Krizle beslenen canavar ve kriz transformatörleri

Abone Ol

E

konomi çöküşe geçerse, ahlak da tepe taklak olur.

Klişeler kafamızı karmakarışık ediyor, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyorlar son zamanlarda. Her geçen günle birlikte değişiyor zaten her şey. Yıllar sonra, insanlar hiçbir şeyin aynı kalmadığından dem vuracaklar bu sefer. Kapitalizmin sonunun geldiğini söyleyenlere, alternatifi yok diyenler mukavemet ediyorlar. Niyet, gerçeğin önüne geçiyor gibi, gönlünden geçenleri söylemekte serbest ne de olsa insanlar. Son günlerde kim bilir kaç milyon insan kapitalizm, dolar, faiz, banka, fon, parite, hedge fon vb. sözlerini duymaktan tiksinir oldular, neden yakalarını bırakmadıklarını düşünüp duruyorlardır

Belki de kapitalist sistem yok olmuyor da kabuk değiştiriyordur. Çarpık doğası gereği, "doğal seleksiyon" ile silkeliyor çürük elmalarını. Bir kapitalist için kriz olmaması demek pek düşünülesi değil, krizden besleniyor çünkü. Elbette ki bu sisli-puslu havaları seviyor "kurtlar" da, birinin cebinden diğerine akıp gidiyor servetler, kaynaklar. Paraya boşuna "likit" denmiyor demek, su gibi besbelli. Ancak, su gibi aziz değil, olamaz da. "Araç" olmaktan çıkıp "amaç" oldu mu, yollarınıza kurulmuş bir pusu gibi. Öylesine bir akışkanlığa sahip ki, aklın almakta zorlanacağı işlemlerle (misal hedge fonlar, ki bunlardaki çöküşün etkisi çok kısa bir süre önce gelişmekte olan ülkeleri epeyce silkeledi) çok kısa sürelerde muazzam servetler elde edenler, bir de bakmışsınız ki bir gecede milyonlar, milyarlar yitirebiliyorlar. Otuz sene önceki zenginlerden kaçı kaldı yadigâr Bilgi çağında ise kazanmak ve kaybetmek sarmalı daha da kısa aralıklarla tekrarlıyor. Kazancın bol olması kadar adil ve hak-hukuk açısından da temiz olmasıyla karşı karşıya kalır vicdanlar belki de.

Sonsuza kadar büyüyen bir şirket veya ekonomi hayal edilebilir mi Denklemin bir tarafı tamamen kısıtlı değişkenlerden oluşurken çıkacak sonucun sonsuza gidebilmesi mümkün mü Bilimde "Enerjinin Korunumu" vardır, ne kadar enerji girerse o kadar da çıkacaktır. Ekonomik literatürde de "There is no free lunch" ifadesi vardır; amiyane tabirle, "Ne kadar ekmek, o kadar köfte". Birilerinin kaybetmesini veya birilerinin ayağına çelme takıp düştüğünde de üzerine çullanmayı meşru kılar, bundan adil değildir kapitalist sistem. Cüzdanlar kabarırken vicdanları kanatması da bundan. Bir trenin karanlık bir tünele girmesi gibi dünyanın içine girdiği ve tünelin ucunda ışığın da henüz görünmediği bu koşullarda kapitalizm öldü demek için de erken. Canavarı, ayağı kayıp da tökezleyenler besliyor. İlle bir şeylerin sonundan bahsedilecekse, bu serbest piyasa kavramı veya hayali olabilir. Şu anda, serbest piyasa bir bakıma bir hayalettir artık. Piyasa aktörlerinin gerekli her türlü bilgiyle donanmış ve her tercihlerinde akılcı (rasyonel) oldukları varsayımıyla ekonomik sistemin işlemesi öngörüsü, ciddi bir sarsıntıda "Devlet Baba"nın kucağına koşanlarca gömülmüş durumda. Devletin rolü "Görünmez El"den de (invisible hand) öteymiş demek.

Hayalet oldu belki ağır bir ifade. Bunu söylemek, katı bir devletçilik savunusu da sayılmamalı. Ancak, ekonomik aktörlerin hepsinin öncelikle ve pek tabii olarak kendi çıkarlarına odaklı olduklarını düşünmeli. Bu noktada, kamu yararını gözetecek bir aygıra gereksinim var ve bu da dünyanın neresine giderseniz gidin "Devlet" olarak tanımlanıyor. Devlet dendi mi hukuk da işin içine giriyor haliyle. Hukuk buharlaşırsa Devlet "kontrolsüz bir güç" olma eğilimindedir çünkü. "Freni patlamış kamyon" gibi önüne geleni ezip geçecektir. Bugünkü ekonomik sistem, orman kanunlarının egemen olduğu bir cangıl gibidir. Milyarlarca insan çok küçük bir azınlığın tahakkümündedir. Bu hem gayrı ahlaki, hem de adil olmayan bir durum. Zaten hukukun olmadığı yerde başlar ahlaksızlık ve haksızlık.

Sözümona "win-win" (kazan-kazan) diye takdim edilen ve her iki tarafın da kazandığı öngörülen (büyük ve çokuluslu şirketler sürekli kazanıyor, birileri de sürekli kayıpta elbet) modern iş dünyası safsataları, her nedense kendileri dışında hiç kimselere hayat hakkı tanımayan şirket veya devletlerce baş tacı edilmekte. Kendi kazançları uğruna koca bir kıtayı perişan edenler için hangi ahlaktan söz etmeli Ekonomik sistemler, belli ekonomik varsayımlarla yürür. Ancak, hiç birisi gayrı ahlaki ilkelere göre temellendirilmez. Uygulama, kapitalizmden nefret edenleri haklı çıkarıyor. İnsan, ekonomik veri veya kuru bir istatistik değildir çünkü. Kriz neticesinde şu kadar bin veya milyon insan aç veya işsiz kalacak demek kolay bir şey olmamalı. Ahlaki tarafı eksik olduğundan her zaman insanlara acı verecek bu sistem, fazlasını beklememeli. Kriz, binlerce insanı işsiz bırakır ama batan şirketler veya bankaların değeri nispetinde bir kaynak aktarılır bir başkasına. Böylece krizi fırsata dönüştürmüş olur, rakibini yiyerek rakibinin gücünü de aldığına inanır.

Kriz, zorluk ve sıkıntı içerir. Karşınızdakinin sıkıntısı veya bunalımı size fırsat gibi gözükebilir mi Batan geminin malları birilerine yar olabilir mi acaba Başkaları üzerinden "fırsat" senaryoları kuranların, kendileri zora düştüklerinde akbabaların başlarında bekleyeceğini unutmalarına şaşmak gerek. Ekonomi, kazanç üzerine kuruludur ama araçların meşruluğunu aramadan kazanayım demek "karaborsacılık"a, "tefecilik"e eşdeğer kılar sizi. Bir de içine düştüğünüz kuyudan çıkmadan kalkıp koşmayı hayal ediyorsanız durum daha da vahimdir.

İçinde bulunduğumuz koşullar, "krizi fırsata çevirme" yerine, öncelikle "kuyudan çıkmamız" gerektiğini gösteriyor.

Ekonomik durum ile ahlaki yapı birbiriyle doğru orantılıdır. Bir memleketin huzur içinde yaşaması ekonomik durumunun iyi olduğunu gösterir demek genel bir ifadedir ama çoğunlukla da doğrudur. Son zamanlardaki akla hayale gelmedik tuhaflık ve iğrençlikteki olaylar (ki 3. sayfa haberleri de deniyor) ahlaki açıdan yozlaşmış olan jet sosyetede gelişmiyor, yanı başınızdaki insanlar artık failleri. Bir araştırma gençlerin %40 ının ne okuduğunu ne de çalıştığını söylüyor, kesinliğinden şüphe etseniz bile + veya 5 puan oynadığını düşünün. Çalışma saatlerinde dahi caddeler, sokaklar insanlarla dolu, iş arayan veya boşta gezen insanlarla, gençlerle. Bir şirket için çok kolay bir karar olabilir eleman çıkarmak, kendi çıkarına uygunsa yapacaktır. Bir devlet için aynı şeyi söyleyebilir miyiz peki Devlet bir ticarethane değildir, vatandaşlarının faydasını ve hukukunu gözetmek üzerine kuruludur. Sokakta işsiz gezen bir insan devletin ilgi alanında değil midir Büyük şirketlerin rahatı için "Görünmez El" olmakla yetinemez bir Devlet. Sermaye kadar emek de önemlidir ve güçlü ile güçsüz arasında ayrım gözetmez hukuk. Ve ekonomik faaliyet hukuksuz bir ortamda verimli neticeler vermekten de uzaklaşır.

Toplumdan iyi bir laboratuar olamaz ve deney farz edersek olan biteni, sonuçlar korkutucudur. Ekonomik bozulmalar, tarihin her safhasında ahlaki bozulmayı da getirmiştir. Tarih, lineer ve tutarlı olarak ilerler. Ders çıkarmasını bilmezseniz cezayı muhakkak keser. "Dimyat a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak" güzel bir atasözüdür ve Kriz Transformatörleri ne ithaf olunur.

* Kriz Transformatörü: Krizi fırsata dönüştüren kişi!