Koç katımı fırtınası

Abone Ol

Rahmi Koçun medya üzerine söylediklerini okuyoruz basılı gazetelerden. Özellikle bir pişmanlık, bir özlem yansıtmak istermiş gibi bir hava var konuşmasında.

"Babam medya sektörüne girmediği için büyüme fırsatını yitirdik, Murdoch gibi bir imparatorluk kuramadık."

Anlamaya çalışalım oğul Koçu.

Büyüme fırsatını kaybettik, diyor.. Ne zaman, nerede, nasıl kaybetmişler Neyin daha sahibi olmak istemişler de, olamamışlar

Büyümedikleri halleri bu ise, büyüselerdi ne olacaklardı

Murdoch olamadık diyor ya...

Gerçekten mi Murdoch olmak istemişler de olamamışlar mı

Kim engellemiş Hangi iktidarın gücü yetmiş buna

Koyları, körfezleri vermemişler mi onlara Ya bir de Murdoch olursanız, mı demişler

Murdoch Vehbi Koçun mahalle arkadaşı mı imiş Gizli gizli rekabet mi etmiş Koç imparatorluğu ile...

Murdoch kimmiş diye sorsanız, karşınıza çıkacak cümle şöyle başlar: Avustralya asıllı Amerikalı girişimci Murdoch, küçük bir yayınevini dünya çapında bir medya imparatorluğu haline getirdi.

Baba Vehbi Koç, oğlunun ancak şimdi şikayetci olmayı aklına getirdiği medya sektörüne girmeyi, Türk asıllı Amerikalı girişimci olmak yaşını kaçırdığından mı düşünmedi Yoksa ben bu işi oğlum dediklerimle (mi) hallederim, dedi.

Bu ülkenin en baba Koçu, bu ülkede efsanelerin önemini bilmiyor, olamaz!

Başka kim başardı Hangi işadamının aklından geçti " imparator" olmak

Üniversiteleri, sosyalist gençlik tarlası iddiasına yöneltilmişken, Meclise seçilenler "Acaba ne zaman gelip alacaklar" endişesi ile gün sayıyorlarken, hangi işadamı çıkıp kendini "imparator" ilan edebilirdi

Öyle bir imparator ki, ondan habersiz bir somun imal etmeyi göze alamıyor hiç kimse. Murdoch şirketlerini, imparatorluk diyerek büyüklüğünü/iriliğini/gücünü anlatmaya çalışanlar, ona imparator diyebilmişler mi Kitabını yazabilmişler mi, devletin kiremitini devlete satarak işe başlamıştı, kelimeleriyle başlayan...

Oğul Koç, hesaplaşma yaşına erdiğini hissettiğnden mi babasını hatırlar oldu, yoksa hacmini ancak mı anladı, Murdoch olamadık, derken

Bizce hiçbiri...

O bir Koç oğlu ise, akıllara gelmeyen bir hesabı mutlaka vardır.

Medyaya girmedi dediği babasının medyanın kalbine/beynine/böbreklerine/bağırsaklarına nasıl nüfuz ettiğine dair bu ülkede çok misal vardır Ve onu bu hallere bir koyan vardır Değil mi Orhan baba...

Yassıadaya çağrılır, Mendereslere karşı tanık olarak... Elleri bağlı olmadan getirildiler anonsunu yapan mahkeme başkanı sorar: Siz sanığa/partisine şu kadar lira para yardımında bulunmuşsunuz Ne dersiniz

Savunmamı bir notla yapmak istiyorum der, baba Koç. Kabul edildi. Mübaşir uzatılan notu versin!

Baba Koçun notunu okuyan Mahkeme Başkanı kararını bildirir: Lütfen gidiniz!

O günlerde bu ülkede, Yassıadadan naklen yayın iddialarıyla satış artırmayı hedefleyen hiçbir gazetede yer almaz bu olay. Bir gazetecinini dikkati hariç:

Murdocha bu muamele hangi adanın, hangi mahkemesinde yapıldı, dersiniz

Dikkatli gazeteci gider baba Koça yalvarır: Ne olur bana söyle, o notta ne yazdığını!

Sana ya da başkasına açıklayacak olsaydım o notu, not olarak mı gönderirdim Mahkeme başkanına Bağıra bağıra konuşmaz mı idim

Gazeteci yalvarmaya devamda: Ama o not tarihe geçmeyi hakediyor! Tarihe geçmek istemez misin sende

Otuz yıl sonrasının tarihini verir baba Koç. Otuz yıl sonra gel.

Otuz yıl sonra ama, sabahtan mı, yoksa öğleden sonra mı

Otuz yılı korku, endişe ve umutlu ölmeden bekler o gazeteci. Baba Koç ölmesin diye çok dua etmiş midir

Otuz yıl sonra gider, kapısını çalar. Mühlet doldu. Artık açıkla! Hiç aklına gelmez gazetecinin ya unuttuysa, ya hatırlamamakla tanımlanan çağın hastalığına yakalanmışsa.. Çünkü o bir imparatordu.

O miktarda yardım ettiğim doğrudur. Lakin aynı miktarı aynı zamanda diğer partiye de (CHP) verdim.

İşte bu cevabı okuyunca mahkeme başkanı, bunları asmak isteyen güç sizin lütfen gitmenizi istiyor, demiş ve zapta geçirmemiştir okuduklarını...

Şimdi sözlü zamanı. Tahtaya gel Rahmi Koç. Dikkatle dinle soruyu. Bir cümlede cevap ver. Söylediğin her kelime imparatorluğunuzu tanımayanlarca aleyhinize kullanılabilir. Susma hakkınızı da vardır!

Baba Koçun kullandığı bu hak kadar, olamadık dediğin Murdochun var mı idi

Muhal farz, o böyle bir hakkı oralarda kullanmaya kalksa idi, hali nice olurdu

Başka sorumuz yok!

Elbette var, ama bizimkilere: Bir düşünün, o Yassıada mahkemesinde baba Koçun sözlü tanıklık yaptığını Onları oraya tıkan kuvvet, asma ağaçları dikebilirler mi idi

Daha da önemlisi, şartlar oluştu deyip, ihtilali meşru kılan İnönünün durumu nice olurdu

Geldik mi şimdi sizin soracağınız en önemli soruya: Peki, sen şimdi bu yazıyı niye yazdın İmparatorluğun yıkıldığını sanmaktan mı kaynaklanıyor bu cesaretin

Bir dakika.... Cesaret çizgimizde bir kayma bahis mevzuu değil. Mehmet Barlas öyle yazdı; ben böyle... (Sabah gazetesi 17 Kasım 2012 Başyazı) Bu bilinsin bir, cevabımı ben de oğul Koça sorarak vermek istiyorum, iki..

Rahmi Koç ortada fol yok, Murdoch yokken, neden böyle bir konuşma yapmak ihtiyacı hissetti

Ama ortada Aydın Doğan var. Kızları ile yönettiği imparatorluk denmese de medyaları, Trumpları, Tusiadları filan var. Üstelik ihtilalcilerin yargılamalarının yapıldığı Silivri şehri var, Meclis soruşturma odaları var.

Aydın Doğan işte oralardan bir yerlerden çıkarken "Devlet Kredisi kullanmadım" diyordu. Neden acaba Devlet kredisi kullanmak suç mu idi Bu ülkede kaç kişi çıktı geldi köyünden ve Aydın Doğan oluverdi İstanbulda Bu ülkede kaç kişi pijamayla ağırladı evinde, yeni başbakan olmuş Mesut Yılmazı en parlak zamanlarında

Bu ülkede Aydın Doğan adı duyulduğu ilk günden beri kulaklara yayılan "Vehbi Koçun adamı imiş. Vehbi Koçun üvey oğul imiş." Söylentilerinden ancak şimdi mi rahatsız oluyor ki oğul Koç, medyada olmadıklarını elin Murdochu üstünden ispatlamaya çalışıyor

Dinç Bilginin neyi daha azdı Aydın Doğandan... Ona ne üvey evlatlık verildi, ne iflası engellendi...

Kim kıyaslamaya kalkacak bu saatten sonra Murdochlu Amerika mıdır fırsatlar ülkesi, yoksa "üvey" Aydın Doğanlı Türkiye midir Oğul Koçun eyvah demesi, bu ülke insanlarının, eyvahları yanında bir "sinek vızıltısıdır."

BU HAL, NE HALDİR

Zamanın gavsı Hazret-i Halidi Bağdadiye, Sultan Mahmudun nedimi Halet efendinin kendisini kötülediğini söylemişler. Gavs hazretleri "Halet efendi tarikat-i seniyye-i Mevleviyeye mensuptur. Binaenaleyh biz kendisini Konyada Mevlana Celalüddin Rumi hazretlerine havale ederiz" buyurmuşlar, başka bişey dememişler. Sultan Mahmud Halet efendiyi Konyaya sürmüş ve bilahare idam ettirmiş. Anlayana. (Mecd-i Talid kitabından yazıyor.) (M.Şevket Eygi 11 Kasım 2012 Milli Gazete)

İkinci Mahmut, Halet Efendiyi idam ettirdikten sonra nedense bir aralık nadim olmuş. Bir gün eski Galata Mevlevihanesine gitmiş. Halet efendinin mezar taşını görünce:

- Dede Efendi, bu bizim Halete ne dersin

Demiş... Dede boynunu bükerek cevap vermiş:

O da bir Halettti, geçti efendim!

Şu çılgın CHPliler

27 Mayısı savunanları bilmek, tanımak ve bugünün CHPsini anlamak istemez misiniz Yani onların hala ihtilalcilere davetiye göndermesini...

27 Mayısın Haziranında çizdiler ve yazdılar bunu.. Getirilen hürriyet halleri bunlar.

İnönüsüz olmaz diyorlar!

Bu ülkenin Hayatını ne hale koyduklarına bir bakar mısınız Özgürlük, fikir hürriyeti hayata karşı...

"Paşa" kelimesi sadece onun için kullanılır diyen CHPlilere, "paşa"lı günlerini bir hatırlatalım dedik, kendilerinden bir kalemle.. Kılıçdaroğlu, Silivri yollarında bu tarihi okumak mecburiyetindedir. Çünkü ihtilalsiz yaşamak bu ülke insanlarının da hakkıdır. O da korkmamalıdır bir il başkanından...

Üç sesli üzünç

1946 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğünde bir hücreye kapatıldım. Bana orda altı gün ekmek, yemek, su vermediler. Açlığımın beşinci gününün gecesiydi... Hücrelerin bulunduğu koridorda yanan sobada nöbetçi polisler ısınıyordu. Helaya çıkarıldığım zaman, nöbetçi polisin elli yaş sularında, sakalları uzamış, tombul bir adam olduğunu gördüm. Helaya gidip gelirken hiç konuşmadık. Çok asık suratlıydı. Saç sobanın üstünde bir tayın kızartıyordu. Hücreme girerken kızaran tayının kokusunu duymuştum. Biraz sonra hücrenin örgütelli kapı deliği açıldı. Delikten, deminki tombul polisin eli uzandı. Elinde sobada kızarmış bayat tayın içini tutuyordu. Bana o zaman nöbetçi polisin kızarmış ekmek içi vermesinin, onun için ne büyük tehlike olduğunu, olaydan yirmi yıl sonra, bugün ne ben anlatabilirim, ne siz anlayabilirsiniz. (Aziz Nesin)

Oba ma gel Obama

"İsrailin kendini savunma hakkı var. İsrailI destekliyoruz." Demiş, bu ülkeden de destekli Obama.

O nasıl bir haktır ki, öldürmekle kullanılıyor

Filistinlilerin yaşama hakkının İsrailin savunma hakkından önce geldiğini hala anlamayan Obamaya, dünyanın diğer insanlarının yaşama haklarının kendisininkine eşit olduğunu anlatmak/hatırlatmak gerek...

Akşam Obamayla görüşeceğim diyen başbakana AKPliler duyurur mu bu isteğimizi, Filistinlilere bu kadar yardımları olur mu Dersiniz...

2002 zaferi nerede

Atatürkün bir köpeği varmış ölmüş. Onu sevdiğini bilen köşkün veterinerleri derisini yüzmüşler, içini saman doldurmuşlar, geçeceği bir koridora koymuşlar. Aferin almak haklarını böyle kullanmışlar yani.. Atatürk ordan geçerken durmuş, içi doldurulmuş köpeğine bakmış ve iterken ayağıyla, bağırıvermiş: Kim yapıyor bu saçmalıkları .. 72,5 metreküp 72,5 milleti 107.1 metre minare uzunluğu 1071 MalazgirtI, 34 çapı İstanbul plakasını anlatıyor iddiasındaki Çamlıca camii projecilerini okuyunca aklıma geldi bu olay. Umarım bir ilgisi vardır.

Çocuk hesabı

Başbakan Erdoğanın Esed karşısındaki pozunu İsrail karşısında göstermemesi hayal kırıklığı yaratmış destekçisi medya kalemşorlarında.

Ya ne sandınız

Kime "one minute" diyecek, lazım olduğunda..

Şapgalı ile yatan

Demirel yaş gününü kutladı resimleriyle hayatta olduğunu hatırlatma ihtiyacı hisseden ona yakın kalemşor haberlerinden sonra, Cemil Çiçek de kesmiş bir yaş günü pastası.

Yemekte, çok yakınında bulunan Yavuz Donata demişki: "Lisedeyken, kitapta Giyom Telin bir sözünü okumuştum.

- Haddinden aşırı şiddet, amacındaki hikmeti kaybeder... Yay, gerektiğinden fazla çekilirse kırılır.

Ne hafıza ama...

Selam verilen şapkayı hatırlamakta niçin güçlük çekiyor, sayın Çiçek

Muvaffakiyet!..

Doktor Bay Cevza, mektepten çıktıktan on gün sonra, bir gece yarısı ilk defa hastaya çağrıldı.

Genç tabip, telaş ve heyecanla hazırlandı. İşte, bu gece, uzun çalışma senelerinin muvaffakiyet meyvesini tadacaktı. Kalbi, göğsünü delecek gibi güm, güm çarpıyordu.

Doktor Cevza, kendisini çağırmaya gelen adamla beraber yola çıktı. Karanlığın sessizliği içinde büsbütün duyulan yürek çarpıntısını sezdirmemek için sordu:

- Hasta kimdir

- Bizim beyan... Ağrısı tuttu. Ebeyi çağırdık... Çocuk ters geliyormuş... Doktorsuz yapamam dedi..

Cevza, esasen kadın doktoru olmak için çalışmıştı. İlk hastasının kendi vadisinde olması hoşuna gitti...

Yirmi dakika kadar karanlık sokaklarda dolaştıktan sonra pencereleri aydınlık bir evin kapısından girdiler...

Genç doktor, tecrübesizliğin telaşı içinde nefes nefese merdiveni çıktı, hastanın odasına koştu.

Yüzü sapsarı gözlerinin altı mor halkalarla çevrili otuz yaşlarında bir kadın, yatağın içinde terler dökerek kıvranıyordu.

Cevza, korku, heyecan içinde kadını muayeneden sonra kocasını bir köşeye çekti:

- Hastanın vaziyeti fenadır... Hocamı telefonla çağırmak lazım...

İstanbulun uzak bir köşesinden sabaha karşı otomobille gelen profesör ile talebesi merdiven başında karşılaştılar:

- Ne haber

- Muvaffakiyet!

- Tebrik ederim... Doğurdu demek

- Evet, doğurdu.

- Çocuk nasıl

Genç doktor, boynunu sağa büktü:

- Maalesef çocuğu kaybettik!

- Yaa.. Neyse.. Annesi

Genç doktor, boynunu sola büktü:

- Maalesef annesini de kaybettik!

Üstat hayretle sordu:

- Ayol bunun muvaffakiyet neresinde

Genç doktor memnuniyetle fısıldadı:

Babasını kurtardık!

Değişim

Dünkü (Cumartesi) Milli Gazetenin sürmanşeti üç kelimeden oluşuyordu: Fare deliğine kaçtı.

İsrail başbakanı Netanyahunun, mücahitlerin füze saldırılarından korunmak için başbakanlıktaki sığınağa saklanması anlatılıyordu.

Netanyahu, fare deliğine mi kaçtı

Fare (Netanyahu), deliğine mi kaçtı

Her iki anlama şekli de doğrudur.

Şimdi "delik"tir söz konusu olan; sonra "deşik" olması konuşulacaktır.

TARİHİN BORUSU

Tarih feryat eden antik gramofon,

Kulağa dönüktür, üstteki borusu;

Bizlerse ağzımız açık dinliyoruz,

Kulağı koruyor, östaki borusu...

DAMIZLIK... DOMUZLUK...

Avrupanın hedefi, ineği danayı,

Yasak deyin tamamen sürecek damızdan.

Harama alıştırıp babayı anayı,

Sonra da diyecek ki, damızlık domuzdan...

Ekrem Şama