İslâmi kavramlar ve anlayışla sistemi tahkim etme

Abone Ol

Türkiye muhafazakârlar tarafından yönetiliyor. Bu, doğal

bir durum. Çünkü insanımız kendisine yabancı olanları kabullenemiyor. Kendilerine

en yakın olanları buluyor. Geçmiş zamanda sağ kavramıyla bu millet on yıllarca

avutuldu. Sağ, batıdan gelme siyasal bir kavramdı. Bizimle bir ilgisi yoktu ama

sağcılar arada bir namaz kılar, miting meydanlarında Kur an ve bayrak öper,

namaz saati ezan okununca susar ardından faizci sistemi anlatır. Arada bir

Allah denince kitleler kendinden geçerdi.

Elbette bunun nedenleri vardı. Sol düşünce daha önce

sosyalizm ve Marksizim gibi düşüncelerden beslenir. Solun da kendi içinde

grupları, klikleri var. Rusçu, Marksçı, Maocu, Sosyalist, orta solcu gibi.

Bunların çevrelerinde dönen kimi kavramlar, ateizme dönük eğilimler insanımızı

onlardan uzak tuttu. Aslında onları besleyen ve oluşturan sistemin kendisiydi.

Hem sağcılık, hem solculuk, arada milliyetçilik düşünce bağlamında hayata

bakışları ton farklılıklarıyla batıdan besleniyorlardı.

Sağcılar daha munis, halka daha yakın duruyorlardı. Bu

durumda seçeneksiz bırakılan milletimiz kendisine en yakın olanı -ehven-i şer-

nitelemesiyle kabul ederdi. Bu durumda halkın faiz gibi kimi durumları

içselleştirmesine tanık olundu. CHP döneminde; Kur an eğitimi, dinî eğitim ve

camiler ile ilgili tutumlar halkın belleğinde yer etmişti. Derin etkiler

bırakmıştı. Sağ iktidarların bu gibi konularda daha esnek olması kitleleri

onlara bağlamıştı.

Sistem bu anlamda kimi İslâmî kavramları kendine göre

kullanıyordu. Ezan, Kur an, cami ile Bayrak ve vatan gibi sembolik kavramların

kutsanması ve bunun aşırılığa götürülmesi farklı duygular oluşturdu. Vatan

kavramıyla çizilmiş yapay sınırlar içindeki kitlelere dönük bir kabullenişti.

Oysa çizilmiş ve belirlenmiş olanın hemen ötesinde bize ait kültür, inanç ve

değerler var. Şam ın, Halep in, Bağdat ın bize ait olmadığı, onları

sahiplenmemizin bir anlamı olmadığı ihsas olunuyordu. Bu ayırıcı durum bizi

kültür ve medeniyet coğrafyamızdan koparmaya götürdü. Türkiye sınırları içinde

ve Türk kavmine mensup olanların bir üstünlüğü olarak varsayıldı. Bugünün en

temel sorunu da bu ayırıcılıktır. Kutsal vatan çizgilerine, diyelim ki önceden

dâhil olmayan Hatay bölgesinin sonradan dâhil olmasıyla bu belde birden kutsal

bir toprak alanı gibi algılanıyor. Ya ötesi ne oluyordu

Bayrak kavramı da benzer bir durum içeriyor. Siyasa

adamlarının vatan , bayrak benzeri yaklaşımlar da bir kutsanmışlık ve

tapıcılık oluşturuyor. Suud un bayrağında, İran ın bayrağında Allah lafzı

geçiyor. Türkiye bayrağında hilal ile yıldız var. Bu Müslüman topluluklardan

kimin daha Müslüman olduğunu tartışmıyoruz. Hepsi Müslüman ve hepsi de

birbirine karşı savaşıyor. Şimdi bu sembollerden hangisi daha çok üstündür

Üçüncü dünya savaşı neredeyse bu topraklarda olacak. Hem

de Müslümanlar birbirlerine karşı savaşarak.

Türkiye Cumhuriyeti Suriye sınırları içinde kalan Türkler

için özellikle çok çırpınıyor. Diğerleri biraz daha geride düşünülüyor. Türkmen

dağı ve çevresi kutsal bir bölge algısında. Yani, onları kurtarınca Türkiye

Cumhuriyeti için büyük bir cihat gerçekleşmiş olacak. Evet öyle. O Türkmenler

ve onlara yardıma koşanlar şehit olarak algılanıyorlar. Ya diğerleri Birbirini

öldüren Müslümanlar kimin adına ve ne için savaşıyorlar.

Ne yazık ki savaşlar bittikten sonra o kitleler asla

özgür olamıyorlar. Çünkü onların sınırlarını belirleyen, laik ve seküler bir

hayat dayayanlar gene batılılardır. Onlar kuralları ortaya koyar. Sadece

kendileriyle biraz uyumlu bir hayat anlayışı için izin var. Zamanla bunlar da

ortadan kalkıyor.

Türkiye de muhafazakârlar iktidar olunca milli piyango

bilet çekilişlerinde görev alan bayanlara biraz uzun etekler ile biraz da

frapanlıktan uzak bir giysi ile çıkınca sanki sistem birden değişmiş oluyor. Bu

kumar oyunu muhafazakârlar tarafından kabul görmüş oluyor. Kitleler de bunu

içselleştiriyorlar ne yazık ki. Sanırım muhafazakârlık da böyle bir şeydir.