Ortadoğuda hızla değişen koşulların, Batının arzu ettiği daha sağlıklı bir sürece dönüştürülebilmesi için ABD tarafından yürütülen yoğun çalışmalar, genellikle rol model ülke olarak gösterilen Türkiyedeki mevcut AKP iktidarının sürükleyici güç kıstasına endekslenmiş yeni bir yapısal benzeşimle çözüme kavuşturulması hedeflenmiştir.
Kuzey Afrika ve Ortadoğuda büyük bir domino etkisi yapan değişim rüzgârının Batı tarafından "askıya alınması" veya engellenmeye çalışılmasının güçlüğü karşısında bir ara çözüm olarak ortaya konan "rol model" formülü, bir bakıma İsrailin bölgede daha rahat nefes almasına yönelik bir yaklaşımdan ibarettir. Bütün bu gelişmeleri salt konjonktürel önlemler olarak ele almak gerekmektedir.
Bir farklılıklar coğrafyası olarak karşımıza çıkan Ortadoğuda, istikrar ve huzurun İsrail tarafından sürekli olarak inkıtaa uğratılması son yaşanan olaylarla bir kez daha ortaya çıktı. İsrail, Osmanlı dönemlerine sürekli olarak sorunlu bir bölge olan Transilvanya (Erdel) benzeri tutumla Filistin topraklarını hedef alması bölge istikrarı açısından vahim bir gelişme örneği sergilemektedir.
1913te Filistin topraklarına yerleşmeye hız veren Yahudi göçmenlerin o dönemlerde Zarnuka Köyünde başlattıkları olayların üzerinden yaklaşık yüz yıl geçmiş olmasına rağmen İsrailin hâlâ saldırılarına devam etmesi ve Batı tarafından korunması anlamlı olsa gerek.
İsrailin, "Yom Kipur" adını verdikleri1973 Arap-İsrail savaşından beri ilk defa Suriyeye uyarı ateşinde bulunması ve ardından Hamasın askeri kanat komutanı Ahmed el Caberi öldürmesi ve Gazzeyi hedef alması Benjamin Netanyahunun yaklaşan seçimlerde daha güçlü bir sonuç almasına yönelik bir operasyon girişimidir.
Nitekim Başbakan Netanyahunun yaklaşık bir ay önce İsrail Knessetinde yaptığı konuşmada, Ehud Olmerti iki başarısız savaşla suçlama yoluna gidiyordu. Bunlar, "ikinci Lübnan savaşı ve Gazzede yapılan başarısız operasyon" idi. Bu yaklaşım, Netanyahunun yaklaşan seçimler öncesi takındığı saldırgan politikanın önemli bir
göstergesidir.
Gazzeye yapılan son saldırılar, İsrailin tek taraflılığının vahim boyutlarını bir kez daha ortaya çıkartmıştır. Arşidük Ferdinandı katleden Sırpı tek başına bir dünya savaşı çıkartan güç olarak görmek gerçekliliğe ne kadar aykırı ise, İsrailin tek başına Gazzeye yaptığı saldırıları da tek başına yapılmış bir saldırı olarak görmek de aşırı safdillikten başka bir şey olmasa gerek.
Ortadoğunun kriz coğrafyasını çözümsüz bir hale getirmek elbette ki İsrailin olduğu kadar ABDnin de işine yarayan bir durumdur. Gazzede cari olan saldırganlığın, ABD seçimlerinden sonra ve İsrail seçimlerinden önceye denk gelmesi bir tesadüf eseri olmasa gerek.
Gazzede bir cenderenin içerisinde sıkışıp kalmış Filistinlilerin, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi nezdine, "kelam ile ifade-i meram"(sözle isteğini ifade etmek )yoksunu olmaları, buna karşılık saldırgan tarafın ise; "himaye-i tıfıl"(korunan, sırtı sıvazlanan çocuk) muamelesine tabi olması işin boyutunu içinden çıkılmaz bir
şekle sokmaktadır.
Ortadoğuda, iğreti tedbir ve çözüm politikalarıyla bir sonuç alınması pek mümkün değildir. Bu bağlamda Filistinde, İsrailin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, çürümüş bir politik anlayışı korumaya çaba gösteren ABDnin, bölgede korku ve güvensizlik atmosferini tetikleyerek sorun ve belirsizliklere çanak tutması elbette ki
istikrarın önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Zarnuka olaylarının üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen hâlâ Filistinde Müslüman kanı akıyorsa, bundan ders alıp almadığımızı kendi kendimize sorgulamamız gerek.