Madde âleminde her kemalin bir zevali vardır. Hiçbir güç sonsuza değin kendisini muhafaza edemez. Taşıyıcısı olan varlığın maddi yani cisimsel olması hasebi ile kemale eren güç zevale doğru adım adım gider. Bu yüzden her medeniyet, her devlet, her parti, her lider yıkılmaya ya da yok olmaya mahkûmdur. En azından formunu ya da taşıyıcısını değiştirmek zorundadır.
Türkiye’nin son yirmi yılına damgasını vuran kişi kuşkusuz Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hani meşhur bir şiir vardır ya Osmanlı’nın hazin çöküşünü anlatan. O şiirde Osmanlı’nın gücünün kemali: “Tek bir nazarım berk-ı inâyetti, keremdi; İklîli hediyyemdi, ekâlîmi hibemdi” dizeleri ile anlatılır. Son 20 yıla baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanımızın bir nazarı sevenleri için inayet ve kerem düşmanları için zillet ve alçaklık iken ülke yönetiminde bütün bölgeler ve makamlar kendisi tarafından dağıtılan hediyeler ve hibelerdi.
Ta ki geçen haftaya kadar. Ne oldu geçen hafta, ilk defa bir makam kendisi tarafından verilmedi, kendisine rağmen alındı ve ilk defa kapanması pek de mümkün olmayan bir yara aldı o muhteşem gücü. Tıpkı o meşhur şiirin son kıtası gibi: “Dünya bilir iclâlimi, ben böyle değildim! Ben altı asırdan beri bir def’a eğildim!”
Hatırlayın son yirmi yılı. Kimler geldi kimler geçti. Kimler AK Parti’den bir cümle ile yok oldu. Kimler bir cümle ile şan ve şöhrete kavuştu. Kimler geldi kimler geçti, kimler silindi siyaset tarihinden. Erkan Mumcu, Köksal Toptan, Beşir Atalay, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Efkan Ala, Yalçın Doğan, Ali Babacan ve Numan Kurtulmuş en bariz olanları. Bu rical içerisinde iki kişiye sahip çıktı Sayın Cumhurbaşkanımız birisine susarak, birisine herkese susun emri vererek. Susarak sahip çıktığı Beşir Atalay’dır. Susun emri vererek sahip çıktığı ise Efkan Ala’dır. Diğerleri ise bazen hakarete, bazen yok sayılmaya, bazen ciddiye alınmamaya bazen ise “malum zat” makamına yükseldiler. Numan Kurtulmuş beye parantez açmak lazım. Tam bir dışlanmışlık yok sadece yedeğe çekilmiş durumda. Ancak ne umutlar bağlanmıştı kendisine belki de AK Parti’ye katılmasa idi şuanda en önemli siyasi kişilikti Türkiye’de ancak nasipsizmiş hazret…
Geçen hafta Sayın Süleyman Soylu istifa etti. Aslında bu ilk istifası değil. Birkaç ay önce de Trabzon da istifa edeceğini ima etmiş ancak Ankara’dan gelen emir ile bu imasını açıklayamadan susmak zorunda kalmıştı. Belli ki kendisinin rahatsızlıkları var ve kendisinden rahatsız olanlar var. Eğer rivayetler doğru ise Sayın Berat Bey ve ekibi kendisinden haz etmiyor. Hatta kendisini bir kaşık suda boğma niyetindeler. Normalde önemsemezdim bu istifayı. Normal şartlarda olması gereken bellidir. Cumhurbaşkanı istifayı kabul eder ve hemen yerine bir atama yapılırdı. Sonrasında aleyhine yazılar yazılır, itibar suikastına maruz bırakılarak yukarıda saydığım ricalin yanına yollanırdı. Ancak öyle olmadı. Süleyman Bey’in istifa metnini yazarken kullandığı dil “sizin için kendimi feda ediyorum ve size daim bağlıyım” imalarını barındırıyordu. Metni okuduğumda “ben ettim amma sen kabul etme” imasını hemen anladım. Sonra bütün sosyal medya operasyon merkezleri bir anda harekete geçti. Bir güç, bir el bütün olanakları kullanarak bir algı ile bu istifanın kabul edilmemesi gerektiğini vurguladı. Öyle ki öğretmenlerin ve akademisyenlerin WhatsApp gruplarında dahi destek için mesaj atılma talimatları dolaştı. Adeta bir güç bütün bir kitleyi harekete geçirdi ve AK Parti tarihinde ilk defa tepenin tavrı beklenmeden taban bir dayatmada bulundu ya da bulunmuş gibi gösterildi. Sonuç son yirmi yıldır ilk defa Sayın Cumhurbaşkanı temkinli ve hesap ederek hareket etmek zorunda kaldı. Yapılan açıklamada karar merciinin kendisi olduğu vurgulandı. Yani “biz bunu gördük anladık ve not ettik” dedi kendileri.
Geçenlerde ABD’de bir rapor yayınlandı. Bu tür raporların önemi ABD’deki merkezlerin kerametlerinden geliyor. Hatırlarsanız AK Parti kurulmadan yıllar önce aynı merkezler bir raporda Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olacağını, Sayın Abdullah Gül’ün ise dışişleri bakanı olacağını yazmış ve bu keramet tutmuştu.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayınlanan ve Türk Demokrasisine Bakış: 2023 ve Ötesi başlıklı bu raporu kaleme alan Nick Danforth. Bu kişi önemli… Raporda uzun tahlillerin ardından Sayın Erdoğan sonrası için alternatifler arasında gösterilen ve ismi verilmeyen bir kişi ya da kişilikten bahsediliyor. Bu kişi, “Bu açıdan bakıldığında milliyetçi ya da askeri geçmişi olan biri nihai olarak (işin sonunda) Erdoğan için daha ikna edici (zorlayıcı, mecburi) olabilir” diyerek tanımlanıyor. (Rapordan haberdar olmamızı sağlayan Ramazan Bursa’ya teşekkür etmek gerek ayrıca raporu tercüme ettireceğimizi ifade etmek isterim.)
İmdi, bilhassa milliyetçi kanadın -Sayın Devlet Bahçeli dâhil- Süleyman Soylu Bey’in istifası sonrasında takındığı tavır ve bu tavra Cumhurbaşkanı’nın bizzat teşekkür etmesi yukarıdaki milliyetçi köken kısmını açıklıyor sanırım. Yanılıyor da olabilirim.
Ancak evet kocaman bir “Ancak” var burada.
Son yirmi yıla baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptıkları yapacaklarına teminat ise bu istifa ve istifa üzerinden ortaya konulan sürecin hesabını sorar. Ya da soramaz. Sorar ise son belli, Süleyman Bey uygun bir şekilde gönderilir. Yani Süleyman Bey için “sonun başlangıcı”… Soramaz ise yirmi yılık güç zevale uğramış yani “gücün zevali”… Zaman gösterecek.