ÖYLE günlerden geçiyoruz ki kimin haklı, kimin haksız olduğu hususunda bir karar vermekte büyük zorluklar çekiliyor! Hakkında soruşturma açılan, açığa alınan da haksız yere suçlandığını iddia ediyor!
Soruşturmayı yürütenler de göz göre göre yalan söylendiğini ileri sürüyorlar!
Hangi tarafı dinlerseniz “hak veresiniz” geliyor!
İstanbul’dan bir dost arıyor!
Gençlik yıllarından beri tanıdığımız güvenilir biri!
Kardeşinin bir taşra vilayetinde çıkardığı gazetenin kapatıldığını ve kapatılan bu büroda annesinin iş yerinin de doğal olarak kapatılmış olduğunu anlatarak uğradıkları zararı anlatıyor!
Ve dert anlatacak kimse bulamamaktan yakınıyor!
Bölge milletvekillerinin ise, “Aman beni bulaştırmayın” diyerek kenara çekildiklerini yana yakıla anlatıyor!
Bu haksızlığa uğradığını iddia eden kesimin hikâyesi!
Bir de karşı tarafın hikâyeleri var!
Soruşturma komisyonunda görev alan bir arkadaş anlatıyor!
“Adamın Gülen dostu olduğunu hepimiz biliyoruz!
Hatta Gülen’in sağlık sorunları söz konusu olduğunda çıkıp Pensilvanya’ya gittiğini de biliyoruz!
Ama ifadesinde sanki hiç tanımıyormuş gibi konuşuyor!
Gel de samimiyetine inan!”
Evet, herkes haklı gibi görünüyor!
Peki, haksız olan kim?
Bu arada Nasrettin Hoca fıkrası gibi olayı aktarmadan geçmeyelim!
Ankara’ya oldukça yakın bir Üniversite de öğretim üyeliği yapan bir profesörün kiralık evi varmış!
Kiracısı çıkmış! Evini yeni bir kiracıya vermiş!
Yeni kiracı evi tuttuktan sonra telefon edip evde bırakılan kitaplar olduğunu bunları almasını istemiş!
Hocamız tamam demiş!
Eve gitmiş bakmış ki kitapların hepsi Gülen’in kitapları!
Aklına kayınpederinin köydeki evi gelmiş! Oradaki sobada yakarım diyerek kitapları aracına yüklemiş!
Yolda bir kaza!
Bütün kitaplar yola savrulmuş!
Hocamız bu halde yakalanınca hemen gözaltına alınmış!
Şimdi olaydaki masumiyetini ispatlamaya çalışıyormuş!
Evet, öyle bir hale geldik ki kim haklı kim haksız tespit etmek öylesine güç ki!