Korkularımızın eseridir düşman

Abone Ol

Farz edin ki, mahallenizde, insanları birbirlerine

düşüren, büyüğünü küçüğünü bilmeyen, çocuklarınıza şiddet uygulayan ve

huzurunuzu kaçıran kendini bilmez bir adam var ve bu kişi mahallenizin topyekûn

huzur ve sükûnetini yok ediyor. Mahalleli ise aman bize dokunmasın da ne

yaparsa yapsın diye düşünüp korkuları ile karşılarındakini büyütüyor ve onu alt

edilemez bir kişi olarak gösteriyorlar. Hatta mahalledeki insanlar korkuları

ile ona saygı duyuyor ve bu kişinin bir baskı unsuru olarak yaşamasına imkân

tanıyorlar. Peki, mahalleli korkuları ile bu kişinin zulmüne katkı sağlayarak

yardımcı olmuyorlar mı Çünkü bu tür durumlarda zulmü ile ayakta kalmaya

çalışan kişi bunlar benden korktuğuna göre bende bir şey var düşüncesine

sahip olur, yaptıklarını kendisi için meşru ve kaçınılmaz olarak görür. Yani

düşmanın cesaretini arttıran aslında mazlum ve masum insanların korkularıdır.

Oysa bütün zalimler korku ile kuşatılmışlardır. Bu korku duvarlarını

aşamadıkları için etraflarına ceberut bir güç ile duvar örer ve kendilerini bu

güç kalkanı etrafında korumada zannederler. Fakat kendilerini içten içe ve

vicdanen kuşatan başka bir güç vardır ki, bütün zalimler er geç buna yenik

düşerler.

Düşmanı güçlendiren biraz da karşı tarafın korku ve

cesaretsizliğidir. Korktuğumuz belki de adamdan saydığımız için düşman kendini

dev aynasında görür ve gerçekten kendisinin korkulmaya değer bir varlık

olduğuna inanmaya başlar ve her şeyi lehine dönüştürmek ister. Düşman karşı

tarafından zayıflığından güç alır ve dünya üzerinde bütün nimetleri kendinden

bildiğinden önünde engel olarak gördüklerini saldırarak yok etmek ister.

Düşmanın düşmanlığı her şeye sahip olmak istemesindendir. Çünkü onda hak,

hukuk, adalet ve vicdan kavramları gelişmemiştir. Bu kavramların gelişmediği birey

ya da toplumlar korkularını etraflarına güç göstergesi ile ifade ederler. Bugün

dünyada vehim ve korkularla yönetilen ülkelerin bu korkularını demokrasi ve

özgürlük adına diğer ülkelere ihraç etmek istediklerini görürsünüz. Onların

dünyadaki savunuculuğunu yapanlar ise bütün dünya halklarının üzerine bir kara

bulut gibi çökerler. Bu kara bulutların üzerine çöktüğü toplumlar ise kendi iç

dinamiklerine dönmek yerine korku ve vehimler yağdıran bu atmosfere teslim

olurlar. Bu teslimiyet maalesef iç dünyamızda ve cemiyetimizde bir takım değer

kayıplarına ve insan kaynağı olarak zayıflamaya neden olabiliyor. Çünkü bizler

etraflarını korku çemberi ile örenlerin korkulacak varlıklar olduğu inancına

kapılmışız bir kere.