İNSANOĞLUNUN varoluş kaygısı dediğimizi kendini güvende
hissetme duygusundan sonra belki de en önemli arzusu; bir işe yaradığını
hissetmesidir. Bir işe yarıyor olma kaygısı, biz müminler için daha hassas ve
daha kritik bir ehemmiyeti haizdir. Zira ahiretimizi elde etmek ve Allah Teâlâ
Celle Celâllühü nün rızasını elde etmek için yegâne sermayemiz olan ömrümüz ve
dünya hayatımız, gözümüzün önünden geçip gitmektedir. Çok hızlı geçip giden bu
hayatta elbette ki her insan, yapmış olduğu şeyin sonucunu görmek ister.
Yaptıklarımızın karşılığını görmek istememizde herhangi
bir sorun yoktur. Zira ne yapıp yapmadığımız üzerinde tefekkür etmek ve
yaptıklarımızda ne derece başarılı olduğumuzu gözden geçirmek; daha faydalı ve
verimli işler yapmamız için gereklidir. Ayrıca hatalarımızı da bu sayede görüp
düzeltme fırsatımız olabilir. Fakat burada önemli olan; her işte olduğu gibi
burada da ifrat ve tefritten uzak durmaktır.
Ne yaptığını ya da yaptıklarının faydalı olup olmadığını
umursamamak tefrit; fakat sürekli yaptıklarını sorgulayarak kendini heder etmek
ise ifrattır. Şu halde bize düşen;
* Elimizden ne geldiğini bilmek,
* Ne yapacağımız konusunda önce kendimiz bir plan yapmak
ve daha sonra ehil-güvenilir-iş bilen kimselerle istişare etmek,
* Bunun neticesinde bir karar vererek bu kararı sonuna
kadar uygulamak,
* Yaptıklarımızda Allah Teâlâ nın rızasını gözetmek ve
Allah tarafından koyulan kurallara riayet etmek,
yy Ve elimizden gelenin yüzde yüzünü yapmaktır.
Bu şartlara uygun olarak hareket ettikten sonra bir müminin;
yaptığı şeyin küçük ya da büyük veya önemli ya da önemsiz olduğunu; veyahut da
yaptıklarının dünyada bir karşılığının bulup bulmayacağını sorması gereksiz ve
yıpratıcı bir çabadan başka bir şey değildir. Şu halde;
1. Bize düşen gayrettir. Netice ve başarı ise
Allah tandır. Sana ancak tebliğ etmek düşer , Onlar iman etmiyorlar diye
kendini helâk mı edeceksin ayeti
kerimeleri, Efendimiz Sallellâhu aleyhi ve sellem in muhterem şahıslarında,
bize yapılan bir ikaz ve ihtardır. Ben anlattım ama kimse anlamadı ya da
Onca şey yaptık ama bir şey olmadı gibi ifadeler bir mümine asla yakışmaz.
2. Kendini başarısız hissetmek ya da insanlardan
beklediği karşılığı bulamamak konusunda en güzel örnek, Hazreti Yunus
Aleyhisselam dır. On yıla yakın kavmine tebliğde bulunan Yunus Aleyhisselam,
bir tek kişinin bile davetine karşılık vermemesine üzülüp; şehri terk etmek
istemiştir. Fakat ilahi vahiy ve izin olmadan böyle bir harekete kalkıştığı
için, yolda uğursuz adam diye denize atılmış; bir balık tarafından yutulmuştur.
Fakat hatasını anlamış ve tevbe etmiş; kırk gün kadar balığın karnında
kaldıktan sonra kurtulmuştur. Allah Teala, eğer hayırlı bir kul olmasa ve çok
ibadet etmese; kıyamete kadar o balığın karnında kalacağını ifade
buyurmuşlardır. Şu halde bizim kendimizi
başarısız görme yada küsüp kenara çekilmek gibi tercihimiz yoktur ve olamaz da.
3. Bize düşen, ölüm gelip bizi buluncaya kadar gayret
etmektir. Ecel ve rızık Allah ın elindedir. Biz ne zaman öleceğimizi ve bize ne
kadar rızık takdir edildiğini bilemeyiz. Bu yüzden de kıyamet koptuğunu bile
görsek, elimizdeki fidanı toprağa dikmemiz emredilmiştir.
4. Peygamberler tarihine bakıldığı zaman (Allah hepsinin
şefaatine nail eylesin) çoğu peygamberin birkaç tane inananı olduğunu hatta
bazı peygamberlerin hiç ümmeti olmadığını görmekteyiz. Oysa peygamberler,
genelde kırklı (daha erken olanlar da vardır) yaşlarda peygamber olmuşlardır.
Şu halde bir insan ortalama 40 yılda yetişmektedir. Peygamber olduktan sonra da
onca emek, onca mücadele, onca kavga, onca eziyet. Ve sonuçta sadece birkaç
kişiye hakikati anlatmak mümkün olmaktadır. Buda demek oluyor ki; bir tek
insanın bile kurtuluşu; onca eziyete ve emeğe değmektedir. Bu yüzden Allah
Resulü SAV; bir tek insanın bile hidayetine vesile olmanın, dünyadaki tüm
iyiliklerden ve dünyadaki her şeyden daha değerli olduğunu ifade
buyurmuşlardır.