İsrail’i İsrail mi durduracak!  

Abone Ol

Üzüntülüyüz…

Derdimiz büyük…

Olimpiyatlarda kırk yılda olmayan oldu ve kırk yıl sonra bir olimpiyatta altın madalya alamadık.

Bütün dünyanın gözünü çevirdiği, milyarların takip ettiği Paris Olimpiyatları’nı diplerde, 64. sırada tamamladık…

Türkiye’nin dünyadaki imajını önemseyen bütün yorumlar hep tek cümlede toplanıyor: Türkiye’ye hiç yakışmadı!

***

Kusura bakmayın, paldır küldür girdim konuya… Üstelik Paris Olimpiyatları bitmiş, üzerinden neredeyse üç hafta geçmiş… Belki de “ne alaka şimdi” diyorsunuz! Fakat biraz daha duralım istiyorum şu olimpiyatlar üzerinde…

Malum Türkiye’nin, 2024 Paris Olimpiyatları’nda “altın madalya” kazanamaması herkesi kahretti… İroni yapmıyorum, hayal kırıklığı yaşanıyor spor camiasında ve halkımız arasında. Ne de olsa bu durum en son 1984 Olimpiyatları’nda yaşanmış. Ve 40 yıl sonra yine altınsız dönmüşüz ülkeye. Olimpiyat istatistiklerimiz kararıverdi… GRURLANAMADIK! Hatta gururumuz incindi!.. İncinmiş gururla sorguluyor herkes:

Türkiye, Olimpiyat tarihinde en çok madalyayı Tokyo 2020’de kazanmış… Peki, bu dört yılda ne olmuş da Paris’ten “altınsız” ayrılmışız… Bizi altınsız bırakan, madalyasız bırakan gerçekler neler olabilirmiş? Çok büyük bir nüfusa sahip olan Türkiye bir tanecik bile altın madalyayı nasıl çıkaramaz! Sporcularımız için her şey yapılmışken ne eksik kaldı!? Yapılan en modern, en çağdaş spor salonlarına, futbol sahalarına, sporculara sunulan onca imkânlara rağmen nasıl olur da Paris’te altın madalya kürsüsüne çıkamayız!

2024 Paris Olimpiyatları’na 18 spor dalında, yarıdan fazlası kadın 101 sporcu ile katıldı ama altın yok! Bunu bir “başarısızlık” olarak görenlere tabi ki aklı başında cevaplar da verildi…  Türkiye’de spor federasyonlarına “en üst düzey imkânları sunulduğu” ve bunun “hesabının sorulacağı” da söylendi nitekim. Hükümet haklı tabi(!) Türkiye’yi altınsız bırakan, olimpiyat istatistiklerini karartan herkesten mutlaka hesap sorulmalı!..

Pardon... Pardon… Çoook pardon. Az kalsın unutuyordum… Olimpiyatların en unutulmazını; Yusuf Dikeç duruşunu unutuyordum hem de… Dünyanın parasını verseymişiz Türkiye’nin tanıtımını böylesine yapamazmışız… Altınsız dönsek de mutluluk tesellimiz Yusuf Dikeç’miş! Adam bir duruşuyla ülkenin onurunu, şerefini kurtarmış... Herkes formasında Türkiye yazan o Yusuf Dikeç duruşunu paylaştı… Bütün dünyaya, dosta düşmana Türkiye’nin o muhteşem duruşunu gösterdik Yusuf Dikeç’le. Artık ülkenin bir “terminatörü” var, bir kahramanı var… Yusuf Dikeç’e değil eleştirilerim…  O bu sürecin en masum kişisi. Sadece olimpiyatlar üzerinden tanıtıma yüklediğimiz tuhaf anlama dikkat çekiyorum.

Haa bu arada başarının tanımlanmasını isteyenler de var. Madalya sayısına bakınca 1984’ten itibaren Türkiye'nin ortalaması 6,5’muş ve bu şekilde bakınca aslında ortalamanın üstündeymişiz. Başarı sadece madalya sayısıyla ölçmek doğru değilmiş. Kendimizi ne kadar geliştirdiğimiz, farklı sporlarda ne kadar rekabet edebildiğimizmiş önemli olan. Zaten olimpiyatlar bir kurtlar sofrasıymış, altın madalyaların gelmesi o kadar kolay değilmiş…

Falan filan…

Aslında olimpiyatlar bir spor organizasyonu değil. Olimpiyatlar müsabakalardan, yarışlardan, oyunlardan, maçlardan ibaret değil. Kazanılan veya kaybedilen madalyalar konusu hiç değil. Ülkelerin milli marşlarının okunup okunmamasından, bayrakların göndere çekilip çekilmemesinden çok daha  “öteyi” kapsıyor bu oyunlar. Olimpiyatlar bu bozuk küresel düzenin en önemli sirk aynalarından, gösteri alanlarından birisi. Spordan daha güçlü çizgiler ve derinlikler içeriyor. Hollywood, Davos, Olimpiyatlar, Oscar Törenleri, Nobel Ödülleri vs… Her biri birbirini tamamlayan ama aynı amaca hizmet eden, insanlığı aynı sonuca götüren yollar… Hollywood sadece sinema ve eğlence değil. Davos ekonomik ve siyasi çözümler platformu hiç değil. Nobel Ödülleri bilimsel, sanatsal, kültürel gelişimleri ödüllendirmiyor. Olimpiyatlar da sportif faaliyetlerden ibaret değil. Bu derinliklere fazlaca inmeyeceğim. Paris olimpiyatlarında yaşananlar ortada. Açıktan kültürel savaş ilanı yapıldı Paris’te. Olimpiyat açılış gösterilerinde insanlığın bütün değerlerine saldırıldı. LGBTİ, cinsiyetsizlik propagandaları, translara dövdürülen kadınlar… Rezillikler adına her şey sahnelendi. Eski Ahit’ten yani bugün İsrail’in soykırımını temellendiren Yahudilikten görseller ön plana çıkarıldı. 130 yıllık olimpiyatlar tarihinde “rezillikler” zirvesi yaşandı. Paris olimpiyatları boyunca tam anlamıyla insanlık değerleriyle kültürel savaş yürütüldü. Bu arada Türkiye’yi temsil eden sporcu heyetinin açılış töreni kıyafetlerinin İsrail bayrağını andıran Vakko tasarımı da bu millet için apayrı bir rezillikti tabi. Geriye dönüp, olimpiyat rezillikleriyle sizi oyalayacak değilim…

Adı üzerinde; oyunlar, Olimpiyat oyunları… Ve Paris oyunları bitti… Ama bu dünya sadece oyun ve oynaştan ibaret değil… Zira bu kadar cümleyi, bu kadar satırı okuma nedeniniz de bu gerçekle yüzleştirmek istememdir hepimizi. İnsanlığın bugün tek bir gerçekliği vardır: Gazze!.. Gazze’de oyun yok, ölüm var. Gazze’de olimpiyat yok, ölümpiyat var…

Herkes yüzünü Gazze’den çevirse de, avuntular herkesi kör etse de, herkes kulaklarını tıkasa da; sağcısı-solcusu, batılısı-doğulusu, zengini-fakiri herkes kendi dilini kesip sussa da Gazze bağırıyor avazı çıktığınca: Gazze’deki İsrail soykırımı bütün çağların en büyük ayıbı, diye… 

Anımsatayım, bugün Gazze’de ölüm günlerinin 329’uncu günü…

***

 Milli Gazete’mizin 30 Temmuz 2012 tarihli nüshasını hatırlatmakta fayda görüyorum… Hak-batıl mücadelesinde kendi yerimizi görmek bakımından da önemli bir hatırlatma bu.  Can yakıcı bir kapak tasarımıyla okuyucularımızla buluşmuşuz… Manşetimiz; ÖLÜMPİYAT!..

Müslümanların payına yine ölüm, yine katliam hatta soykırım düştüğü günler maalesef. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da işgaller, ölümler, katliamlar var… Arakan’da ise vahşi bir soykırım baş göstermiş, Budist yönetim Myanmar’da her gün binlerce binlerce Müslümanı katlediyor, ağaç kabukları yiyerek bir halk hayatta kalmaya çalışıyordu… İslam dünyası kanıyorken, insanlık ve Müslümanlar Londra Olimpiyatları’nı izliyordu 12 yıl önce de. 

Londra Olimpiyatları’nın açılış gösterileri de Paris gibi tartışmalara neden olmuştu. 9 milyar sterlin harcanarak 80 bin kişinin katılımıyla İngiltere’nin sömürgeci tarihinin anlatıldığı tiyatral gösteriyle başlamıştı. O dönemde de İngiltere sömürgeciliğinin dayatmasına maruz bırakılmıştı insanlık. Londra Olimpiyatları da, dünyanın ‘öteki’ tarafında yaşanan zulüm ve katliamları gölgede bırakmıştı. Dünyanın dört bucağında Müslümanlara yaşatılan dram, ne yazık ki insanlığın ilgisini olimpiyatlar kadar çekmiyordu. Olimpiyatlar alkış ve debdebe içinde sürerken, İslam coğrafyasındaki zulüm, vicdanları donduran ‘ölümpiyat’a dönüştüğüne dikkatleri çekmeye çalışmıştık.

Aradan yıllar geçti… Değişen tek şey olimpiyat oyunlarının sahne aldığı ülkelerin isimleri ve şehirleri oldu. Olimpiyatların biri bitti, diğeri başladı ama “ölümpiyat”lar kesintisiz devam etti. İnsanlık olimpiyatları da izledi, ölümpiyatları da izliyor… Paris olimpiyatları bitti, ama Gazze ölümpiyatları devam ediyor… Şimdi de Batı Şeria’ya taşınıyor soykırım… Belli ki bu azılı haydut birileri durdurmadan asla durmayacak.

Bugün bir tarafta Paris, diğer tarafta Gazze… Bir tarafta oyunlar, diğer tarafta gözyaşı, kan ve katliam. Bir tarafta şov, diğer tarafta can pazarı. Bir tarafta olimpiyat, diğer tarafta ölümpiyat…

İnsanlık bugün de ADALETE, insanlık bugün de İNSAFA, insanlık bugün de İNSANLIĞA muhtaç!..

***

Ezcümle, soru şu: Bir şov alanı gibi takdim edilmeye başlanan Gazze’deki İsrail soykırımını daha ne kadar izleyeceğiz…

Hâlâ bekleyecek miyiz? Adalet mi bekleyeceğiz, insaf mı bekleyeceğiz, insanlık mı bekleyeceğiz 329 gündür beklediklerimizden. İsrail elbet bir gün duracaktır ümidiyle mi yaşayacağız? İsrail bile belki bir gün insafa gelir sahtekârlığıyla mı beklemeye devam edeceğiz?.. İsrail’i İsrail mi durduracak!?  Yoksa!? Gazze’deki katliamlara, soykırıma rağmen ABD ve NATO müttefikleri İsrail'in en büyük askeri tedarikçisi olmaktan çekinmiyorken… 500 nakliye uçağı ve 107 gemi 10 ay boyunca ABD'den İsrail'e 50.000 tondan fazla silah ve askeri teçhizat taşıyorken… Soykırım ortaklarından İsrail’i durdurması için kendimizi kandırmaya devam mı edeceğiz!?

Balfour Deklarasyonu’ndan beri durmayan, durdurulmayan bir terör şebekesinden insaf beklemek Gazze’ye en büyük insafsızlık değil midir? İsrail’in suç ortaklarını İsrail’i durdurması için göreve çağırmanın aptallık olduğunu senelerdir ve son 329 gündür tecrübe etmedik mi!?

Tekrar ve son kez sormuş olalım: İsrail’i İsrail mi durduracak!? İsrail’i, İsrail’i kuranlar mı durduracak?

İsrail Gazze’de, İsrail’i kuranlar Gazze’de, NATO müttefikleri Gazze’de… Ölüm, katliam, soykırım Gazze’de…  Biliyorum siz de bana soruyorsunuz, tıpkı benim sormaya çalıştığım gibi: İYİ DE MÜSLÜMANLAR NEREDE? BİZİM ALİCENAP YÖNETİCİLERİMİZ, KUDRETLİ İKTİDARLARIMIZ NEREDE?

Olimpiyatlarla bitirelim…

Mesele imaj meselesiyse olimpiyatlarda bütün altınları toplasanız Gazze’deki bir çocuk eder mi!? Varsın, olimpiyatların altınları, gümüşleri, bronzları onların olsun… Varsın imaj da, tanıtım da, gösteri de onların olsun. Seremoniler, madalya kürsüleri de onlara kalsın…Bize Gazze’de bir Mehmetçik yeter!..

Mesele duruş meselesiyse bize Yusuf Dikeç duruşu yetmez… Bize Selahaddin Eyyubi duruşu lazım…

Bize imaj değil, adaleti yüreklendirecek, insafı omuzlayacak, insanlığı yeşertecek yürek lazım…