Kibir ve Halkla İlişkiler

Abone Ol

Türkiye de artık hiç kimse ben kibirli değilim diyemez.

Bir devlet politikası olarak kibir artık halka inmiş bulunuyor. Akil İnsanlar

meselesi daha başta bir garabet iken bu topluluğu oluşturanların çoğunluğunun

Müslüman insanlar olması işin vahametini daha da artırıyor. Kimin seçilip kimin

seçilmemesinden önce başta böyle bir adla böyle bir topluluğun oluşturulması

fikri kibrin hükümetleşmesi anlamına geliyor. Başbakan yönettiği halkın

akıllılarını seçti! Burada hemen şöyle bir uyanık soru sorulabilir; ya

delilerini mi seçseydi Mesele o düzeye indikten sonra ha akıllı ha deli fark

etmez. Akil İnsanlar denileceğine örneğin Hükümet Temsilcileri denilseydi belki

daha akıllıca olurdu! Çünkü bu insanları bizzat Başbakan seçtiğine göre bu

insanlar hükümetin temsilcileridir. Akil İnsanlar denildiğinde aklın ne ile

ölçüldüğü gündeme geliyor. Elinizde bir akıl terazisi var da gel buraya Ahmet

Efendi sizin aklınızın kilosu bayağı ağır siz akıllısınız sizi seçelim mi

diyorsunuz Konunun komikliği tam da buradan kaynaklanıyor. AK Parti, oylarıyla

AK Parti yi iktidara getirmiş halkı aptal yerine koydu. Bunlar sürü, bunlar

bizim politikalarımızdan bir şey anlamaz diyor hükümet! Aynen Tek Parti Dönemi

gibi.

Bu işin Akil İnsanlar tarafından görünümü ise daha vahim!

Düşünün, sizi birileri telefonla arıyor ve sizin çok akıllı olduğunuzu

söylüyor. Siz çok akıllısınız şu aklınızı bize kiraya verin diyor. Siz bir

Müslüman olarak hemen atlıyorsunuz; evet ya ben çok akıllı biriyim, ben öyle

akıllı öyle bir büyük insanım ki zaten beni aramanız da isabet olmuş

diyorsunuz. Efendim ben istemedim ama hükümet böyle buyurmuş. Yo onu aptal diye

nitelediğiniz halka yutturabilirsiniz ama bize yutturamazsınız! Sen

istemeseydin o heyete girmezdin beyefendi. Sen istemeseydin o heyette yer

almazdın hanımefendi. Sen, ben çok akıllıyım demeseydin o heyette yer almazdın.

Bu kibir değil de nedir Utanç verici bir şey. Ama bizim mürekkep yalamış

Müslümanlar hiç utanmadı! Hatta İslamcı yazar olarak kendini Başbakan zannedip

Başbakan gibi konuşanlar (yazanlar) oldu. Bütün bunları gördükten sonra artık

İslamcı aydın olmayacağına kesinkes inandım. İslamcıdan aydın olmaz. İslamcıdan

entelektüel olmaz. İslamcıdan âlim olmaz. İslamcıdan yazar olmaz. Peki,

İslamcıdan ne olur İslamcıdan ancak halkla ilişkiler uzmanı olur! İslamcıdan

yazar olmaz; olsa olsa parti sözcüsü olur! İslamcıdan âlim olmaz; olsa olsa

kibir abidesi olur.

Başbakan mezun olduğu üniversite dolayısıyla kamu

yönetimi bağlamında halkla ilişkilere çok önem vermiş, vermektedir. AK Parti

döneminde neredeyse binbeşyüz komisyon kurulmuştur. Ülkede sinek uçsa o sinek

hakkında komisyon kuruluyor. Komisyonlar tipik bir halkla ilişkiler merkezidir.

Masa başına toplanılır, konuşulur konuşulur ama bir yere varılmaz. Bir fikri

olan da olmaz. Çünkü bir fikri olan vardır o da Başbakan! Dedikodu mahiyetinde

konuşmalarla vakit geçirilir. Komisyonun kurulmasına konu olan problem de

çözülmez. Yine kamu yönetimi bağlamında bir sürü yeni devlet kuruluşları

vardır. Üstelik bu kuruluşlara atama açıktan yapılıyor. Yani AK Partililer

atanıyor. Aynen Tek Parti Dönemi gibi. O zamanlar CHP ye üye olanlara devlet

memurluğu verilirmiş. Devlet kadrolarına CHP lilerden başkası atanmazmış.

Günümüzde AK Parti geçmişteki CHP ye doğru gidiyor. Üstelik Başbakan ın her

fırsatta eleştirdiği CHP diktatörlüğü dönemine doğru. Bu, Müslümanlar için çok

tehlikeli bir durumdur. Bir Müslüman için, bütün ideallerini gerçekleştirdikten

sonra artık edinecek ideal bulamayıp kendi kendine tapınmaya başlaması anlamına

geliyor.

CHP nin diktatörlük kurduğu dönemde bir grup yazar da

CHP nin altı okunda belirtilen hedefleri halka anlatmıştır. Onlara görev

verilmiş. Hatta Çankaya sofrasında içkili yemekler gırla gider, sözde yazarlar

diktatöre tapınırlarmış. Onlar da o günün akil insanları. Hepsi ilerici. Hepsi

kendine göre haklı. Ama sonuçta insanın insana tapınması utanç verici bir

şeydir. Onlardan geriye sadece utanç ve yaptıkları komedi kaldı.

Tek Parti Dönemi akilleri Müslümanlığı reddetmiştir.

Hatta o içkili sofralarda devletin din olarak Hıristiyanlığı kabul etmesi

meselesi bile gündeme gelmiştir. Halka bu kadar yabancılar. Halka yabancı

oldukları için de halkı adam etmeye çalışıyorlar. Günümüz akillerinin ise

çoğunluğunu kendini Müslüman olarak tanımlayanlar oluşturuyor. Komedi tam da

burada başlıyor. Laik devletin istediği laik çözümü halka anlatmak! Halk sürü

ya halka iniyorlar, halkı adam edecekler! Her gün beş yıldızlı otellerde toplantı

yaparak halka indiklerini sanıyorlar. Halk sanki inilecek bir çukur! Nereye

iniyorsun birader! Halk dediğin insanlar senin anne-baban gibi insanlardır sen

halka nereye iniyorsun!

Öte yandan, devlet işlerinde gönüllülük esası yoktur.

Devlet çalıştırdığı her insana karşılığını mutlaka verir. Akiller para

almıyormuş gelsinler onu benim külahıma anlatsınlar!

Türkiye de son on yılın en büyük komedi filmi çevriliyor!

Otuz yıldır otuz binden fazla insan öldüren bir terör örgütü kendi arasında

geçen yüzyılın iletişim aracı olan mektupla haberleşiyor! O kadar insanı

öldürmeye gücü olan örgütün günümüz iletişim araçlarını kullanmaya gücü yok.

Buna kim inanıyor acaba! Hükümet bir grup insanı akıllı diye seçip halkı

aydınlatmasını istiyor. O insanlar da para ve çıkar uğruna şehirlerde gezinip

duruyor. Bazı televizyon kanalları da bu gülünç durumları çok ciddi bir

meseleymiş gibi haber üstüne haber veriyor. Türkiye nin can alan meselesi bir

komedi filmi düzeyine indirildi.

Komedi trajediden çıkar. Türkiye, komedi filmi için bakir

bir memleket!