Kararsız olmak, her kararın peşinde gitmek ve usule uygun alınmamış kararda ısrar etmek arasında

Abone Ol

“Karar verdikten sonra artık Allah’a tevekkül et.” (Âli İmrân, 159)
1. Kararsızlık yani bir karar verememe hali, vesveseden olup vesvese de Efendimiz SAV tarafından tavsiye edilmemiş ve kerih görülmüş bir iştir. Kesin bilgi olmayan yerlerde zannı galip ile amel eder ve bir karar veririz.
2. Verilen karardan dönmek ise ahlaki bir zafiyet olup, bütün işlerin yarım bırakılmasına sebep olmaktadır. Bu yüzden usule uygun olarak verilen kararların arkasından gitmek gerekir. Kararın sonucunun ne olacağını ise görmeden bilemeyiz. Bu yüzden usule uygun olan kararları sonlandırmak ve bir bedel varsa bunu da ödemek gerekiyor.
3. Yanlış karar almak korkusu da karar almaya engel değildir. Zira insan, hata ederek doğru yapmayı öğrenen bir varlıktır. Ve ayrıca biz üzerimize düşeni yaptıktan sonra, neticeyi hayır veya şer olarak halk edecek olan Mevlâ Teâlâ’dır.
4. Başkalarının kararlarının peşinden de körü körüne gitmek, bir başka ahlaki problemdir. İnsan, kendi kararlarını kendisi almalıdır. Zira kararlarımızın dünya ve ahirette bedelini biz ödeyeceğiz.
5. Karar alırken;
• Karar alacağı meseleyi bilmek,
• Sorunları ve çözümleri doğru olarak tespit etmek,
• Kendini ve kapasitesini iyi tanımak,
• Her ne olursa olsun ehil ve güvenilir kimseler ile istişare etmek,
• Meseleyi münferit olarak ele almak haricinde diğer meselelerle bir bütün dâhilinde de düşünmek,
• Ve neticenin hayır olması için Mevlâ’ya sığınıp dua etmek karar almanın şartlarındandır. Karar almada, kişinin kendini tanıması, karar almanın en önemli aşamalarındadır. Zira bazen olayı ve sorunları tam olarak idrak ederiz. Ama çözümler, bizim fıtratımıza uygun olmayabilir ya da bizim kapasitemizi aşabilir.
6. Başkalarını ilgilendiren meselelerde, tüm ihtimalleri hesaplamadan ve tüm tarafları dinlemeden karar vermemek, en uygundur.
7. Açken, öfkeliyken veya daha başka zor durumlarda karar vermemek tavsiye edilmiştir.
8. Yine kritik kararlardan önce uyumak da tavsiye edilmiştir. Uyku, ruhen ve bedenen toparlanmamızı sağlar. Bu da meseleleri daha sağlıklı ve daha geniş açıdan görmemize vesile olur.
9. Kararsızlık ve karar değiştirme nasıl yanlışsa; usulüne uygun olmadan alınan kararlarda ısrar etmek de o derece yanlıştır.
10. Söz dinlememek, istişare etmemek ve nasihate kulak asmamak; müminin vasfı değildir. Hatta hakikate kulak tıkamak ve nasihati sevmemek, kalbin mühürlü olmasına delalettir.
11. Geç alınmış karar, karar değildir.
12. Daha önceki kararlar, bir tecrübe olabilir ama her dönemin kendine has şartları olduğunu unutmamak gerekir. Yani;
• Kararı alan kişiye,
• Kararın muhatabı olan kişiye,
• Zamana,
• Mekâna,
• Usul ve yönteme,
• Ve diğer şartlara göre aynı meseledeki karar ve hükümler, farklılık arz edebilir.
13. Başkası hakkında karar vermek, nefse hoş gelse de sorumluluğu ağır bir iştir. Zira birinin bize güvenmesi ve kararları bize havale etmesi, sorumluluk ve hesaba bizi de ortak etmesi demektir. Akıllı insan;
• Her sözü üstüne alınmaz,
• Her soruya cevap vermez,
• Uğraşamayacağı insanları başına toplamaz,
• Ve her işin sorumluluğunu üstüne almaz.
14. Son olarak; ağızdan çıkan bir kelime ve en küçük bir davranışın dahi hesabının olduğunu; en ufak bir kötülüğün ve önemsiz görülen bir iyiliğin de karşılığının olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Yani “ağzımızdan çıkan her sözün esiriyiz.”
Yunus Emre merhumun “SÖZ OLA” şiirini tavsiye ederek yazımızı bitiriyoruz.