehir varmış, Yenice Köyü Köprüsü de bu nehir üzerinde bulunuyormuş. Ovanın Eğirdir tarafına da biraz aşağıda kaldığı için aşağıova manasına Altınova deniyormuş. Halk ise ova çok verimli olduğundan altınova dendiğini sanıyormuş. Uzatmayalım risalemde de göreceğiniz gibi Miryokefalon Savaşı bu boğaz ile Geledost-Fatlın ovası arasında olmuş"
B- Miryakefalon‘un manası:
"Miryakefalon manasının, "binbaş", onbinbaş veya binlercebaş adının orada çok sayıda mevcut olan su kaynaklarına kinaye verilmiş olduğuna hükmettik. Çünkü nasıl Türkçe‘de çokluğu ifade etmek için binbir tabiri kullanılıyorsa, Yunanca da Miryo yani "binlerce" tabiri kullanılıyordu. Kaya ağzı Mevkii ve Miryakefalon Kalesi‘nin alt tarafları su kaynaklarıyla dolu olup o civardan kaynayan sular hakkında bir kitap yazılabilir."
C- Kum ve toz fırtınalı savaş
"Yenice-Afşar-Gelendost ovalarında kum ve toz fırtınaları rastlanılan hadiselerden biridir. Böyle bir fırtına 20-30 dakikadan fazla olmaması gerekir ve yüksek rakımlarda böyle kum ve toz fırtınasına pek rastlanmaz diyor uzmanlar ‘Aslında bu civara Türklerle dolu olmayan hiçbir yer yoktu. Bu sırada şiddetli bir fırtına da koparak etraftaki kum, toz ve toprağı savaşan orduların üzerine fırlattı. Sanki bir gece savaşı yapılıyordu.
Kum fırtınası dinip de göz gözü göstermez karanlık ortadan kalkınca. askerlerin gözleri önüne korkunç bir manzara serildi. Hepsi de bellerine, omuzlarına kadar maktul cesetleriyle çevrilmişi.‘ Onun için bu savaşa Tozlakan Savaşı da denilmiştir.
D- Toprakları işgal edilen Türklerdir, savaş da Türk topraklarında vuku bulmuştur. Sultan, meşruiyet dairesinde kalmış olup Türkleri maddi ve manevi güçlü kılan esas husus; onların haklı ve haklı durumda olmalarıdır. Allah (c.c) haklı tarafa bazen Ebrehe‘ye karşı olduğu gibi ebabil kuşlarıyla, ABD‘ye karşı olduğu gibi bazen kum fırtınalarıyla helikopterleri birbiriyle çarpıştırarak, bu savaşta olduğu gibi de kulu II. Kılıçarslan‘a kum ve toz fırtınasıyla yardım eder.
E- Miryakefalon savaşı; öğleyin başlayıp akşam sona ermesi, Cuma gününe denk gelmesi ve Milletimiz üzerinde meydana getirdiği tesirleri gibi bir çok bakımdan Malazgirt savaşına çok benzemektedir. Hicri 572 senesinin 12 Rebiülevvel gününe denk gelmesi de ayrı bir önem arz etmektedir. 12 Rebiülevvel, Hz. Peygamber Efendimiz(sav)‘in doğum gününe yani Mevlid Kandili‘ne denk gelmektedir.
Gezi panoraması
Hüyüklü‘den Karabey deresi üzerindeki tarihî Roma köprüsüyle başlayan gezimize Gelendost Belediye Başkanlığı‘nın ikram ettiği öğlen yemeği ile ara veriyoruz. Sonra Avşar üzerinden balıkçıların bulunduğu gölün kenarındaki Kemer damlarına gidiyoruz. Oradan üç adet balıkçı teknesiyle 30 kişilik bir heyet Akkeçili köyünde bulunan ve Ramazan Topraklı‘nın Miryo Kalesi diye değerlendirdiği karşı kıyıya maceralı biraz da korkulu bir kayık yolculuğu yapılıyor. Hâkim bir noktada gözetleme kulesine benzer, kuyusu da bulunan bir ören yeri geziliyor... Ramazan Topraklı‘nın değerlendirmelerini burada dinledikten sonra tekrar kayıklarla geri dönüyoruz. Eğirdir Gölü ile Hoyran Gölü‘nün birleştiği en dar yerde yaptığımız bu kayık yolculuğu sırasında gölün bazı yerlerinin derin, bazı yerlerinin sığ olduğunu gördük. (Ki, burayı Sayın Topraklı Kemer Boğazı olarak adlandırıyor ve yine bu boğazda vaktiyle ayrı olan Hoyran Gölü‘nü Eğirdir Gölü‘ne bağlayan bir çayın olduğunu ve bu çayın üzerinde Yenice Köyü köprüsünün bulunduğunu ifade ediyor. Tabidir ki bu görüşler belgeler ışığında daha titiz bir şekilde araştırılmaya muhtaçtır.)
4-5 kilometrelik boğaz yolculuğunu tamamladıktan sonra kayıklardan indik, Kemer damlarında Sultan II. Kılıçarslan ve diğer geçmişlerimizin ruhuna fatiha okuduk. Gari dönüş yolculuğuna başladık. Bir vadide araçlardan inildi. Yaya ürümeyi tercih edenler, eski bir yolu takip ederek Yenice köyüne geldik, Akşam namazları kılındı, çay içildi. Vedalaşarak Eğirdir‘e geldik. Eğirdir Lisesi Müdürlüğü‘nün ikram ettiği yemeğe katıldıktan sonra Isparta‘ya döndük. Böylece bir günlük yorucu ve güzel bir geziyi tamamlamış olduk.
Eğirdir
Atabey‘den sona yolumuzun üzerinde bulunan Eğirdir ilçesine de uğruyoruz. Öğlen namazını burada HIZIR camiinde eda ediyoruz. Yörede ilk Türk yerleşiminin 1071‘den birkaç yıl sonra gerçekleştiği sanılmaktadır. Anadolu Selçuklu hükümdarı III. Kılıçaslan 1204 yılında çevredeki şehirler ile birlikte, Eğirdir‘i de Selçuklu egemenliği altına almıştır. Selçuklular, sayfiye yeri olarak kullandıkları Eğirdir‘e doğal güzelliklerinden dolayı Cennetâbad ismini vermişlerdir. 1391‘de Eğirdir ve yöresi Osmanlı egemenliğine girmiştir. Daha sonra Timur ve Karamanoğulları idaresine de giren Eğirdir, Sultan II. Murat zamanında 1423‘te tam olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tanzimat‘tan sonra ise Konya Vilayeti Hamit Sancağı‘na bağlı bir kaza olmuştur. Cumhuriyetin kurulmasından sonra da Eğirdir, ilçe statüsünü korumuştur
Hamidoğulları döneminde Eğirdir‘e hakim olan Ahi kültürü, İbni Batuta tarafından şehri çok nüfuslu, güzel çarşı ve pazarları olan, iyi sulanmış meyve bahçeleriyle çevrili bir belde olarak anlatır. Dağlar ile çevrili olması, buraya gelen yolların kolay savunulabilmesi sayesinde Eğirdir, Hamidoğulları gibi küçük bir beyliğin egemenliği döneminde parlak bir hayat sürmüştür. Selçuklu‘nun yıkılmasından sonra bir süre Türk beylikleri arasında el değiştiren Eğirdir 1400‘lü yıllarda Osmanlı hakimiyetine girmiştir. İlk "Eğirdir" ismi Karamanoğlu beyliğinin bastırdığı paralarda görülmektedir. 1423 yılında, Sultan II.Murat tarafından, yine Osmanlı egemenliği bölgede hakim kılınır. 1899 ve 1914 yıllarında, Isparta yöresinde görülen şiddetli depremler: Eğirdirde de büyük yıkımlara neden olur. Cumhuriyet döneminde ise, 4 Mayıs 1959 tarihinde, Eğirdir de büyük bir yangın çıkar. Bu yangından sonra ise, Eğirdir yeniden inşa edilir.
Eğirdir Hızırbey Camii
Eğirdir‘de bulunan camilerin en büyüğü olup, duvarları kagir ve üstü toprak dam olarak ilk defa Hızır Bey tarafından yaptırılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte 1327 - 1328 yıllarında inşa edildiği sanılmaktadır. Böcüzade, Isparta Tarihi isimli kitabında II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmış olabileceğini ve Hızırbey‘in, camiyi tamir ettirmiş olabileceğini ileri sürmektedir. Cami, 1814 yılında çıkan bir yangında tamamen yanmış daha sonra Yılanlıoğlu Şeyh Ali Ağa‘nın önderliğiyle yeniden yaptırılmıştır. 1820 yılında tekrar ibadete açılmıştır. 1878 ve 1884 tarihlerinde tekrar onarım gören caminin damı Burhanoğlu Hacı Murat Ağa tarafından kiremitle örtülmüştür. Cumhuriyet döneminde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir. Büyüklüğü, tarihi önemi, minberinin yapısı bakımından büyük bir kültür varlığıdır. Ayrıca kemer üzerinde yapılan minaresiyle dünyada tek olduğu iddia edilmektedir. Caminin tek şerefeli minaresi orijinal olup, Dündar Bey Medresesi ile Hızırbey Camisi‘nin ortak duvarını oluşturan kale suru üzerinde yapılmıştır
Gezinin değerlendirmesi
Ramazan Topraklı‘nın anlattıkları ışığında bir değerlendirme yaptığımızda: Miryakefalon muharebesinin yapıldığı yer hakkında, üç temel görüşten biri Çivril ve yöresi, biri Yalvaç ve çevresi ve bir diğeri de Gelendost ve yöresi olarak ifade edile gelmiş, kesin bir hükme varılamamıştır. İnşaat yüksek Mühendisi olan Ramazan Topraklı kaleme aldığı Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı adlı kitabını hem kaynak ve belge taraması ve hem de alan araştırması yaparak Miryokefalon Savaşı‘nın yeri, zamanı ve oluş biçimi hakkında yeni bir görüş ileri sürerek hazırlamış. Bu görüşlerini de haklı gerekçelere dayandırdığını ifade etmektedir... İddialarındaki haklılığını da bizleri bölgeye getirerek bizlerle paylaşmak istemiştir.
Türk tarihi ve günümüz Türk insanı için hayati değer taşıyan, hatta manevi değeri ölçülemeyecek kadar büyük olan bu muazzam zaferin nerede yapıldığı konusunda önemli bilinmeyenler ya da bilgi eksiklikleri bulunmakta. Savaşın yeri konusunda yerli ve yabancı araştırmacılar, hemfikir olmuş vaziyette, isabetli bir yer gösteremiyorlar. Anadolu Selçuklu tarihinin en önemli uzmanı Prof. Dr. Osman Turan Kundanlı‘yı göstermiş, yine Prof. Dr. A. Haluk Çay, Karamık Beli‘ni işaret etmişti. Yerli araştırmacı Hüseyin Şekercioğlu, Gelendost yöresini gösterirken, Batılı tarihi coğrafyacılar Arundel ve Ramsey farklı farklı yerleri belirtmişler. Tarihin kahramanları belli, olayları belli, hatta temel yer adları belli olan bu büyük savaşın kesin olarak gerçekleştiği ve sonuçlandığı yer bir türlü belirlenemiyordu. Bu noktada yaşadığımız şu günlerde dostumuz Ramazan Topraklı, İnşaat Mühendisi ve gençlik dönemini bölgenin karayollarında çalışarak geçiren bir araştırmacı olarak, "Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı" adıyla bir kitap yayınlarak belgelendirmiş. Kitap da söz konusu bu büyük savaşın nerede gerçekleştiği ve II. Kılıç Arslan tarafından zafer olarak nerede sonuçlandırıldığı konusunda önemli bilgiler vermekte... Verilen bilgilerde savaşın yeriyle ilgili pek çok müphem nokta ortadan kalkmakta ve savaşın tezahür ettiği yer büyük ölçüde belirlenmektedir.
Ramazan Topraklı, Savaşın merkezini Kemer Boğazı, Dedelik Vadisi, Yenice Köyü ve yükselen Eğirdir gölü suları altında kalan sahalarda olduğunu söylemektedir. Evet XVI. Yüzyılın Başında Eğirdir ve Hoyran adı altında iki ayrı göl olan bölge su havzaları suların kabarmasıyla birleşmiş ve tek bir göl haline gelmiştir. İşte sayın Topraklı‘nın araştırmasını son derece ilginç kılan hususlar bu "tarihi coğrafya" olayının keşfidir. Savaşın olduğu yerlerin bir kısmını da kaplayan sular, adeta tarihi bir olayın bir kısmının üstünü örtmüş ve bir süre görünmesini engellemiştir. Evet! Geziye katılanlar büyük ölçüde kanaat getirmişlerdir ki; Miryokefalon Savaşı iki gölün birleşen sularının altında, kalan topraklarda olmuştur. Yani Güller diyarı güzel Isparta‘nın şahane gölünün tam ortasında bir yerde... Sonuç olarak Ramazan Topraklı tarihçi olmamasına rağmen, yeri konusunda muhtelif görüşlerin bulunduğu Miryokefalon Savaşı‘yla ilgili olarak epey emek harcamış ve elli kişilik bir gezi heyetini bir araya getirerek, tarihimizde önemli böyle bir zaferi hatırlamamızı ve kendimize gelmemizi sağlamıştır... Ramazan Topraklı‘nın bilgi ve bulgularını dinledik. Bu arada heyecanına da ortak olduk. Bu yönüyle Ramazan Topraklı‘yı tebrik ederken, aynı zamanda bu değerleri araştırmaya katkıları ve emekleri geçenleri de kutluyorum. Ve yetkililerden Ramazan Topraklı‘nın sesine kulak vermelerini, ayrıca bu tür yapılacak yeni çalışmalar teşvik edilerek desteklenmelidir ki, gençlerimiz gerçek tarihlerini bizzat araştırarak Türk halkının istifadesine sunabilsinler...