Kıbrıs Barış Harekatının Arka Planı - 2: Milli irade sadece 1974 hükümetinde şahlandı

Abone Ol

Kıbrıs Türk halkı, 1963- 1965-1967-1969 tarihleri arasında devamlı katliamlara uğradığı halde, ne 1963 CHP iktidarı, ne de 1965-1967-1969 Adalet Partisi iktidarlarında kan dökülmesini önleyecek tedbirlere tevessül edilememiştir.

İlk yürekli tavır, CHP – MSP koalisyonu döneminde gerçekleşmiştir.

Zira 15.7.1974 tarihinde Kıbrıs’ta Samson adlı bir eşkıyanın Makarios’a karşı giriştiği darbe sonrasında yeniden soydaşlarımız öldürülmeye başlanmış ve göçlere mecbur bırakılmıştı.

Bu olaylar üzerine Türk hükümeti (MSP-CHP) hareketlenmiştir.

1974 Barış Harekâtı’nın oluşması, karar altına alınması ve çıkarma yapılması MSP ekibinin ezici baskısı sonucu olduğu halde, başarının CHP’ye mal edilmesi gayretlerine doğrusu şaşmamak mümkün değildir.

Her ne kadar bazı mihraklar gerçekleri gizlese de, Kıbrıs Barış Harekatı ve harekat sonrası I ve II. Cenevre konferanslarında bulunan bir parlamenter olarak cereyan eden olayları gayet iyi bilmekteyiz.

Şöyle ki;

Önce, Kıbrıs’ta 14 Temmuz 1974 tarihinde “Samson”, Kıbrıs’ın lideri durumunda bulunan Makarios’a karşı bir harekata girişmiş ve adanın Yunanistan’a ilhak provası yapılmıştı.

O tarihte merhum Ecevit, Afyon’da yurt gezisinde idi ve MSP – CHP hükümeti iş başında idi. 24 kişilik hükümetin 8 üyesi Milli Selamet Partisine, gerisi de CHP’ye aitti.

Mesele hükümette masaya yatırıldı.

- Kıbrıs’a çıkarma yapılsın mı, yapılmasın mı?

- Yapılacaksa, bu çıkarmada garantör devletlerle birlikte mi, yoksa tek başımıza mı hareket edeceğiz?

- Çıkarmanın dış dünyaya tesirleri ne olacaktı?

- Meseleye karşı, stratejik ortak olarak bilinen ABD’nin tutumu ne olur?

- Rusya olaya nasıl bakar?

- Ada üzerinde hakim olma noktasında her türlü entrikanın içinde bulunan İngiltere’nin garantörlüğünü kullanıp, kullanmayacağı?...

düşünülenlerin içinde idi.

 

BU SUALLERE KARŞIN HÜKÜMET İÇİNDE İKİ GÖRÜŞ ORTAYA ÇIKTI:

CHP’nİn görÜşÜ:

Savaştan önce tüm sulhçü yollar denenmelidir.

Acele edilmemelidir. (Oysa 14.7.1974 tarihinden itibaren Kıbrıs’ta oluk oluk soydaş kanı akıyordu)

Yunan dostluğunu zedeleyecek davranışlardan kaçınılmalıdır.

Garanti Antlaşmasının, 4/1. Maddesine göre garantörlük hakkımızı tek başımıza değil, diğer iki garantör ülke ile birlikte kullanma yolları araştırılmalıdır. (Yani İngiltere ve Yunanistan ile birlikte)

Bu görüş 1960’lardan bu yana Kıbrıs için düşünülen silik bir dış politikanın eseri idi. Meseleye, Amerikan ve İngiliz gözlüğü ile bakmaktı, şahsiyetli dış politikadan uzaktı.

Bu politik anlayış Kıbrıs meselesini çözemediği gibi, Kıbrıs’ı arapsaçına çevirmiştir.

Zira 1963 katliamlarında kadın-erkek, yaşlı-genç, çocuk demeden kan dökülmüş ve subaylarımızın çocukları banyolarda öldürülmüş, her taraftan kan kokusu yükselmişti.

Sayın Süleyman Demirel’in dönemlerinde de bu neviden olaylara Kıbrıs sahne olduğu halde, Kıbrıs’ta kan durdurulamamıştır.

MSP’nin görüşü ise:

Kıbrıs’a çıkarma için garantörlük hakkımızı mutlaka kullanmalıyız.

Garanti Anlaşması’nın 4. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca bu hakkı kullanmak için diğer garantör devletlerle birlikte hareket etmek zorunda değiliz.

Derhal adaya asker göndermeliyiz. Soydaşlarımızı cehennem ateşinden kurtarmalıyız.

Bu çıkarma için kimseden icazet almaya mecbur değiliz.

Kendimize güvenmeli ve Ada’da akan kanı durdurmak için hemen şimdi çıkarma kararı almalıyız.

MSP’nin bu görüşü üzerine, Hasan Esat Işık’ın; “Böyle bir karar alırsak Amerika bizi mahveder” diyerek Bakanlar Kurulu salonundan dışarıya çıktığının şahidiyiz.

Hükümet içindeki müzakerelerde samimi, tutarlı, kararlı olan MSP bakanları ve MSP vardı.

Buna mukabil istikrarsız, kararsız, ürkek tavırlar içinde politika üretmeye çalışan CHP.

Bildiğimiz kadarıyla CHP’nin bakanları arasında başta rahmetli Milli Savunma Bakanı H. Esat Işık ve 7 arkadaşı, çıkarmadan yana olmadıkları, Amerika’dan izinsiz böyle bir hareketin yapılması halinde Amerika’nın bizi mahvedeceği düşüncesini sergiliyorlardı.

Diğer 8 üye ise tereddütler içinde olsalar bile, harekatın tek başına yapılmamasının, garantörlerle birlikte çıkarmanın yapılmasının doğru olacağı, en azından Amerika’nın icazeti ile yapılmasının elzem olduğu düşüncesinde idiler.

BAŞBAKAN ECEVİT’İN İNGİLTERE’YE GİTME HEVESİ

CHP’nin kendi düşünceleri istikametinde bir politika üretimi için merhum Bülent Ecevit, yanında Dışişleri Bakan Vekili H. Esat Işık, Oğuzhan Asiltürk, Korgeneral Haydar Saltık, Tümgeneral Hasan Sağlam ve Tümgeneral Kemal Yamak ve diğer personel ile birlikte, 17.7.1974 tarihinde, saat:17.00 sularında Londra’ya hareket etmişlerdir.

Merhum Başbakan, İngiltere’yi ikna etmek, hiç değilse İngilizlerin ada üzerinde bulunan üslerini kullanmak imkanını elde etmek düşüncesinde idi.

Bunun karşısında MSP kanadının görüşlerini şu şekilde ifade edebiliriz:

İngilizlerin bu meselede ne diyeceği önemli değil, Türk milletinin ne dediği önemlidir, bu hususa dikkat etmeliyiz.

Garantörlük hakkımıza dayanarak, tek başımıza, vakit kaybetmeden müdahalemiz elzemdir.

İngilizlerden bize

fayda gelmez.

Ada’daki üslerinden istifade etmemize müsaade etse de, bunu oyalama vasıtası yapar.

Neticede, merhum Erbakan, merhum Ecevit’e;

• Sizin Londra’dan netice almanız değil, almamanız Kıbrıs’ın hayrınadır.

• Zira, İngilizler

oyalamada mahirdirler.

• Garantörlük hakkımızı kullanmak için başka garantör ülkeye müracaatımız doğru değildir.

• Bu hükümranlık

hakkımızı zedeler.

• Anayasal hakkımız olan garantörlük hakkımızı derhal kullanmalıyız ve akan kanı durdurmalıyız demiştir.

Buna rağmen merhum Ecevit’i Londra’ya yolcu ettik.

• Başbakan Yardımcısı ve Vekili Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Emin Alpkaya, biz ve diğer parti temsilcileri heyeti uğurlamak için Etimesgut Havaalanı’nda bulunduk.  

• Başbakanın uçağı havalandıktan sonra, ayaküstü merhum Erbakan, komutanlardan çıkarma hazırlıklarının ne durumda olduğunu sordu.

• Merhum Sancar, “Harekat için her şey yolunda” dedi.

• Merhum Erbakan, “Kıbrıs 40 mil ötede. Bizim çıkarma gemilerimizin sürati kaç mil” diye sordu.

• Cevap

“5 mil” oldu.

• Merhum Erbakan “O zaman 8 saatlik bir zamana ihtiyacımız var” deyince, cevap “evet” oldu.

• Bunun üzerine merhum Erbakan, “ÖYLE İSE ÇIKARMA KARARIMIZ VAR, GEMİLERİ HAREKET ETTİRİNİZ” dedi ve

• “Başbakan vekili olarak ifade edeyim ki bu çok faydalı olacaktır” eklemesini yaptı.

Önemli bir hususu belirtelim ki, Londra’ya giden heyetin Ankara’ya dönüşü, 20.7.1974, saat 01.55 raddeleri idi.

• Eğer o tarih ve saatten sonra deniz birliklerine hareket emri verilseydi 40 mil uzakta bulunan ve 5 mil süratle hareket eden çıkarma birliklerimiz Kıbrıs adasına ancak 20 Temmuz 1974 günü saat 10.00’da varabilirdi.

• Oysa 20.7.1974 tarihinde çıkarma harekatının sabah 06.30 raddelerinde başladığı bilinmektedir.  

• Demek ki birliklere hareket emri daha önce verilmiştir.

• Emri veren de Başbakan Yardımcısı ve Vekili Erbakan’dır.

• Bu sebeple E. Tümgeneral Cumhur Evcil kitabı’nda, 18.7.1974 Perşembe günü için,  “Mersin’de toplanmış Türk Deniz Kuvvetlerine ait gemiler de o gece yüklemeye başladı” demek suretiyle açıklamalarımızı teyit etmektedir.

• Malumdur ki, zaferi kazanan ordulardır, isim ise komutana mal edilir.

• Bu düşünce ordu hiyerarşisinde doğrudur.

• Ancak Kıbrıs Barış Harekâtı’nda olduğu gibi sivil yönetimde, hele hele koalisyon hükümetlerinde bu tarz düşüncenin yeri yoktur.

• Başarı da ortaktır,  hezimet de ortak.

• Biz de çok iyi biliyoruz ki, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın her kademesinde, her görüşme ve müzakere sürecinde merhum Erbakan vardır.