Karanlığın gücü, suyun gölgesi

Abone Ol

Kaz dağlarının denize ayak soktuğu, geceleri dağ rüzgârlarıyla denizin beşiğini sallayıverdiği bir yerde eşim, çocuklarım ve torunlarımla gecelerken çocukluğumdan beri görmediğim tabiat manzaralarını gördüm.

Ay, yavaş yavaş dağın arkasına ses çıkarmadan çekildikten sonra karanlık her tarafa saltanat çadırını gerdiği bir anda kuzey rüzgârlarının önüne kapılan kara bulutlar, karanlık gecenin karalığını kat kat artırdı.

Nedendir bilinmez elektrikler de kesiliverdi.

Ben, ilk defa elektriğin kesildiğine seviniyorum.

Rabbimizin "Yahut (kâfirlerin amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Denizi bir dalga, dalga üstünde bir dalga ve dalgayı da bir bulut örtüyor. Üst üste karanlıklar. Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremeyecek. Her kime Allah nur kılmamışsa artık onun için nur yoktur." (Nur suresi ayet 40) diye bahsettiği karanlığı görebilmenin sevincini yaşıyordum.

Sanki karanlığı ellerimle karıştırabileceğim kadar koyu halde görüyordum.

İşte bunun için seviniyordum.

Sevincimin ikinci sebebi bir arkadaşıma ait iki katlı tarihi ahşap evde yağmurun elektrik akımına ulaşıp elektrik kaçağı veya yangın çıkarma ihtimali olabilirdi.

Ben o gece karanlığın gücünü gördüm.

Kendi elimi göremediğim gibi göz gözü göremiyordu.

Ancak yağmur her tarafı sarıp, Kaz dağları, Midilli adası, Ayvalık ovasına bereket yağdırmaya başlayınca şimşek dört bir taraftan aralıksız çakmaya başlayınca şimşeğin kıvılcımı, karanlığın gücünü paramparça ediyor ben de çocuklarımı görüyorum.

Karalık yarışına giren yağmur yüklü bulutlar, çarpışma esnasında çıkardıkları şimşek kıvılcımlarıyla birbirimizi bir an görüyor, sonra daha karanlık bir tünelin içine giriveriyoruz.

Gök gürültüsü, şimşek ışığı, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, deniz dalgası ve sesi bize içine korku kokusu sıkılmış, heyecan, merak ve ürperti veriyor.

Bir saat önce yakamozların cıvıldadığı yerlerde karanlığın hakimiyeti geçerli olmaya başladı.

Şimşekler karanlığa kesinti sağlasalar da karanlığın kararlılığı onu öne çıkarıyordu.

Gök gürlemesi esnasında çocuklarımın ve torunlarımın tekbir, tesbih, tehlil ve ya salavat getirmeleri de beni memnun ediyordu.

Rabbimizin "Gök gürültüsü, Allah ı hamd ile tesbih eder." (Ra d suresi ayet 13) ayetini bilmiyorlardı ama örf ve adet yoluyla tabiatın zikir korosuna katılıyorlardı.

Gece saat 02.30 dan sabah namazına kadar karanlığın derinliklerinde ne anlayıp ne gördüğümüzü bile bilmeden en heyecanlı filimden daha dikkatli bir şekilde karanlığı nasıl seyrettik, yağmur ve rüzgarın müziğini nasıl dinledik açıklamam mümkün değil.

İnsan, göremediğini hayalinde canlandırdığından, hayali de kültür birikimiyle orantılı olduğundan bazıları için korkunç gelen karanlık geceler, bazıları için hiç de korkunç gelmeyebilir.

Kur an-ı Kerim de bizim bu yönümüz de düzenlenir ve "Geceyi götürüp gündüzü getirenin Allah olduğu çokça tekrarlanır.

Her ikisi O nun emrinde. Biz de O na sığındığımıza göre sorun yok demektir.

09-10 Ağustos 2008 gecesi, o karanlıklar içinde ben ilk defa suyun gölgesini de gördüm.

Ege denizinin en alt taraflarında çakan şimşeğin kıvılcımlarını havada göremiyoruz ama çıkardığı ışık, yuvarlak dünyamızın görünmeyen yerinden Ege denizine vurunca ufukta parlaklığı görülürken denizde derin denizlerin yüzeye yansıyan gölgesi de simsiyah görünüyordu.

Şafakla beraber tan yeri ağarınca bize elbise olan (Bak Nebe suresi ayet 10), bizi dinlendiren (Bak En am 96), Allah ın varlığına ve birliğine şahit olan gece, yavaşça bizden ayrıldı ve yeniden gelmek üzere güneşin olmadığı yerlerdeki insanları dinlendirmeye gitti.

Ama ay ışığıyla gece, yeniden geldi.