Hiç denenmemiş bir yöntemi insanlara bu sizin iyiliğinize diye sunmak, sonra dört koldan ve her türden materyallerle tahakküm kurup 7/24 tüm uzuvlarını işgal etmek, sonra millet iradesinden dem vurmak abesin, absürdün daniskasıdır. İnsan, hür iradesiyle “Hayır” dediği takdirde, tercihi kendisine getirenlerce terör yandaşı ilan edilebilen bir varlıktır! Yetmez, tüm duyu organlarını kapsayacak şekilde evet sloganlarıyla iğfal edilir.
Televizyonun kumanda düğmesine basıldığında birkaç saniyelik açılışını tamamlayabilen alete daha bakışlar çevrilmeden bir haber kanalından Başbakan’ın sesi duyulur: Evet diyor musunuz? Eveet. Diyor musunuz? Eveet…. Nerede, ne zaman, hangi şartlarda konuştuğuna aldırmadan zapping yaparsınız. Bir başka haber kanalı ve Başbakan. Zaplarsınız. Bir başka haber kanalı ve yine Başbakan… Böyle olmayacak deyip haber kanallarından çıkarsınız. Bir magazin kanalı ve reklamda hoyrahohinoha için evet diyoruz diye bir şeyler söyleyen parti reklamı. O hoyrahohinoha kısmı belki reklamda geçmiyordur ama tam olarak ne için olduğu bilinmediğinden o kısım hep öyle anlaşılır. Çaresiz haber kanallarına geri dönersiniz; Başbakan anlamlı bir cümle oluşturmaya çalışırken kelimeleri birbirine karıştıracak derecede gürlüyordur artık. Sesi kapatıp telefonla oynamayı yeğlersiniz. Yeni mesajlar gelmiş, açarsınız; vatan için, millet için, Sakarya ve dahi Gebze için evet mealli mesajlar okursunuz. Bakışlar tekrar televizyona çevrildiğinde Başbakan’ın mitinginin bittiği, Cumhurbaşkanı’nın gençler, ormancılar, muhtarlar, kadınlar, estetisyenler, hırdavatçılar vs. buluşmalarının birinde konuşmasının başladığını görürsünüz. Sesi açıp farklı haber kanallarını zapladığınızda daha fazla evet, hep evet, illa ki evet falan dendiği anlaşılıyordur. He bir de Kılıçdaroğlu nam şahsın çok yalancı olduğu, değişiklik maddelerini hiç okumadığı, ssk müdürü olduğu dönemlerde hastanelerin berbat, böyle ıyy, pislik içinde olduğu falan duyulur. Tabi bütün terör örgütlerinin hayır dediği, onların dediğini demenin çok kötü bişi olduğu, 15 Temmuz’un… Doğrusu bu cümlede 15 Temmuz dendikten sonra cümlenin tam olarak nasıl tamamlandığı asla anlaşılamamıştır. Arada Hollanda, İsviçre Eyy Almanya gibi ülke isimleri geçer ama tam olarak mevzunun ne olduğu yine anlaşılmaz. Demek ki dersiniz, hımm dersiniz kendi kendinize, demek ki bu Hollanda falan pis be… Sonra birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci köprüye hep hayır dendiği duyulur. Demirel’i, Özal’ı ve şimdinin yöneticilerini, o köprüleri hangi maksatla yapmış olabileceklerini düşünürsünüz. Boğaz üzerine yapılan tüm geçiş yollarının Asya’yı Avrupa’ya bağladığını ama Avrupa’yı Asya’ya bağlamadığını… Asya’yı bir uçtan bir uca Avrupa’nın kullanımına açtığını, Avrupa’nın Asya üzerinde ticaret serbestisini, tüm doğu halklarını sömürebilmesini… Köprüler, tüneller ve yolların araç geçişi için yapılıp satıldığını, ancak üstünden bir tane yerli üretim araç geçmediğini; yakıtının damlasının, yedek parçasının, kaportasının bile bu ülkeye ait olmadığını hatırlarsınız. O halde dersiniz, bu adamlar tam olarak kime çalışıyor?
Dönüp yeniden kulak kabartıldığında Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki ssk müdürlüğü dolayısıyla hastanelerden söz edildiği, yaptırdıkları hastanelerin ne kadar görkemli olduğu duyuluyordur. Sadece hastane binaları elbette. Zira o hastane diye söylenen kurumlardaki hiçbir donanımın, hiçbir tıbbi cihazın bu ülkede üretilmediği bilinmektedir. Doktorların reçetelere yazdığı ilaçların yekunen ithal olduğu, bu ülkede ilaç geliştirilemediği, dolayısıyla ilaç üretilmediği hatırlanır. Kalbe kompresyon uygulanan masaj aletlerinin, defibrilatörlerin, oksijen cihazlarının, aspire cihazlarının ithal olduğu… Bütün bu cihazların çalıştırıldığı ve genel olarak kullanılan elektriğin %51 kadarının doğrudan muhtelif ülkelerden ithal edildiği, ithal edilen doğalgazın da büyük oranda kalan elektrik üretiminde kullanıldığı; toplam enerjinin %72’sinin ithal olduğu hiç hesaba katılmaz.
Daha fazla dayanamayıp kapatırsınız televizyonu. Dışarıda evet şarkıları söyleyen sesli araçlar duyuluyordur. Sıkıntıyla mailinize bakarsınız sırf oyalanma maksatlı. Cumhurbaşkanlığı adresinden mesaj gelmiş, açarsınız; vatan, millet, Sakarya, Çorlu, Kırklareli ve evet deyin yazmaktadır.
Ekranların fişini çekmek işe yaramıyor artık. İnsanların basiretlerini, inançlarını, kalplerini bağlamışlar. Öyle ya bütün kalbimle yazmaktadır sağda solda. Hasta etmişler, hastanelere düşürmüşler insanları, hastane yaptık diye göstermek için. Cihazlar ithal elektriğe, kalpler cihazlara bağlanmış… Sadece ekranların değil kalbinizin bağlandığı cihazların, göstergelerin fişini de çekin bari! Ne diyelim, ölüm takdir-i ilahi, kalbinizin sesini dinleyin; atarsa yaşarsınız, atmıyorsa ‘Biz çoktan ölmüşüz’ deyip Münker-Nekir bekleyin. Hesabı alabilir miyim diye de artistlenmeyin.