Kazananlar ve Kaybedenler

Abone Ol

 İran’ın fethine katılan Selman-ı Farisi daha sonra Medayin Valisi olarak atanmış ve göreve başlamıştır. Görevinin ilk günlerinde kendisini ziyaret için Şam’dan bir kişi gelmiştir. Gelen kişi valinin üstündeki eski gömleği görünce onu yoksul bir işçi zannedip sırtındaki çuvalı taşımasını istemiştir. Selman çuvalı almış ve götürmeye başlamıştır. Bu olayı görenler bunu nasıl yaparsın, o bizim valimiz diye tepki gösterdiklerinde adam şaşkınlık içinde kalmış ve çuvalı almak istemiştir. Fakat Selman buna izin vermemiş ve çuvalı gideceği yere kadar götürmüştür.

Bu olayı günümüze taşıdığımızda, gayri ihtiyari irkilir ve böyle bir şeyin gerçekleşebileceğine binde bir dahi ihtimal veremeyiz. Zira günümüzde makam sahibi olan kesim, kendilerini sıradan halktan daima üst bir noktada konumlandırır ve bu konumlarını tutum ve tavırları ile diğerlerine hissettirirler. Bu insanların sıradan halkla bir araya gelip sohbet ettiklerine yiyip içtiklerine pek şahit olamazsınız. Onlar zayıflarla değil, toplumun kaymak tabakası ile bir araya gelmek ve hemhal olmak isterler.

Nefsinin taleplerini alt edip, özüne ulaşabilen kişi erdemli kişi olarak tanımlanır. Peki neden Çünkü bu kişi makam ve mevkie itibar etmeyip bu imkânları birer araç olarak görmüştür. Bu sanıldığı kadar kolay bir şey değildir.

Hz Peygamber “Koyun ağılına giren iki aç kurdun ağılda verdiği zarar, mal ve makam sevgisinin mümin kişinin dinine verdiği zarardan daha fazla değildir” buyurur. Fakat tarih bize bu konuda örnek olabilecek kişi sayısının parmakla gösterilecek kadar az olduğunu gösteriyor.

İmtihan deyince yaşadığımız mahrumiyetleri düşünür ve kendimize acımaklı bir gözle bakarız. Oysa ademoğlunun en büyük imtihanı para ve makamdır. Zira bu imkânlar insanın ihtiraslarını pekiştirmekte ve diğerleri üzerindeki tahakkümümü arttırmaktadır. Daha önce de ifade ettiğim gibi insan zaaf sahibidir. Sahip olduklarını kendinden bilip kibre kapılır.

Çevrenizde pek çok kere rastlamışsınızdır. Sıradan bir arkadaşınız, beklemediğiniz kapılardan girip, büyük makam mevki sahibi olmuştur. Yıllar sonra karşılaştığınızda siz bu kişiyi tanımakta güçlük çekersiniz. Yediğim içtiğim ayrı gitmezdi dediğiz kişi artık size selam dahi vermez olmuş ve insanlara tepeden bakmaya başlamıştır. Bu kişi sizin yıllar önce tanıdığınız kişi değildir artık. Camiyi terk etmiş, hayır hasenat çalışmalarını gereksiz görmeye başlamış, haram helal ayırtını kaybetmiştir. Sahip olduğu makam ve mevkii bu kişi için en büyük imtihan olmuş ve ne yazık ki dostum dediğiniz kişi imtihanı kaybetmiştir. Fakat nedense bizler imtihan deyince sadece mahrumiyetlerimizi hatırlar ve makam sarhoşluğuna kapılan insanların içine düştüğü durumu göremeyiz.

İnsan siyasi, adli, mülki ya da sanatsal olarak yükselmek ve mevki elde etmek ister. Elde edilen imkânları doğru şekilde kullananlara diyeceğimiz bir şey yok. Fakat zaaflarının farkına varamayanlar, amansız bir hastalığa tutulur ve insanların teveccühlerini kazanabilmek için meşru olmayan yollara dahi başvururlar. Sahip oldukları mevki kendilerine bir takım maddi olanaklar sağlamıştır fakat kaybettikleri şeyler çok daha fazladır.