Katı kalplerle Kâbeler kıran kuşaklar

Abone Ol

Ah çocuklar, sizlere yazılarımı bırakıyorum.

Çiçekleri kırmamanız, insanları üzmemeniz, kedileri aç bırakmamanız için.

Belki bu yazı elinize geçse bile okumayacaksınız, küçük adam.

O gün cam kırıkları ve çöpleri atarken bir ormana, ilk suçu işlediğinizin farkında bile değildiniz.

El değmemiş cennetleri hırpalıyordunuz.

Sadakasını sakınan kadın tatilinden döndüğünde, unuttuğu yoksulların bıraktığı cenneti gölgelediğini göremediğinde, temmuz sıcağında karlar yağdırdığını umutlara.

Ben o kadına anlatamam ki en büyük zenginliğin anahtarını sunacak fırsatın, milyarlık bir soru seçeneği içine gizlenmediğini.

Cesetlere duyuramam ki sesimi.

Suları çürüten, tuzları kokutan, ekmeği küfletenlerin; iyileri sürmek istediği bir zaman diliminde.

Dar ve karanlık dehlizlerin bile insanları ürkütmediği bir canavar çağda.

Katı kalplerle Kâbeler kıran kuşaklar.

Neyin peşindesiniz diye şaşarak bakakaldığımız.

Şişmiş sabunlarla lavabo ovan bir kadının şişmiş böbreğinin sancısından dişlerini dudaklarına geçirip de çığlıklarını yüreğine yolladığı saatlerde.

Siz birilerine dünyayı dar ederken o elinde bez, yerleri ovuyordu.

Alın teri ile günahlarınızı arındırıyordu.

Rutubet kokan bodrum katını ne kadar seviyordu.

Soba kokusunu özlüyordu.

Kakuleli fincanlardan yudumlayacak kadar yoktu vakti.

Garipler Nekahethanesinde titreşmekte insanlar.

Sizse daha fazla buz tutmuşsunuz şu Temmuz sıcağında.

Hala haşin Mekke.

Çiğneyip geçmekte insanları.

Bir öfke ki gözlerinde.

“Ne İsrail düşman, ne başkası, en büyük düşman İhvan”, deniyorsa Kur’an okunan beldelerde.

Kime ne demeli gayrı.

Allahtan mazlum Medine tevazusu hala yerli yerinde.

Saygılı, sevgili Medine durup beklemekte, insanın geçişini.

Dün olduğu gibi bugünde dünya Müslümanları bu iki şehir gibi.

Hakça ve eşit şartlarda seçim kazanıp başa geçenlerin başına örülen çoraplara bakıyoruz da.

Yıllar sonra iktidara tutunabilen mazlumların elinin kınasını soldurdular.

Haşin yürekliler bu zorbalığı bayram bildi.

Demokrasi, bir yönetim biçimi mi, bir dünya görüşü mü, kararı size kalmış.

Bakışımsızlık.

Yıkıcı bellek yaraları.

Yoldan çıkmış, ar damarı çatlamış batı, kendi imalatı demokrasinin her yara alışında ne dizini dövmekte, ne ağıt yakmakta.

Darbe uçurumlarına, cunta duvarlarına, insan hakları ihlal doruklarına dönüp bakmamakta.

Daha dün kendi coğrafyasında en büyük soykırım Srebrenitsa’ya gözlerini kapatmıştı.

18 yıl önce Hollandalı askerlerin gözleri önünde 8372 Boşnak, Sırplar tarafından katledilmişti.

Bir şehir dolusu insana kıyılmıştı.

Bugün demokrasi yası tutar mı diye beyhude bekleyişimiz.

Kurtarıcı başkalaşıma hiç yanaşmayan kendi hatablarımız.

Yurtseverliğimizin başkalarının yurdunu da sevip saymakla taçlanacağını, aksak demokrasiyi başkaları için de istemedikçe eksileceğimizi, hiç hesap etmeyen hatablarımız.

Sapmalar, savrulmalar.

Oysa “Siyaset, İnsanların umuruyla ilgilenme sanatıdır”diyordu, İbn-i Haldun.

O umurları fazla takan da yok bu acımasız dünyada.

Dayanışma unutulmuş olsa bir nebze hafif kalacak bellek yarası.

En keskin kılıçlarla kutlu dayanışmalar, daha doğmadan kesilip atılmakta.

Şu modern çağda katı kalpli kuşaklar artmakta.

Kâbeleri yıkacak kadar.