Fare, bir gün sihirbaza gitmiş, “Kediden korktuğunu ve kendisini kedi gibi büyütmesini” istemiş.
Fare, kedi gibi olmuş ama bu sefer köpekten korkmaya başlamış.
Fare, köpek şekline dönüştürülmüş, bu defa da aslandan korkmaya başlamış.
İçinde farelik durduğu sürece o korkmaya mahkûmdur.
Adam, deliye nasihat ediyor, “Bak mahallenin çocuklarına taş atma” diyor.
Deli, adamın sözünü tutuyor, taş atmıyor ama kulaklarını koparıyor.
Deliye her gün nasihat edeceğine bir deli doktoruna götürse de tedavi ettirse daha faydalı olurdu.
Mekke’de nazil olan ayetlere baktığımızda hep kâfirin küfrünün tedavisine yönelik ayetlerdir.
Sevgili Peygamberimiz, Ebu Cehil’e gidip de, “İçki içme, zina etme, adam öldürme” demiyor. “İman et, kurtul” diyor.
Ebu Cehil, kâfirliğinde devam ettikçe o pislikler ondan kaynamaya devam edecektir.
Ebu Cehil, bir garibin malına el koyar.
Sevgili Peygamberimiz, Ebu Cehil’in evine kadar gider, o garibin malını alıverir.
Bu, geçici olarak o garibin hakkını korumaktır.
Bunlar yapılmalıdır. Ama köklü çözüm insanın iç dünyasını, zihniyetini değiştirmektir.
Farenin büyüdüğü halde korktuğu gibi kendini büyük gördüğü halde en küçük şeylerden korkanlar güven içinde olamazlar.
İnsanların, devletlerin güven içinde yaşayabilmeleri için iki şeyi yapmaları gerektiğini Rabbimiz:
“İman edip, imanlarına zulmü karıştırmayanlar var ya, işte güven, onlar içindir. Ve onlar, doğru yolu bulanlardır” (En’am süresi ayet 6/82) buyurur.
Bir önceki ayette de:
“Siz Allah’tan korkmuyorsunuz da ben sizin yaptıklarınızdan nasıl korkarım” dememiz öğretilir:
Siz, üzerinize, Allah'ın O’nun hakkında bir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşarken korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkayım? Eğer biliyorsanız, (söyleyin) bu iki gruptan hangisi güvenmeye layıktır?” (En’am süresi ayet 6/81)
Bizi bizden de koruyan Rabbimiz, kişilerin yaptıklarının kendilerini helak etmemesi için Kur’an’la onlara nasihat et” der:
71 De ki: "Biz, Allah'tan başka bize fayda ve zarar veremeyenlere mi yalvaralım? Arkadaşlarının "Bize gel" diyerek hidayete çağırdığı halde şeytanların sapıtması ile yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşan kişi gibi, Allah bize hidayet verdikten sonra topuklarımız üzerine gerimi dönelim?" De ki: "Yol, Allah'ın yoludur. Biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” (En’am süresi ayet 6/71)
Aman ya Rabbi, ne güzel ifade! Nefsimiz, yanardağ kendi içinden lavlar çıkarır ve kendi ormanını, bağını, bahçesini ateşe verir.
Kâfir kendi elleriyle kural koyar, kendi kendini yakar. Dünyaya örnek diye gösterilen Amerika’nın ihracatının öldürücü uçaklar, silahlar, ahlaksızlıklar olduğunu herkes biliyor.
Ülkenin en eğitimli insanları yapıyor bunları.
Kendi CIA’sı tarafından ithal edilen uyuşturucuyla zehirliyor. Cinayetlerin, hıyanetlerin ülkesi oldu. Cumhurbaşkanı, vatandaşının namusunu sıraya diziyor ve bütün dünya devletlerinin de kendilerine benzemesi için şaşkın şaşkın çağırıyor.
Davete icabet edenler var. Doların hatırına, başkanın tecavüzünü, bir gemi dolusu ibnenin gelişini alkışlayan, iğrenç eller, her dakikada bir adam öldürülen ülkede polisin çağdaş metotlarla katilleri anında yakalaması da puanını artırıyor.
Biz onlara ve onları alkışlayanlara varıp da, “Şu kanunlarınızı değiştirin” demeyelim.
“Şu kanaatlerinizi, zihniyetinizi, iç dünyanızı değiştirin, şirki, inkârı atın, İslam’a geçin” diyelim.
“Şirk, en büyük zulümdür” buyuruyor Kur’an.
“Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Oğulcuğum, Allah'a ortak koşma, şüphesiz ortak koşmak, büyük bir zulümdür." (Lokman süresi ayet 31, 13)
İnkârından vazgeçmedikçe kevgir gibi her tarafından pislik fışkıran bir tulumun deliklerini kapatmaya çalışmak boşa zahmettir.
İçindeki pislik alınırsa, delikler kapatılırsa, içine gül suyu konursa yine insanlığa ve tüm evrene gül kokusu yayılır ve dünyaya rahmet olur.