Je ne suis pas?

Abone Ol

Charlie Hebdo daki edep ve ahlâk dışı karikatür

sefihliklerini gördükten sonra sürü psikolojisinin aksine bir refleks

geliştiriyorsunuz. Doğal olarak kitlelerin tıraş olma eylem ve söyleminden

faklı bir katharsis serüvenine yöneliyorsunuz

Kimimiz bu serüveni yazı çizi konusu edip makul noktada

sonuçlandırırken, mensubiyetlere yapılan tacizler kimilerinde ucu açık tepkiler

şeklinde tezahür ediyor. Mesela kan kokusuyla sarmaş dolaş olmuş cisim,

öteki nin canına okumakta zerre miktar tereddüt etmiyor

Terör, adlandıranına göre anlam kazanan, biçim alan bir

kavram. Farklı açılardan tedavüle sürülebilir oluşu sadece toplu bombalı, kanlı

ölümlü saldırıları değil, insanların/devletlerin başka fiillerini de terör

haline getirebiliyor. Charlie Hebdo nun küffarane çizgilerini görürseniz,

onları bu kategoriye dâhil etmekten siz de çekinmezsiniz

Demek ki terör denilen şey cana kasteden bir canlı

bombanın elinden gerçekleştiği gibi, kalem tutan sözde bir kültür

eylemcisinden, hatta bir devlet tarafından icra edilebiliyor

Devletler tarafından dünya ölçeğinde işlenen katliamları

şair Hasan Hüseyin Korkmazgil şöyle ele almış Barbar manzumesinde: bana

barbar diyorlar / barbarım ben ne mutlu // yok vietnam yok kore / yok cezayir

yok şili / barbarım ben ne mutlu .

Devlet çapında işlenen terör suçlarına çağımızda pek çok

örnek verilebilir, fakat yegânesinin İsrail olduğu genel bir kanı Ayrıntıya

girmeye gerek yok, bunu Fransa bile tartışmıyor

Peki, Fransa yı ne yapacağız Fransa nın geçmişten bugüne

yapıp etmelerini nereye koyacağız Bu soruları cevaplamak için tarihi bir takım

göndermeler yapılabilir. Hayır, çok uzağa gitmeye gerek yok, mesela 19 Mart

2011 de BM, Amerika, İngiltere ve Almanya yla oluşturulan sürecin ilk hamlecisi

olarak Libya yı bombardımana tutan Fransa değil miydi Tarih boyunca Fransa

küçük ve büyük ölçekli yok edici eylemlerin ana üssü olmuştur. Bakın soylu bir

şair bunu nasıl dile getiriyor, sözü Sezai Karakoç a verelim: ölüler evlerden

/ çıkmaz girer / gençlik açlık masalı / kadınlar cezayir de // fransa

anlamıyor .

İşbirlikçileriyle birlikte Fransa nın dış ayaklı

tacizlerini bir tarafa bırakıp, iç dünyasına bakalım. Bunu 1980 darbesinde

Türkiye den Fransa ya gitmek zorunda kalan Zeynep Kuray ın güncesinden yaptığımız

uzun bir alıntıyla somutlamak istiyorum. Şimdilerde bir gazetede muhabirlik de

yapan Kuray, sanatçı bir ailenin çocuğu olarak bakın Fransa da neler yaşamış,

tashih ederek aktarıyorum:

Avrupa nın bir ülkesinden diğerine savrulurken,

yolculuğumuzun son durağı Fransa nın banliyölerinden biri oldu. 6 yaşında

gönderildiğim İnternational ın sadece tabelada kaldığı okulda Fransızcadan önce

ırkçılığın ne anlama geldiğini öğrenecektim. İsmimden, kelimeleri söyleyiş

biçimimden dalga geçilmesinden tutun, tecrit edilmeye, öğretmen ve okul

müdürlerinin, pis Türk, pis Kürt, pis Arap, pis zenci gibi ağır hakaretlere

varan söylemleri her şeyden önce biz göçmen çocuklara savunma mekanizmamızı

kullanmayı öğretti. Dışa dönük bu aşırı savunma mekanizmasının tabii ki psikolojik

yansımaları da vardı. Bendeki durumda, önce hiç yıkanmamakla, sonra çok

yıkanmakla ve nihayetinde her yeri ateşe vermekle kendini gösterecekti. Artık

istenmediğimiz her yer hedefteydi. Tahmin edersiniz ki bu hedeflerden biri de

gittiğim okul oldu. Bu ırkçılığın ve tahammülsüzlüğün bir örneği de oturduğumuz

mahallenin her sokak başında Fransa nın çevik kuvveti olan CRS lerin

kuşatmasıyla kendini gösteriyordu. Çoğunlukla Cezayirli, Faslı ve Afrikalıların

yaşadığı mahallemizde her gün atraksiyon vardı. Polis ile çatışma kovalamacalar

her birimizi karakollarla çocuk yaşta tanıştırdı. Bir taraftan şehrin kuytu bir

köşesinde, okul çıkışlarında Jean Marie Le Pen yanlısı dazlak ırkçı faşistlerle

kavga ederken, diğer bir taraftan onların bürokrasi kılığına bürünmüş ve

rutinleşen, Karte de sejour silvouplai! (Oturma izni lütfen!) repliğiyle kara

kafa avına çıkmış polislerle çatışırdık. Bu düşmanca yaklaşıma karşı ateş topu

gibi yükselen öfke kimi zaman polis kurşunuyla, hapse atılmalarla veya kendini

uyuşturucuya vermiş olan bazı mahalle arkadaşlarımızın kollarımızın arasında

ölmesi ile son bulurdu. (Kaynak:

https://www.facebook.com/HasanHuseyinKorkmazgilFan/posts/500093580003315)

Yürekleri yangın yerine çeviren bu satırları okuyunca

ister istemez şu soruyu muhatap ediniyorsunuz: Yoksa Fransa bugün kendi yapıp

etmelerinin dramını mı yaşıyor

Nasıl başlıyordu Sezai Karakoç yukarıya bir bölümünü

aldığımız Kutsal At şiirine Şöyle başlıyordu: cezayir in atları / sever

çılgınca tanrı yı ve insanı // ne kırmızı ne kara kutsal // cezayir in atı

böyledir

Peki, nasıl bitiriyordu üstad şiirini Şöyle: fransa

anlamıyor // cezayir de atların / gördüğünü kimse görmedi / kimse bu ölümlerle

/ cezayirli gibi / ve cezayirli kadar / ölmedi // ama cezayir yaşıyor / gidelim

gidelim cezayir e / dağları kıvrım kıvrım şehir // ölümü ikiye bölen nehir /

orda akar aşka kine ve zafere .

Sonuç olarak, terörün her türlüsünü lanetliyoruz!

Özellikle de bütün terör faaliyetlerinin anası devlet terörünü. Buradan

hareketle,  Fransa ve benzerlerine şu

hatırlatmayı yapıyoruz: Dünya sizden büyüktür. Dünyanın mazlum halkları size

beş çeker!