Büyüklerimiz bıçak
yarası geçer de dil yarası geçmez demişler. Darp nasıl ki bedenimizi hedef
alıyorsa, kötü söz de doğrudan benliğimizi hedef alır ve onarılması güç yaralar
açar. Zaman birçok şeyin ilacıdır derler ama geçen yıllar, sadece sözün
zahirini alıp götürür, açılan yara ise kabuk bağlamış vaziyette kalır.
Atalarımızın, Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır sözü,
katı ve kırıcı ifadelerden kaçınmamız noktasında bir uyarı niteliği
taşımaktadır. Kötü söz öfke kin ve nefretin taşıyıcısı olduğu gibi, güzel söz
de sevgi ve şefkatin ifadesidir.
O yüzden güzel sözün insani ilişkilerimize büyük
katkıları vardır.
Çocuklarımızla ilişkilerimizde, kötü söz sarf etmemeli ve
bu hassasiyetimizi korumalıyız.
Zira sözel şiddete maruz kalan çocuklar aldıkları yarayı
tamir edemiyor ve güven duygularını kaybediyorlar.
İngiltere de yapılan bir araştırma, kötü sözün ve
aşağılayıcı tavırların çocuklar üzerinde bıraktığı etkiye dikkat çekiyor.
Söz konusu araştırmaya göre çocuklara kötü söz
söylemenin, alay etmenin, baskı
uygulamanın büyük tahribatlar yaptığı ve bu tahribatın kolay kolay
iyileştirilemediği ortaya çıkmıştır.
Bu çocukların ileriki yaşamlarında şu sorunların ortaya
çıktığı saptanmıştır:
Çocukluk çağında şiddete maruz kalan insanların ileriki
yaşantılarında depresyona daha yatkın oldukları görülmüştür.
Bu kimselerin hayat kalitelerinin daha düşük olduğu
görülmüştür.
Benlik saygılarının diğerlerine göre daha düşük olduğu
anlaşılmıştır.
Söz konusu araştırmada 7.771 çocuk yedi yaşından 50
yaşlarına kadar gözlemlenmiş ve şiddetin etkilerinin ileriki yaşamlarında da
kalıcı etkiler bıraktığı görülmüştür. Çocuklarımız hayattaki en değerli
varlıklarımızdır.
Bizler onların sadece fiziki ihtiyaçlarını karşılamakla
yetinemeyiz, aynı zamanda sevgi ve şefkat ihtiyaçlarını da karşılamak
zorundayız.