Kazanmak ve kaybetmek nedir? - 1

Abone Ol

İNSANOĞLUNUN varoluş kaygısı dediğimizi kendini güvende

hissetme duygusundan sonra belki de en önemli arzusu; bir işe yaradığını

hissetmesidir. Bir işe yarıyor olma kaygısı, biz müminler için daha hassas ve

daha kritik bir ehemmiyeti haizdir. Zira ahiretimizi elde etmek ve Allah Teâlâ

Celle Celâllühü nün rızasını elde etmek için yegâne sermayemiz olan ömrümüz ve

dünya hayatımız, gözümüzün önünden geçip gitmektedir. Çok hızlı geçip giden bu

hayatta elbette ki her insan, yapmış olduğu şeyin sonucunu görmek ister.

Yaptıklarımızın karşılığını görmek istememizde herhangi

bir sorun yoktur. Zira ne yapıp yapmadığımız üzerinde tefekkür etmek ve

yaptıklarımızda ne derece başarılı olduğumuzu gözden geçirmek; daha faydalı ve

verimli işler yapmamız için gereklidir. Ayrıca hatalarımızı da bu sayede görüp

düzeltme fırsatımız olabilir. Fakat burada önemli olan; her işte olduğu gibi

burada da ifrat ve tefritten uzak durmaktır.

Ne yaptığını ya da yaptıklarının faydalı olup olmadığını

umursamamak tefrit; fakat sürekli yaptıklarını sorgulayarak kendini heder etmek

ise ifrattır. Şu halde bize düşen;

* Elimizden ne geldiğini bilmek,

* Ne yapacağımız konusunda önce kendimiz bir plan yapmak

ve daha sonra ehil-güvenilir-iş bilen kimselerle istişare etmek,

* Bunun neticesinde bir karar vererek bu kararı sonuna

kadar uygulamak,

* Yaptıklarımızda Allah Teâlâ nın rızasını gözetmek ve

Allah tarafından koyulan kurallara riayet etmek,

yy Ve elimizden gelenin yüzde yüzünü yapmaktır.

Bu şartlara uygun olarak hareket ettikten sonra bir müminin;

yaptığı şeyin küçük ya da büyük veya önemli ya da önemsiz olduğunu; veyahut da

yaptıklarının dünyada bir karşılığının bulup bulmayacağını sorması gereksiz ve

yıpratıcı bir çabadan başka bir şey değildir. Şu halde;

1. Bize düşen gayrettir. Netice ve başarı ise

Allah tandır. Sana ancak tebliğ etmek düşer , Onlar iman etmiyorlar diye

kendini helâk mı edeceksin   ayeti

kerimeleri, Efendimiz Sallellâhu aleyhi ve sellem in muhterem şahıslarında,

bize yapılan bir ikaz ve ihtardır. Ben anlattım ama kimse anlamadı ya da

Onca şey yaptık ama bir şey olmadı gibi ifadeler bir mümine asla yakışmaz.

2. Kendini başarısız hissetmek ya da insanlardan

beklediği karşılığı bulamamak konusunda en güzel örnek, Hazreti Yunus

Aleyhisselam dır. On yıla yakın kavmine tebliğde bulunan Yunus Aleyhisselam,

bir tek kişinin bile davetine karşılık vermemesine üzülüp; şehri terk etmek

istemiştir. Fakat ilahi vahiy ve izin olmadan böyle bir harekete kalkıştığı

için, yolda uğursuz adam diye denize atılmış; bir balık tarafından yutulmuştur.

Fakat hatasını anlamış ve tevbe etmiş; kırk gün kadar balığın karnında

kaldıktan sonra kurtulmuştur. Allah Teala, eğer hayırlı bir kul olmasa ve çok

ibadet etmese; kıyamete kadar o balığın karnında kalacağını ifade

buyurmuşlardır.  Şu halde bizim kendimizi

başarısız görme yada küsüp kenara çekilmek gibi tercihimiz yoktur ve olamaz da.

3. Bize düşen, ölüm gelip bizi buluncaya kadar gayret

etmektir. Ecel ve rızık Allah ın elindedir. Biz ne zaman öleceğimizi ve bize ne

kadar rızık takdir edildiğini bilemeyiz. Bu yüzden de kıyamet koptuğunu bile

görsek, elimizdeki fidanı toprağa dikmemiz emredilmiştir.

4. Peygamberler tarihine bakıldığı zaman (Allah hepsinin

şefaatine nail eylesin) çoğu peygamberin birkaç tane inananı olduğunu hatta

bazı peygamberlerin hiç ümmeti olmadığını görmekteyiz. Oysa peygamberler,

genelde kırklı (daha erken olanlar da vardır) yaşlarda peygamber olmuşlardır.

Şu halde bir insan ortalama 40 yılda yetişmektedir. Peygamber olduktan sonra da

onca emek, onca mücadele, onca kavga, onca eziyet. Ve sonuçta sadece birkaç

kişiye hakikati anlatmak mümkün olmaktadır. Buda demek oluyor ki; bir tek

insanın bile kurtuluşu; onca eziyete ve emeğe değmektedir. Bu yüzden Allah

Resulü SAV; bir tek insanın bile hidayetine vesile olmanın, dünyadaki tüm

iyiliklerden ve dünyadaki her şeyden daha değerli olduğunu ifade

buyurmuşlardır.