Kongre Sonrasında Milli Görüş Kadrolarının Tarihi Sorumluluğu-2

Abone Ol

Kongre Sonrasında Milli Görüş Kadrolarının Tarihi

Sorumluluğu-2:

Güzel Bir Dil ve Üslup Muhakkak ki ademoğlunun

yanlışlıklarının çoğu dilindedir.

Hz. Muhammed

Giriş

Bugün Türkiye de değer eksenli, kültür ve medeniyet

eksenli, ümmet şuurlu, kadrolu, plan ve programlı, stratejik düzlemde topyekûn

ve sınırsız bir siyası mücadeleye ihtiyaç vardır. Mevcut şartlarda bu

mücadeleyi, Parlamento düzleminde yürütebilecek hareket, Milli Görüş

hareketidir. Türkiye nin önünde Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler gibi hayatı

önemde iki seçim vardır. Türkiye bu seçimlere, Siyonist- Mason-Sabatayist

kadrolar tarafından stratejisi çizilmiş (beyin takımı) Taksim kadife darbe

sürecinin gölgesi altında girecektir. Ülkenin bu kavgadan minimum zararla

çıkabilmesi için İman, Şuur, Cihad vasıflarını bünyesinde barındıran ve

bunları ilke edinmiş kadroların mücadelesine, ittifakına ve önderliğine ihtiyaç

vardır.

Böyle bir dönemde Saadet Partisi kongresi yapılmıştır.

Kongrenin üzülenleri olabilir; ancak üzüntü kin ve nefrete dönüşmemelidir.

Böyle bir sonucun doğmaması için de herkes sorumluluk üstlenmek zorundadır.

Seçimler dünde kalmış, yarınlarda büyük ve hayati bir mücadele beklemektedir.

Hakla Batılın Mücadelesinde feda edilebilecek hiçbir kardeşimiz

bulunmamaktadır. O nedenle herkes dilini ve öfkesini, kontrol etmeli,

birbirinin ne dediğini anlamaya çalışmalıdır. Kelimeler, kullanıldığı bağlamdan

koparılıp, cımbızla çekilip alınıp, muhteva ve anlam bütünlüğü bozulup

kullanılmamalıdır.

Burada bu bağlamda kullanılacak dil ve üslup konusu ele

alınacaktır.

Kur an la Gelen Mizan

Hayatın ve kâinatın huzur içerisinde idame etmesi,

fesadın ortaya çıkıp yaygınlaşmaması için hak , mizan , adl ve kıst gibi

4 ana kavramın, genel olarak, esas alınması gerekmektedir. Allah insanlara

gönderdiği Kitap ve Peygamberlerle bunların muhtevasını açıklamış ve insanlığın

ancak mizan ve adaletle ayakta durabileceğini bildirmiştir (57 Hadid Süresi

25). Kur an-ı Kerim e göre hayat ve kâinat, mizan ve adalet üzerine

kurulmuştur. Onun için mizanın bozulmaması, adaletle korunması ana bir görev ve

sorumluluk olarak insanın omuzlarına yüklenmiştir (55 Rahman Süresi 7-9).

Siyasi mücadelenin hedefi, iktidar olmanın hedefi, bu

mizanı korumak ve adaleti hâkim kılmak olmalıdır. Hz. Davud a halifelik görev

ve sorumluluğu bu çerçevede yüklenmiştir (38 Sad Süresi 26).

Milli Görüş hareketinin Adil Düzen fikri böyle bir amacın

ve de hedefin ürünüdür. Amaç devam etmekte ama hedefe henüz ulaşılmış değildir.

Bu mesele hâlâ hayati önemini korumaktadır. Bugün için ana mesele, hayat, tüm

insanların hakkını, hukukunu koruyan, kollayan tevhidi değerlere (Hak) göre mi

tanzim edilecek; yoksa belli bir zümrenin, sınıfın menfaatlerini koruyup

kollayan seküler değerlere (heva-hevese) göre mi tanzim edilecektir

Hz. Adem ile İblis arasında başlayan mücadeleden bu yana

tarihi şekillendiren ana dinamik bu sorunun cevabıdır. Kur an-ı Kerim bu soruyu

nirengi noktası olarak görmekte ve buna dikkat çekmektedir (74 Müddesir

Süresi18-24). Mizan ve adaletin bozulması, toplumları ifsad etmekte ve de

helaklerine sebep olmaktadır (7 Araf 81-85, 10 Yunus 83, 11 Hud 84-85).

Bugün Türkiye nin ana sorunu, tevhidi değerlere (Hakk)

dayanan bir mizanın olmayışıdır. Türkiye de mizan bozulmuştur. Mizan yoksa

adalet yoktur, Adalet yoksa barış da yoktur. Türkiye de yıllar süren

kargaşanın, istikrarsızlığın, bunalımın ve kavganın arkasında bu gerçek

yatmaktadır. Türkiye de başta siyaset olmak üzere sürece dâhil olup mücadele

edenlerin dilinin bozulmasının temel sebebi de, Hak Batıl düzleminde ilkeli

olup olmama, şuurlu olup olmama, nefsani davranıp davranmama ile alakalıdır.

Adil Düzen de Ve Adil Düzen          İçin Mücadelede Kullanacağımız Dil, Karalayıcı ve Tehditçi

Olmamalıdır

Dil bir iletişim aracıdır. Kullanılan kelimeler,

kavramlar muhataplar arasında ki ilişkiyi ya kuvvetlendirir ya da bozar. Birçok

kötülüğün, şerrin kaynağı yanlış ve kötü olan bir dildir. Hz. Peygamber(sav),

Muhakkak ki ademoğlunun yanlışlıklarının çoğu dilindedir. (1); Bir kişiye

dilindeki fazlalıktan daha şerli bir şey verilmiş değildir! (2) derken dikkat

çektiği nokta burasıdır.

İnsanı ateşe sürükleyen, ülkeyi, toplumu kargaşaya

sürükleyen, kin ve nefret etrafa saçan kötü bir dilden başkası değildir:

Hz. Peygamber (s.a): İnsanları burunları üzerine ateşe

sürükleyen dillerin mahsulünden başka ne olabilir (3)

O nedenle dil güvenliği, Müslüman ın temel

özelliklerinden biridir:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): Müslüman, diğer

Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.

Mü min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı

emniyette bildikleri kimsedir. (4)

İnsanın bütün uzuvlarını etkileyen, onların üzerinde

baskı kuran önemli azalardan biri insanın dilidir (5). Ve en çok birbirini

etkileyen iki organ kalp ve dildir (6). Kalp ve dilin bu ilişkisinden dolayı

bir müminle mümin olmayanın kalpleri ve dilleri birbirlerinden farklıdır ve

farklı olmak zorundadır:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): Mü min bir

kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman kalbiyle o şeyi

düşünür, sonra diliyle onu geçiştirir; münafığın dili kalbinin önündedir. Bir

şeyi kastettiğinde diliyle söyler, kalbiyle düşünmez. (6)

Dil aynı zamanda müminin dışa yansıyan ve dışta etkili

olan, olması gereken yönüdür. Mümin, İslam ı şahsında temsil eden ya da temsil

etmek zorunda olan insandır. Üzerinde bu açıdan ağır bir sorumluluk vardır. Bu

sorumluluğu yerine getirmek zorundadır.

Batıl için mücadele eden kadroların kullandıkları dilin,

tehditçi, karalayıcı, aşağılayıcı, kaba, çirkin küfür dolu olması,

benimsedikleri seküler-laik değer sistemine uygundur. Bu yadırganmamalıdır.

Yadırganması gereken, Batıla karşı olanların ya da karşı olduğunu

söyleyenlerin, Hak adına, benzer bir dil kullanmalarıdır. Kullandıkları dil, ne

milli değerlere ne de dini değerlere uygundur. Kendi kültür medeniyetinin

değerlerine ters ve insanı ifsad edici bir dil kullanmaları hem yanlış hem de

tehlikelidir.

O nedenle Adil Düzeni savunan, Hak için ayağa

kalkan/kalktığını söyleyen Milli Görüş Kadroları bu hataya düşmemelidirler.

İslam kültür ve medeniyetinin izin verdiği dili kullanmak ve onun gerektirdiği

seviyeyi tutturmak mecburiyetindedirler. Bu noktada hem bu dünya da hem de

öteki dünyada sorumlu olacaklarını unutmamaları gerekir.

Adil Düzen de Ve Adil Düzen İçin Mücadelede

Kullanacağımız Dil, İfsat Edici Değil İnşa Edici Olmalıdır.

Kullanacağımız dilde asıl amaç, insanların aynı anne ve

babanın çocukları olduğu noktasından hareketle tevhidi değerler çerçevesinde

bir kardeşliğin ihdas edilmesi, korunması, geliştirilmesi ve pekiştirilmesidir.

Bütün sorunlarımızı, bu kardeşlik mantığı içerisinde el birlik çözüme

kavuşturacak bir atmosferin ihdas edilebilmesi için kullanacağımız dil, Allah a

yönelenleri arıtmak, kötüleri sakındırmak amaçlı olmalıdır (77 Mürselat 5-6).

Dolayısıyla kullanacağımız dil, bu iki ana amaca dönük

olmak zorundadır. Herkes, özellikle Milli Görüş Kadroları, kullandıkları dilin

bu çerçevede olup olmadığına bakmalıdır. Bu çerçevenin dışına çıkan bir söylem,

bir dil yanlıştır, yapıcı değil yıkıcıdır. Buna da hep birlikte karşı

çıkmalıyız.

İman edenlerin kullanacağı dil estetik olmalıdır (16 Nahl

125). Nefsi galeyana getirici olmamalıdır. Azarlama, aşağılama, horlama ve

suçlama içeren hitap tarzı, muhatabın her türlü algı mekanizmasının kapanmasına

ve bir tepkinin doğmasına sebep olmaktadır.

Hz. Peygamber Müslümanların birbirlerine Kardeşim

demesini her vesile ile teşvik etmiş ve bu hitabın yaygınlaştırılmasını

istemiştir. Genelde kardeş ve sevgi kavramlarını birlikte kullanmaya özen

göstermiştir. Menfaat ve riyadan uzak bir kardeşlik ve sevgi ifadesi, muhatabın

güvenini kazandırmakta ve gerçekten de söylenenlerin kendi hayrına olduğuna

ikna eden bir atmosfer oluşturmaktadır. Sevildiğine ve düşünüldüğüne inanan bir

insan, fikri almaya hazır hale gelmektedir. Sevgi ile beraber şefkat ve merhamet

içeren hitaplar, genelde her türlü direnci kırmaktadır.

Adil Düzen de Ve Adil Düzen İçin Mücadelede Dil,

İyilikler Kötülükleri Giderir İlkesine Uygun Olmalıdır.

Batıl uğrunda mücadele edenlerin tarih boyunca muhatabı

karalamak, kötülemek ve tehdit etmek üzerine kurulu bir dil ve söylemleri var

olmuştur. İman edenler olarak canımız yansa da, içimiz kan ağlasa da, Hakkın

hâkimiyeti için mücadeleye estetik bir seviye kazandırmak zorundayız.

Kötülükleri iyiliklerle uzaklaştırmak, sabırla dağ devirmek bu gün, en önemli

görevlerimizden biridir (11 Hud114-115; 23 Müminun 96) . Kötülüğü en güzel, en

estetik bir tarzda uzaklaştırmak, müminlerin taşıması gereken bir vasıftır (28

Kasas 54-55). Kötülük yapanlara iyilik yaparak onların kalplerini yumuşatmak ve

hatta dostluğunu kazanmak mümkün olabilir (41 Fussilet 34, 60 Mümtehine 7).

Bütün bunları Allah, Batıl uğrunda mücadele edenlere

karşı göstermemiz gereken bir tavır olarak emrederken; aynı Kıbleye yönelmiş,

aynı davanın yükünü, çilesini çekmiş, bedel ödemiş olan kardeşlerimize karşı

daha yüksek bir hassasiyetle göstermemiz gerekli değimlidir

Herkes bu sorgulamayı kendi nefsinde yapmalıdır.

Adil Düzen de Ve Adil Düzen İçin Mücadelede

Kullanacağımız Dil, Af Ve Kolaylık Yolunu İlke Edinmelidir.

İnsanın yapısında hem iyi özellikler, hem de kötü

özellikler iç içedir. Şeytan ve yolundan gidenler, insanın kötülük cephesine

hitap ederek hep kötü meziyetlerini öne çıkarmaya çalışırlar. Cendereye

sıkıştırılmış, her şeyi ters yüz edilmiş ve kafası karmakarışık olan insanları

uyarabilmek için insanın iyilik cephesine açık, etkileyici, nazik bir dil ve

bir üslup ile hitap edilmelidir (4 Nisa 63). Bu ilke, sadece mazlumlar için

değil aynı zamanda zalimler için de geçerlidir. Allah Hz. Musa ile Kardeşi

Harun u Firavun a, uyarmak için gönderirken, yumuşak davranmalarını onlara

öğütlemesi anlamlı, düşündürücü ve dikkat çekicidir:

«İkiniz Firavun a gidin, çünkü o, azmış bulunmaktadır.»

«Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki o öğüt alıp-düşünür ya da içi

titrer-kokar.» (20 Taha 43-47).

Halife Memun ile bir vaiz arasında geçen bir olay, bu

konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir:

Halife Me mun dan rivâyet edildiğine göre, kendisine

vaaz ve nasihat eden bir vâiz, konuşması sırasında sert bir dille terhib ve

tergibde bulunur. Halife, vâize dönerek:

Be adam, mülâyim ol, görmez misin Allah, senden daha

hayırlı olanı (yani Hz. Mûsâ ve Hârun u), benden daha hayırsız olana (yani

Firavun a) gönderdi de mülâyim olmasını emretti ve: Varın da ona yumuşak söz

söyleyin, olur ki nasihat dinler yahut da korkar dedi der. (7)

İşte Allah, Hz. Musa nın şahsında tüm müminlere bir uyarı

yapmaktadır: Muhataplarınız hakkında peşin hükümlü olmayın. Kimin ne zaman ve

hangi gerekçe ile iman edeceği sizler tarafından bilinemez. Kimin kalbinin

mühürlenip kilitlendiğini sizler bilemezsiniz. O nedenle kolaya kaçıp insanları

karalayarak kendinizi temize çıkarmaya çalışmayın. Herkesin bir Ömer, bir Amr

İbnul As, bir Halit bin Velid olma ihtimali her zaman vardır. Böyle bir ihtimal

de daima dikkate alınmalıdır.

Onun için Adil Düzen de ve Adil Düzen için mücadelede

kullanacağımız dil, yapacağımız davet, tebliğ, nasihat ve mücadele yumuşak,

etkileyici ve kuşatıcı olmalı, kolaylaştırıcı olmalı, zorlaştırıcı olmamalı,

müjdeleyici olmalı, nefret ettirici olmamalıdır:

Hz. Peygamber (sas) Sevindirin, nefret ettirmeyin,

kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun, ihtilâf etmeyin, teskin edin,

nefret ettirmeyin. (8)

Adil Düzen de Ve Adil Düzen için mücadelede

kullanacağımız dil, sözün en güzelini ihtiva etmelidir(17 İsra 53). Adil

Düzen de ve Adil Düzen için mücadelede kullanacağımız dil, başkalarının

kutsallarına saygı göstermek zorundadır:

Allah tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına)

sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah a söverler. (6 Enam

108)

Adil Düzen de Ve Adil Düzen İçin Mücadelede

kullanacağımız dil, karanlıklar içerisinde bocalayan insanlığa ışığı gösterme,

onları aydınlığa çıkarma mücadelesidir. Salt bir oy alma mücadelesi değildir.

Dolayısıyla karanlıklar içerisinde el yordamı ile yol bulmaya çalışanların

yaptığı hata ve kötülüklere karşı affedici olunmalıdır (7 Araf 198-199)

Adil Düzen de Ve Adil Düzen İçin Mücadelede

kullanacağımız dil, Şahısları Değil, Zihniyeti Ve Yapılanları Hedef Almalıdır

Bizim mücadelemiz yanlışlıklara ve kötülüklere karşıdır.

Biz şahısların yaptığı kötülüklerden dolayı onlara değil yaptıklarına karşıyız.

Biz onlara değil yaptıklarına buğz ederiz. Onlara karşı şefkat ve merhametle

davranmak, bizim inancımızın bir gereğidir. Biz insanları kaybetmeye değil

kazanmaya talibiz. Sahabe döneminde Müslümanlar arasında geçen bir olay, en

güzel tarz bir mücadeleden ne anlamamız gerektiği konusunda güzel bir örnektir

(9):

Bir kardeşinizi günah işlerken gördüğünüz zaman,

Allah ım ona lanet et, onu, sürüm sürüm sürümdür, diyerek kardeşinizin aleyhine

şeytana yardımcı olmayın, Allah tan onu düzeltmesini isteyin. (9)

O nedenle kullanacağımız dil, yıkmayı değil yapmayı,

kazanmayı hedeflemelidir.

Sonuç: Adil Düzen de Ve Adil Düzen İçin Mücadelede

Kullanacağımız Dil, Savaşı Değil Barışı ve En Güzel Tarzda Mücadeleyi

Hedeflemelidir

Büyük Ortadoğu Projesi ve Büyük İsrail Projeleri

kapsamında ümmet, tamamen etnik ve mezhebi parçalara bölünmek ve çatıştırılmak

istenmektedir. Bu nedenle en güzel tarz bir mücadele, öncelikle Müslümanlar

arasındaki ilişkilere yansımalıdır. Müslümanlar öncelikle mümin kardeşine karşı

en fazla af edici, merhametli ve şefkatli davranmalıdır. Sonra bu, dış çevreye

doğru tüm insanları kuşatacak tarzda genişletilmelidir.

En Güzel Tarz Mücadele demek, söylenmesi gerekeni söylemeyip

susmak veya yalan söylemek değildir. Öfke ile söylenip bir anlık deşarj olma

ise hiç değildir. Kendi kutsallarına saygı bekleyip başkalarının kutsallarına

hakaret etmek de değildir.

En Güzel Tarz Mücadele, söylenmesi gerekeni, yapılması

gerekeni en estetik, en hikmetli ve en basiretli bir şekilde, muhatabın kalbini

etkileyebilecek ve etkilenip öğüt alabilecek bir üslupta, bir tarzda ifade

etmek veya yapmaktır. Muhatabın kalbinde, vicdanında titreme meydana

getirebilmektir, düşünmesini sağlayabilmektir.

En Güzel Tarz Mücadele, kötülükleri iyilikle

uzaklaştırabilmektir. Kendisine zulmedenleri, hidayet yoluna bıkmadan,

usanmadan, kin gütmeden çağırabilmektir. Bedduacı değil duacı olmaktır. Yılanı

deliğinden çıkarabilmektir. Kendi içinde tutarlı olmaktır. Sabrıyla dağ

devirmektir. Dengeli ve kararlı olmaktır. Yunus olmaktır, Yunus gibi bir dil

kullanmaktır:

Söz ola kese savaşı söz ola kesdire başı

Söz ola ağulu aşı balıla yağ ede bir söz

Kişi bile söz demini demeye sözün kemini

Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz.

Bunun için;

  Resûlullah

(aleyhissalâtu vesselem): Allahım!... Senden doğruyu konuşan bir dil,

eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. (10).

Kaynaklar

1-Taberânî, İbn Ebî Dünya, Beyhakî.

2-Deylemî

3-İbn Mâce, Hâkim.

4-Tirmizî, İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (8, 104,

105)).

5- Tirmizî

6- Harâitî

7- Ebû Dâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737).]

8- Ebû Dâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737).

9- Kandehlevi, Y., Hadislerle Müslümanlık, Kalem

Yayınevi, İstanbul, c.3 (1980) s.1029

10-Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61.