Yaşadığımız zaman boyunca hep acıya, kedere, gözyaşına tanık olduk. Yıkılan evler, yok edilen şehirler, kesilen ağaçlar… Hepsini gördük. Akıl almaz katliamları canlı yayınlarda izledik. Hep tarihte olur ve sadece orada kaldı sandığımız vahşetlerin, çok daha canice olanlarına yaşarken şahit olduk. Tarih kitaplarında zalim diye okuduklarımızın daha da zalimini, vahşi dediğimiz devletlerin daha da vahşilerini yaşarken tanıdık. Ve bu tanıklığı sadece bir şiir değil, bir şaheser ile dile getirdi Nurullah Genç;
Bu kan kokan coğrafya, bu çığlıklar senindir
Bu gözü yaşlı târih, hıçkırıklar senindir
Yeryüzünde çiğnenen bütün haklar senindir
Prangalı hükümler, aydınlıklar senindir.
Yıllardır, uygarlıktan sana hep enkaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı.
Bosna’dan Filipinlere, Çeçenya’dan Yemen’e kadar, bütün çağdaş acıları hep bizim coğrafyamız yaşadı. Acı, İslam topraklarını mesken belledi kendine.
Ancak bu kez dev bir kahramanlık destanına da şahit oluyoruz. İnsan, olanlara sadece şahit oluyoruz demeye de fazlasıyla utanıyor ama ne yapalım. Bu çağdan bize bir de, derin bir utanç kaldı.
Ölümlerin en acısını yaşayan Gazze halkı, sadece direniş güçleri ile değil, topyekûn bir şekilde çocuğu, genci, ihtiyarı, kadını ve erkeği ile büyük ve kahraman bir millet olarak tüm dünyanın karşısında duruyor. Sivil bir halkın, müthiş bir dayanışma ve cesaret ile zalim düşmana karşı duruşu, şehrini terk etmeyişi tarihte görülür bir şey değil.
Her türlü psikolojik savaş teknikleri, en gelişmiş ve öldürücü kara hava ve deniz silahları ile bir ölüm çemberinin içine sıkıştırılmış kocaman bir halk, katillerini ve destekçilerini çıldırtacak şekilde direniyor ve itilmek istedikleri o çemberden, Gazze’den dışarı çıkmıyor. Topraklarına ve varlıklarına, en büyük ve en acı ölümlerine rağmen sahip çıkıyor. Ve bunda en ufak bir fütur göstermiyor.
Vallahi çok büyüksün Gazze. Zamanın en büyüğüsün. Katillerinden çok daha büyüksün. En küçüğünle, en ihtiyarınla, en büyüksün.
Şehri terk etseler, ölümden kurtulacaklar ve yaşayacaklar. Göçmen de olsa, mülteci de olsa, sığınmacı da olsa, sonuçta yaşayacaklar. Ancak kaç bin yıllık topraklarını, vatanlarını düşmana bırakacaklar. Fakat bu zillete düşmemek, yaşamak uğruna, vatanlarını ve onurlarını öldürmemek için terk etmiyorlar işte topraklarını.
Şu kısa ateşkeste bile yürüyorlar yine yıkılmış ve hayalete dönmüş evlerine. Ölümün ve acının üstüne üstüne yürüyorlar. Bu kez yazılan şiir değil. Edebiyat hiç değil. Vallahi de bu kez ölümü bile korkutuyor, ölümsüz Gazze halkı. Düşmanlar nasıl korkmasın…
Ve dostlar nasıl etkilenmesin. İşte tüm dünyayı kendine dost etti bu cesaret. Tüm dünyada vicdanlı insanlar ayaklandı. Acının dili, dini, ırkı ve mezhebi olmadığı gibi, vicdanın ve digergamlığın da yok. Tüm dünyanın yürek fethini gerçekleştirdi direnen Gazze halkı. İşte yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer böyle oluyor.