İnsanlar gittikçe kalabalıklaşan şehirlerden, şehrin
yeknesaklığından şikâyet etmekteler. Köydeki toprağını satarak taşı toprağı
altın diye şehre göçenlerin torunları şehrin gürültüsünden, insanı boğan
havasından kaçmak için köylerine özlem duymakta fakat orayla bağları dededen
kesildiğinden çaresiz kalmaktadırlar. Köyünde bir karış toprağı bulunanlar ilk
fırsatta soluğu orada almakta ve kalabildiği kadar doğayla baş başa kalmanın
çaresini bulmaktalar.
Köyüyle bağı kalmayanlar şehir civarında oluşturulmaya
başlanan çiftliklerde tarıma ayrılan küçük araziler kiralamakta ve en azından
hafta sonu tatilini bağ bahçe işleriyle geçirmekteler.
Bir okurum bayramda köye gitmenin duygusunu şöyle tarif
etmiş mailinde: Hava mis gibi. Taze ceviz ve incirler olmuş, mancarlı haşhaşlı
çörekler, baklavalar yapılmış. Köylüler her gün bir mahallede çeşit çeşit
yemeklerinden ikram ederken öte yandan akşam ağustos böcekleri şarkı söylerken,
mis gibi fesleğen kokusu eşliğinde kuzine üzerinde közlenen mısır, yanında çay.
Gel de yeme
İnsanı sürekli stres ve sıkıntı bitirmekte; o
tükenmişliğin getirdiği mutsuzluk da gündelik hayatı zehretmektedir. Bunun
belki de en kolay çözümlerinden biri doğaya kucak açmak ve imkân dâhilinde
doğayla bütünleşmek olmalıdır. Tatiller, ata yurdumuzla bağımızı güçlendiren
günler olmalı turistik bir otele kapanıp yemek ve yüzmekten ibaret değil!..
Tatil köylerinin bayramı
Bayram gelince insanlar neşe ve sevinç yumağı olur;
aileler evin en büyüğünün evinde toplanır ve en azından birkaç günü bir arada
geçirmenin keyfini sürerlerdi.
Gittikçe bağından kopmakta olan insan kaçınılmaz olarak
bayram algısını da değiştirmeye başladı doğal olarak. İnsanlar günler hatta
aylar öncesinden bayram tatili planları yapmakta, pek çoğu bütçesine göre bir
sahil kentinde tatil köyü ya da otel araştırarak bayramı kum, deniz, animasyon
ve yeme içme döngüsünde geçirmeyi arzulamaktalar. Eş dosta atılacak bir kısa
mesaj ya da kısa süreli bir hal hatır sorma bile onlar için külfet olmakta ama
şimdilik ona katlanmaktalar.
Millet tatil köylerine, turistik yörelere gidince şehirde
kalanlar için bayram çekilmez oluyor tabii ki. Yakınlarının yollarını gözleyen
büyüklerimizin elleri böğürlerinde, hevesleri de kursaklarında kalıyor. Hele
çocuklar, torunlar için hazırlanan harçlıklar, çikolatalar hüznü daha da
arttırmakta ve o yaşlı insanlar iyiden iyiye kederlenmekteler.
Bayramı bayram gibi kutlamalı ve tatil köylerine değil
aile büyüklerimize zaman ayırarak gönüllerini almanın çaresini bulmalıyız.
Toplum olarak bu kadar değişmenin anlamı yok!..
Minik bir tebessüm
Elini Bile Sürmemişsin
Aşırı sinirli biri, havalimanında check-in bankosundaki
ilgili memura hak etmediği halde, etmediği hakareti bırakmamış. Müşterinin
abartılı kabalığı karşısında, banko memuru sakin ve güler yüzlü bir şekilde
davranıyor, hiç cevap vermeden işine devam ediyormuş. Adam işi bitip gidince,
bir arka sıradaki müşteri.
- Sizi tebrik ederim! demiş memura, Hiç tahrike
kapılmayıp nezaketinizi sürdürdünüz. Ama bu kadarı da yanlış. Yapabileceğiniz
bir şeyler olmalıydı.
- Olmaz olur mu, efendim.. demiş, memur gülümseyerek:
- Kendisi New York a gidiyor, bavulları Bangkok a.
Kıssadan hisse: Bir işi yapmakla görevli insanlar
vazifelerin yerine getirirlerken pek çok zorluğa da katlanmaktalar. Bazen çok
bilmişlik yapmak istemediğimiz sonuçlara katlanmamızı da gerektirebilir.
İlgilisine notlar:
Bugün göz
yumduklarımız yarın bize göz açtırmayacak olanlardır.
Vazgeçmeyenler
her zaman kazanmaz ama kazananlar hep vazgeçmeyenlerdir.
Hayatta
her şey olabilirsin mühim olan hayatın içerisinde insan olabilmektir.