“Kimlik” sorunumuzdan “beka” sorunumuza (1)

Abone Ol

Egemenliğin sahibi Melikünmuktedir ve Rabbülalemin olan, tüm kainatı, her şeyi yaratıp, yöneten, zerreden küreye her şeye hakkıyla hükmeden, dilediği gibi tasarruf kudretine sahip (Mülk-1, Fatiha-1, Yasin-son, Araf-54, Tevbe-31) Allah-u Teala (c.c) tüm yüce sıfatlarla muttasıf olup, noksan sıfatlardan beri (münezzehtir).

Öyle ki, tüm yarattığı kainatta O’nun ilmi, iradesi, izni, yardımı, kudreti olmadan hiçbir şey olamaz. Çekirdek O’nun yaratmasıyla meyve verir. Yaprak O’nun izni, yaratması, bilgisi olmadan düşmez... Dişi de gebe kalamaz. Güneş, ay, yıldızlar, gece, gündüz... her şeye hakkıyla hükmeder. İnsan ve cinlerin dışındaki tüm varlıklar O’na tam itaatte, secdededirler. İnsan ve cinler de imtihan hikmeti gereği itaate de, isyana da elverişli yetenekte yaratıldıkları için isyanlarına da izin verilmiştir, itaatlerine de... Dileyen itaat eder, dileyen isyan... İtaate rızası var; isyana da izni ve cezası... 

Kainat, tevhid ile ayakta duruyor. Kainata nasıl ki muhteşem bir düzen koymuş, mükemmel ve kusursuz... (Mülk, 3) Bunun gibi insanların ihtiyacı olan hukuku (düzen) da vaz edip, insanların dünyada da güzel bir hayat (barış, adalet) yaşamaları ve ahirette de mutlu olabilmeleri için dini İslam’ı bir düzen, bir yol, bir hayat tarzı olarak insanlara emir, tavsiye ve teklif buyurmuş, (Araf 172, Ahzab 72) itaat ve isyanın sonuçlarını da bildirmiştir.

İki yol var: Biri Hak (doğru), öteki batıl (yanlış, eğri) (Beled,10) “Benim doğru yoluma uyun, başka yollara uymayın.” (En’am, 153) Fatiha’da 40 kez bu yola vurgu yok mu?

İlk insan ve Peygamber Adem’in (A.S) çocukları Habil ve Kabil arasında başlayan Hak-Batıl mücadelesi kıyamete kadar sürüp gidecektir. Yeryüzü bazen vahyin aydınlığıyla adaleti/barışı; bazen de batılın/zulmün karanlığını yaşayacaktır.

Bu, hem insanların özel hayatlarında hem de devlet, medeniyet, ümmet, millet çapında da sürecektir. Nur (ışık) olduğunda adalet, olmadığında da zulüm (karanlık) olacak... Işık olduğunda karanlık nasıl kaybolursa, ışık kaybolduğunda, zayıfladığında da o nisbette karanlık (zulüm) olur. Bu noktada saflar da netleşir: Hak-Batıl, Adalet-Zulüm, Islahat-İfsad, İmar-Tahrip...

Rabbimiz ilahi mesajında iman edip salih amel işleyenlere dünyada da güzel bir hayat vadediyor. (Nahl,97) Bunun gibi “iman edip salih amel işleyen kavimlere de yeryüzünde üstünlük/ egemenlik/izzet” vadediyor. (Nur,55)

Dilediğini aziz, dilediğini de zelil eden Allah-u Teala bizi düşmanlarımızın karşısında zillete düşürebilir; izzetli de kılabilir. (Al-i İmran,26)

Allah-u Teala Tevhid/adalet yolunda olan kavimleri yüceltmiş, zulümle, isyanla azgınlaşan kavimleri helak etmiştir. Geçmiş kavimleri helak eden tüm azgınlıklar bizde var. Ümmet-i Muhammed’in düşmanlarınca toptan helaki ve tabii afetlerle helaki Efendimizin (s.a.v) duasının kabulüyle olmayacak, tefrikayla birbirimize düşmanlığımız ise mukadder... Ve Kur’an’dan yüz çevirmemizin zilleti... Kalplerimiz, zihinlerimiz, dinimiz parçalanınca ümmet de devlet de parçalandı.

Rabbülalemin Osmanlıya, Kur’an’a saygısı, bağlılığından dolayı altı yüz yıllık bir egemenlik (adalete dayalı) ikram etmiş; egemenliğinde tüm farklı kimlikler (din, mezhep, ırk, renk, dil)barış içinde bir arada yaşayabilmişlerdir. Osmanlı’dan sonra dünyamız ne hale düştü: Kudüs, Balkanlar, Ortadoğu örnekleri gözümüzün önünde... Osmanlı’da gerilemenin nedeni İslam’dan uzaklaşmakken, fatura İslam’a kesildi. Osmanlı kendindeki güzellikleri değiştirip, “tarik-i müstakimden”/İslam’dan yüzünü/ yönünü Batıya döndürmeye başlayınca-Avrupa yolunu beğenmeye başlayıp, dünyaya rağbeti artınca- zayıflamış, parçalanmış ve zeval bulmuştur. Umera ve ulema yoldan çıkıp, batıl batı yoluna yönelince İslam’dan uzaklaşmaya başlamış, devletini de, izzetini de yitirmiştir. Batılılaşma macerası, dünya hayatının öncelenmesi, batı taklitçiliği gibi nedenler devleti sonlandırmıştır. Batının büyüsü ve narkozu bizim aklımızı başımızdan aldı; hâlâ uyanamadık...

Sayın Yusuf Kaplan’ın: “Batı, Osmanlı’yı çökertti, İslam’ı, Müslümanları laiklikle esir aldı. İslam’ı devlet ve toplum hayatından tasfiye süreci yüzyıldır devam ediyor. Müslümanlar Kemalizm ve Gülenizmle “terbiye”ediliyor.” (Yeni Şafak) Tespitine katılmamak mümkün mü? Irkçı emperyalizm (Siyonist-haçlı ittifakı) İslam’a ve Müslümanlara karşı her türlü kimlik ve ilkeleri, ideolojileri kullanıyor ve ne yazık ki başarılı da oluyor... İşte kendi içimizde T.C. kimliği altında kamplaşmalar, ayrışmalar, çatışmalar... sürüp gidiyor. Çözüm İslam kardeşliğinde... “Tevhidde Vahdette”dir. Öteki arayışların hiçbir yararı yoktur. Üst/çatı kimliğimiz Kelime-i Tevhid’dir, İslam’dır. Olmazsa sonumuz hüsrandır.

Vahiy bizi birlik ve beraberliğe çağırıyorken, biz tam tersine birbirimizle çatışıyor, ötekilerle birliğe (AB) beraberliğe can atıyoruz!

Günde kırk kez Fatiha’yı okuyoruz ama yine de yönümüz, yolumuz, kalbimiz, ayaklarımız Batı’ya doğru?! Aman ya Rabb! Bu ne yaman çelişki, bu ne gaflet... Bu ne şuursuzluk! Elimizde

Kur’an’la batı yolundayız! Oysa gideceğimiz yol da burada (tarik-i müstakim), sapık/yanlış yollar da burada (gazaba uğramış ve dalalete sapmışlar) Biz şimdi hangisinin üzerinde,

yolundayız?

Yoldan ayrıldık. Bölündük, parçalandık; dinimizi de böldük, her birimiz elimizdeki parçasıyla avunuyoruz... Bölünmüş din, Allah’ın dini İslam olmaktan çıkıyor... Eksiği, fazlası, yanlışı, çelişkisi olmayan “ekmel nizam” değil miydi, İslam?