Desti kırılmış, Destici kuzu yiyor
Devletimizin tüm gelenek ve teamüllerinin terkedilerek, yerle yeksan edildiği Yeni Türkiye’leştiğimiz her günde, akıllara seza sürprizlere tanıklık eder olduk; hem de Özal gibi “Alışırlar, alışırlar” demeseler de kanıksadık ve normal saydık gidişatı.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın “Ekonomist benim/Ben ekonomistim” haykırışına rağmen, en yakınının “Porsiyonlarınızı küçültün” demeçlerine, “Ekonomist” sıfatlı ortak Sayın Bahçeli’nin “Ekmekler askıya alınsın” teklifiyle katılmasına, Cumhur İttifakı’nın en küçük destekçilerinden biri olan Sayın Destici de diğeri ise Sayın Perinçek’tir, kendisini ilave ettirmiştir; haber sitelerinde yeni tasarruf önlemi diye duyurulan “Et almıyorum, kuzu kestiriyorum” tavsiyesi dolayısıyla.
Horozun çok olduğu yerde sabah geç olur, atalar sözüne telmihte bulunmak için yazmadık elbette Cumhur İttifakı içindeki ekonomist iddialı ünlülerimizin sayın adlarını. Dolayısıyla Sayın Destici’nin de neyi, nerede, nasıl kestirdiği ve bu demecini de bir öğle sonrasında kestirirken mi verdiği merak kapasitemizin dışına düşer.
Biz önce itiraz etme hürriyetini niçin kullanmadığını çok merak ettik; kasaplar cemiyetinin sayın genel başkanının. Varlığına inandığımız kasaplık meslek örgütünün sayın başkanı niçin çıkıp şöyle bir demeç vermedi?
“Et almadığını ve kuzu kestirdiğini söyleyen Sayın Destici, kasaplık sanatının neresini beğenmemektedir? Kasap esnafını gelir vergisi ödeyenlerin haricine mi çıkarmak istiyor yoksa?”
Böyle bir sorulu demeç, kasap dükkanlarının önünden başı dik, gözler ilerde geçen mahalleliyi biraz yumuşatır, tezgah arkasına bir selam göndermesini de sağlardı icabında.
Meslek odaları başkanları, meslekleri söz konusu olduğunda konuşurlar geleneğini bu Cumhur İttifakı hükümetine borçlu olduğumuz ayan beyan ortada iken...
Okul bahçesinde kontrolsüz hız yaparak 10 yaşındaki bir yavruyu ezdiği duyurulduğunda bir servis şoförünün, servisçilerin başkanı hemen çıkıp ne demişti; kazaların kaza oldukları kayıtsız şartsız onaylansın ister gibi hem de...
“İlk defa böyle bir kaza oldu.”
Cumhur İttifakçısı Sayın Destici de ilk defa böyle mi konuştu, biz bunu bilmeyiz. Özel uçaklara koyup götürdüğü özel otomobillerini New York caddelerinde kullanan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’la Amerika’da yaptığı görüşmede ne konuştuğunu bilmediğimiz gibi.
Peki, şimdi siz diyeceksiniz ki, bilmediğiniz bu kadar çok iken Sayın Destici’yi ne olarak yazmak istiyorsunuz da bu girişi yaptınız? Soru güzel ama bizim de bir cevabımız var.
Ekonomistliğini kestirmesiyle anlatan siyasetçi Sayın Destici’yi, “Kuzucu” olarak kayıtlara aldırmak istiyoruz.
12 Eylül’de Konya topraklarında yaşanan bir ihtilal icraatı mizah konusu yapılmış ve gergin yüzleri gülümsetmişti. İsteyen tarih tekerrür ediyor saysın.
İhtilalin ilk günü yasak saatlerde yollardan toplananların ifadesini almaktadır bir savcı bey.
“Efendim biz Milli dernekte oturuyorduk...”
“Yaz! Sağcıymış yahut akıncıymış.”
“Efendim biz, Halkçı dernekten çıkmıştık.”
“Yaz! Solcuymuş yahut devrimciymiş.”
Siyasi duruşlulardan başka beslenme eylemine çıkmışlar da vardır; bir otobüs yolcusu kadar.
“Efendim biz Beyşehir gölüne kuzu çevirmeye...”
“Yaz! Kuzucuymuş.”
Gözaltı koğuşu üçe ayrılmıştır mecburen. Sağcılar, solcular, kuzucular...
Bir gün tarih Cumhur İttifakı’nın elemanlarının ne olduklarını yazmaya durduğunda, o savcı beyin sesi çınlar mı kulaklarda: Yaz! Kuzucuymuş.
Biz de yazdık!
NEREDESİN ŞEVKET SÜREYYA
ikinci adam çıktı ortaya
Melih Gökçek yeni kokular almış olmalı. AKP’nin milat kabul ettiği 17–25 Aralık tarihlerinden üç ay sonra dahi reklam adı altında FETÖ organlarına para aktaran, 15 Temmuz’da nerede olduğunun bilinmezliğine “Bir gecekonduda saklanan” etiketi yapıştırılan, görevden alınmasına rağmen yargı ile tanıştırılmayan Melih Gökçek, ikinci adamlığını ilan etmiş.
“15 Temmuz’un 1 numaralı kahramanı Sayın Cumhurbaşkanı. Ama 2 numaralı kahramanı naçizane Melih Gökçek’tir.”
Partisinin yetkilileri “Kurdaki köpüğü aldık, enflasyondaki köpüğü de alacağız” diyorlarken, kendisini 2 numaralı kahraman ilan ederek 15 Temmuz’u köpürtmeye durması Melih Gökçek’in, AKP açısından hayra alamet değildir.
Bir sebebi olmalı, kulağına bir üfleyen bulunmalı.
FETÖ medyasının vitrin süsü Hüseyin Gülerce’nin ve “Türkiye bitti, Cemil Çiçek bitmedi” sloganıyla tanımlanan ünlünün yetiştirildiği mücadele’deki talim ve terbiye arkadaşları Melih Gökçek, Demirel’in “Devlet durup dururken cinayet işlemez” demesine benzetip söylersek, durup dururken ne konuşur, ne de belli eder saygı eksikliğini yahut saygı eksikliği sendromundan müzmin muzdaripliğini.
Korona virüs tedaisi gören Sayın Temel Karamollaoğlu’nu konu ettiği “Bak ölüm bir karış ötede” twitiyle Saadet Partililerden alacağı tepkiyi, Doğu kültüründe bir zamanlar örneklendirilen, “Ağanın (adamlarının) sövdüğü adam” kazanımını ve karlılığını hedeflediği gün gibi açık iken...
Melih Gökçek tüm canlılığıyla ve mal varlığıyla ve mevcut kafa konforuyla “Made in AKP” damgalıdır. Dolayısıyla onun 2’nci adamlığına 15 Temmuz’da ünlendirilen istihbaratı güçlü “Enişte” ne der, yahut 2’nci olmak için yarışan Kurtolmuş siyasetçiler ne der? Bizi ilgilendirmez ama, tarihi tashih etmek görevimiz dolayısıyla itiraz edeceğimiz çok nokta buluruz.
Mesela, ilişkilendirilmek maksatlı olmasa da Münevver Ayaşlı’nın “İşittiklerim, gördüklerim, bildiklerim” adlı hatırat edebiyatımızın önemli eserinden bir bölümü, özetleyerek buraya almak mecburiyeti doğdu.
Yahya Kemal, Münevver Ayaşlı’ya soruyor:
– Kuzum Sultan, İstiklal Harbi’ni kim kazandı?
Münevver Ayaşlı cevap veriyor.
– Aman beyefendi, bu da sorulur mu? Elbette Mustafa Kemal Paşa.
Yahya Kemal’in cevabı biraz uzunca.
– Evet, evet biz de öyle biliyorduk, ama kiminle konuşsanız, muharebeyi kendisinin kazandığını söylüyor: İsmet Paşa, Refet Paşa, Fevzi Paşa, Ali Fuad Paşa, Kazım Karabekir Paşa. Hatta bizim Ruşen’in (Eşref Ünaydın) hanımı Saliha hanımda aynı iddiada.
O iddiayı da özetleyelim: Meclis’in Kayseri’ye gitme kararına tek başına karşı çıktığını söyleyerek, Zafer’deki payının tescilini istemiş o hanımefendi.
Nerden baksanız, Melih Gökçek’in 2’ncilik tezinden daha sağlam görünüyor. “Naçizane” kelimesiyle “Benim naçiz vücudum” çağrışımına çok çok zorlasa da kendini AKP’nin Melih Gökçek’i.
SATILACAK NE KALDI,ONU SÖYLE
“İşte atamız Adem aleyhisselam ve ilk anamız Hazreti Havva, o cennette doğdular ve doğrudan Rabbimizin eğitiminden geçtiler.”
20 Ocak Perşembe tarihli gazetemizdeki Mahmut Toptaş yazısının bu paragrafında anlatılan inancın sahiplerden bu fakir, sürç-i lisan ederse, affola.
Geçmişte yaşandığı varsayılan, yaşanacak devirlere sürekli aktarılan ve adına fıkra denilen eğitim sahnelerinden birine tam uygunluk günlerine erdik bugün.
Sultanahmet Camii’nde Cuma namazı kılan ve vaizin Hazreti İsa peygamberimize yapılan zulümleri anlatmasıyla yüreği kabaran bir yeniçerimiz, çıkışta bulduğu bir Museviyi cezalandırmaya kalktığında Musevi sorar: Suçum ne? Yeniçerimiz, siz Hazreti İsa efendimize karşı çıktınız! Diye cevaplar. Fakat der Musevi can havliyle, o dediğin bin küsur sene önce olmuş. Bu savunmayı kabul etmemesinin gerekçesi sağlamdır Yeniçerimizin: Olsun! Ben yeni duydum!
20 yıldır ülkemizi yöneten iktidara destek verdiği zamanlarda, yarı resmi AKP gazetelerinin “Cesur Yürek” sıfatıyla manşetlere taşıdığı bir şarkıcı kızımız, bir şarkısındaki tanımı dolayısıyle aynı çevrelerce hedefe oturtuluyor, tespitlerini okuyunca muhalif medyada, söylenmesi gerekenleri bulmaya çalıştık biz de.
Beş yıl öncesinin bir şarkı sözündeki mahzurları ancak mı anlaya bildiniz? Yahut ne oldu da şimdi duymak ihtiyacı hissettiniz? Sapanlarınıza koyacağınız hücum taşlarınızı mı tüketti marketleriniz.
Modern yeniçerilerimize sorulacak başka sorularımız da var elbette. Birini Genel Yayın Yönetmenizi Mustafa Kurdaş özetlemişti.
“İslam’a, bu milletin maneviyatına kim dil uzatırsa elbette haddi bildirilmelidir.
Bakara makara yapıp Prag büyükelçiliği ile ödüllendirilen kişilik, bir
tutumunun sahtekarlığı, münafıklığıdır...
O kişilik milletin elçisi olamaz...”
“Biz İslamcı değiliz. Biz Müslümanız. Bu inancımızdan da taviz vermemeye kararlıyız.” Diyen bu ülkenin yegane umudu Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’na, resmi kayıtlı AKP’lilerden de öne geçerek, para sayma makinasını çağrıştıran cümlelerle cevaba duran, milletin kefen parasında gözü olan ve cübbeli sıfatı şüpheliye çevrilen bir kişinin, şarkıcıdan yana tavır koymuş bir siyasi insana, DEVA Genel Başkanı Ali Babacan’a karşı fezaya saldığı şu twitini de okusun insanlar.
“Bugün rey için ana babasını satanlar yarın yönetime gelseler neleri satarlar?”
Bir siyasinin olası bir seçimde alacağı veya twitçinin partisinden koparacağı reylerin sıkıntısı, bir cemaatin önde gidenine böyle bir cümle yazdırırsa, gelecekten duyulan (duyulmamasına inanılan) endişenin kaynağı, kefen satacağı insanlar bulamama korkusu olmaz mı?
Tuttuğu ve Tv ekranlarında reklamını yaptığı AKP’ye, kefen parası toplamak ilhamıyla “yastık altı”nı boşalttırma politikasını akıl ettiren ilgili kişiye şu soruyu da sormalı insanlar:
“Ana babasını satanlar dediğin o siyasi AKP’de yetkili makamlarda oturan
bakan iken, hangi satışına karşı çıkmıştın?”